Onların medyasının, sadece yandaş yazarlarına kızmıyorum. Bazen muhalefet edenlerine (ya da muhalefet edemeyenlerine demek daha doğru sanırım) de kızıyorum. Mevcut işleyişe/işlemeyişe ilişkin söz söylemek şart. Ancak, bazen söz söylerken aslında söylenmesi gerekenleri gizleyen sözler sarf ediliyor, temel mesele örtülüyor.
Rahmi Turan’ın Sözcü’deki köşesinin ismi Tokmak. Sert yazıyor köşesinin isminden de anlayacağınız gibi. AKP ve Tayyip Erdoğan’a eleştirisi keskin! Bugün, Beckett’in “Godot’yu Beklerken”ine benzetmiş içinde bulunduğumuz süreci.
Halka verilen sözlerin tutulması lazım diyor. Başkanlık gelecek dertler bitecek diyorlardı, geldi ama dertler bitmedi diyor. Bekliyoruz bakalım diyor. Godot’yu bekler gibi…
Oysa muhalefet olmanın beklemekle ilgisinin olmadığını bilmiyor. Referandum öncesi esip gürleyen, sizi sandıkta sileceğiz diyen muhalefetten eser yok şimdi. Şimdi Rahmi Turan da yenilginin kelimelerini diziyor köşesinde.
Ama unutmayın, bu dizdiklerinizden oluşacak duvar korku duvarıdır. Kimin işine yarayacağı bellidir!
Yayına başladığım ilk günden bu yana kalemimizde sabit bir kalıp var; onların medyası diye. Kendini muhalif zannedenlerin de yer aldığı onların medyası.
Rahmi Turan, Beckett’le başlamış; ben Brecht’le bitireyim, Sezuan’ın İyi İnsanı’yla. İyilik neye yarar, öldürülürse iyiler çarçabuk, ya da iyilik görenler? Özgürlük neye yarar, yaşarsa bir arada özgürlerle tutsaklar? Akılsız olmak madem ekmek sağlar herkese, akıl neye yarar?
Muhalif olmak neye yarar, korku duvarları örmek, bir şeylerin değişmeyeceğinin tellallığını yapmak ve beklemenin ismi muhalefet olduysa?