Birkaç gündür yandaş köşe yazılarına yansıyan karamsarlık ve korku anlatılır gibi değil. Ama biz gazetecilerin yapmak zorunda olduğu bir iş de bu. Ben de bu genel havayı, bir zamanlar Fetullah Gülen’in sağ kolu iken şimdilerde RTE’nin yandaşı Hüzeyin Gülerce’nin Star’daki yazısı eşliğinde aktarayım size. Bence Gülerce gibi eski bir gazetecinin yazısına taşıdığı kaygılar, bu endişenin büyüklüğü konusunda bir ipucu da oluyor.
Gülerce, Gezi ve 17/25 Aralık’ın AKP’nin surlarına topyekün bir saldırı ve surlarda açılmak istenen gedik olduğundan söz ediyor. Bu iki olayın partide büyük kırılmalara yol açtığını gizleyemiyor. Bu saldırıların “RTE’nin liderliği sayesinde” önlendiğini yazıyor. O döneme bakarsak RTE’nin liderliğinden çok yoğunlaşan bir devlet şiddeti, medyaya sansür, gözaltı ve tutuklama görüyoruz. Gülerce bunları hatırlamıyor anlaşılan ya da işine gelmediği için bugün yazmıyor.
Gülerceye göre en şidddetli saldırı, 4 bakan ve RTE’nin oğluna yönelik olanıymış. Ama burada da açılan ve tamamlaman bir soruşturma olmadığını Gülerce de çok iyi biliyor olmalı.
Öyleyse bugün bunları neden tekrarlama gereği duyuyor? Bakıldığında ne Gezi ne de 17/25 Aralık benzeri bir süreç parti dışında yaşanacak gibi değil.
Öyleyse asıl korku parti içi bir hareketlenme. Gülerce de sonradan ortak olduğu bu pastadan payını kaybetmek istemeyenlerden. Bu yüzden AKP’ye suskun olma, ses çıkarmama çağrısı yapıyor. Çünkü bu kez surlar dışardan değil içerden tehdit altında.
Kaleleri dışardan yıkılmadı ama bu kez hem kaleleri hem de sarayları başlarına yıkılabilir. Bunu durdurmaya Gülerce gibi yandaşların gücü yetmeyeceği gibi, belki yandaşlar kendilerine çoktan başka bir lider bile bulmuş olabilir.