Bir insan, sıcak bir odada bir saat antrenman yaparsa vücudundaki suyun %2’sini kaybeder. Böbrekleri mesanesine daha az su göndermeye başlar; idrarının rengi koyulaşır. Daha az terler; vücut sıcaklığı artar. Kanının kıvamı koyulaşır, nabzı hızlanır.
Bir insan, iki gün su içmezse vücudundaki suyun %4’ünü kaybeder. Kanı o kadar yoğunlaşır ki kan dolaşımı azalır, bu da teninin buruşmasına sebep olur. Tansiyonu düşer. Çok az terlediği için aşırı sıcaklamaya başlar.
Bir insan, sıcak havada 8 saat antrenman yaparsa vücudundaki suyun %7’sini kaybeder. Hayatta kalmak için, hayati olmayan organlara (böbrek, karaciğer, bağırsaklar vs…) kan akışı yavaşlar, organ hasarları başlar.
Bir insan, beş gün hiç su içmezse vücudundaki suyun %10’unu kaybeder ve ÖLÜR. Hava sıcaksa hayati organlar aşırı ısınır; muhtemelen karaciğer yetmezliğinden ölür. Sıcak değilse, kanda toksik maddelerin birikmesi sonucu böbrek yetmezliğinden ölür.
70 kiloluk bir insan için, 7 litrelik su kaybı ölümcüldür. Sadece 7 litre su…
Su, doğanın ve yaşamın olmazsa olmazıdır. Ancak tarih boyunca egemenler kimi zaman su uğruna savaşlar çıkarmış; kimi zamansa suyu politik bir argüman olarak, hatta bir savaş silahı olarak kullanmıştır.
MÖ 595 yılında Yunan kabilelerinden Amfiktyon Birliği’nin Kirra şehrini alabilmek için şehrin suyunu zehirleyip binlerce Kirralıyı katletmesi, bilinen ilk örneklerdendir. MÖ 51’de Galyalıları bugün Fransa olan yerden kovmak isteyen Roma İmparatorluğu direnen kaleye su sağlayan pınarı kurutarak Galyalıları susuz bırakıp teslim olmaya zorlamıştır. MS 30’da ise Romalı vali Pontius Pilate, Kudüs’te bir su kemeri inşa etmek için Yahudi tapınaklarının ödeneğini çalmış, buna karşı sokaklara çıkan halkın arasına hançer taşıyan casuslar yollayarak sayısız Yahudi’yi katlettirmiştir.
680 yılında Kerbela’da Emevi Devleti Halifesi Yezid, iktidar ve daha fazla güç uğruna Muhammed’in torunu Hüseyin bin Ali’nin bulunduğu yaklaşık 70 kişilik kampı kuşatmış, Fırat nehrine yakın olmalarına rağmen neredeyse susuz geçen 10 günün ardından teslim olmayan kampa saldırarak katletmiştir.
1648 yılında Çin İmparatorluğu’nda isyancı köylüler Ming hanedanını yenilgiye uğratınca, Sarı nehir üzerindeki en önemli kent olan Kaifeng’in zaptedilmesini önlemek isteyen Ming generalleri, nehrin bentlerini parçalayarak tüm isyancıları katletmiş, kenti de yok etmiştir.
Amerikan İç Savaşı sırasında 1863 yılında Konfederasyon ordusu, hayvanları tatlı su göllerine götürerek vurmuş, su kaynaklarını bu şekilde zehirleyerek “düşman” askerlerine içecek su bırakmamıştır. 1964 yılındaysa yine aynı coğrafyada, ABD Kübalı balıkçıları alıkoyunca, Küba devlet başkanı Fidel Castro ABD’nin Guantanamo Körfezi’ndeki Donanma üssüne giden suyunu kesmiştir. 1980’de Guetemala Chioxoy’a yapılan HES, binlerce Maya-Achi’yi topraklarından etmiş; köylüler direnişe geçince saldıran devlet, en az 177 kadın ve çocuğu katletmiştir.
1997 yılında Singapur devleti yöneticileri, politik bir anlaşmazlık sırasında (eskiden parçası oldukları ve Singapur’un en önemli su kaynağı olan) Malezya devletini eleştirince, Malezya muslukları kapatmış, Singapur halkı, arıtma tesisleri kurulana dek su sıkıntısı çekmiştir.
2014’te IŞİD, Irak Ordusu’nun ilerleyişini engellemek için, Felluce yakınlarındaki Naime Barajı’nı ele geçirerek orduyu susuz bırakmış, suyun yönünü değiştirmiş ve kendisine biat etmeyen köyleri sular altında bırakmıştır.
2017’nin Mart ayında, TC devleti Fırat Kalkanı Operasyonu ve Minbic Hamlesi’ni güçlendirmek, Rojava’yı zayıflatmak için Fırat’ın suyunu kesti. TC’nin bölgede elektrik üreten santralleri durdurma ve “düşman” güçlere ekonomik – politik zorluklar çıkarmayı amaçladığı söylendi. Evet, Minbic başta olmak üzere Rojava’da birçok bölgenin o süreçte elektriksiz kaldığı doğrudur. Ancak asıl eksik kalan elektrik değil; sudur.
Su, politik ve ekonomik olarak 21. yüzyılın en önemli gündemlerinden biri olacaktır. Dünyanın artan nüfusu, şirketlerin ve devletlerin kâr hırsı, zaten sınırlı olan içilebilir su kaynaklarının hızla kirletilmekte olması, HES ve baraj inşaatlarıyla gerçekleşen ekolojik yıkım ve benzeri sebepler ile suyun önemi giderek artmaktadır. Milyonlarca insanın temiz suya ulaşamadığı ve kirli sudan bulaşan hastalıklar yüzünden her gün ortalama 1000 çocuğun yaşamını yitirdiği dünyada -bütün bunlar yetmezmiş gibi- devletler çıkarları uğruna milyonlarca insanın 7’şer litre suyunu, doğanın ve yaşamın can suyunu kesmeyi sürdürmektedir.
Özlem Arkun