Küresel düzeyde bir OHAL’in yaşandığı günümüzde Ortadoğu coğrafyası, Suriye ve Rojava yeni keşmekeş durumların ortasındadır. Devletlerin çıkarları doğrultusunda, siyasi ve ekonomik sorunlarına da çözüm olarak terörokrasi* uygulamalarını etkin bir araç olarak kullandığı şu günlerde bölgede artan bu karmaşıklığın, Rakka operasyonu sürerken Rojava’yı etkilememe ihtimali bulunmuyor.
ABD’nin Suriye’de daha etkin bir pozisyon almaya dönük politikalarının işaretleri olarak Rakka Operasyonu için Suriye Demokratik Güçleri (SDG)’ne silah yardımını arttırması ve Suriye uçağını düşürmesi, Suriye’de taraflaşmayı ve savaşı yeniden arttıracak emarelerdendir. Aynı zamanda Mısır, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn ve Yemen’in Katar hükümetini teröre destek vermekle suçlayarak Katar’la tüm diplomatik ilişkileri kesmesiyle başlayan krizde; Türkiye’nin ve İran’ın Katar’ı destekleyen, Rusya’nın ise taraf tutmaktan ziyade krizin çözülmesine dönük tutumu, Ortadoğu’da yeni ve çok da kolay açıklanamayan ittifakları ve girift ilişkileri beraberinde getiriyor. Yine bölgede etkili olmaya çalışan TC de Rojava’yı tehdit eden girişimlerde bulunuyor. Böylece bunların hepsi giderek ısınan bir bölgenin parçası olan ve yeni bir operasyonu gündemine alan Rojava için belirleyici olma ihtimalini güçlü bir şekilde taşıyor.
TC’nin Rojava Düşmanlığı Sürüyor
Ortadoğu’yu da Rojava’yı da etkileyecek bu küresel keşmekeşin – yani küresel OHAL’in – bir yansıması da TC’de vuku buluyor. TC’nin OHAL’i de Rojava’yı etkileyen bölgesel gelişmelerden biri.
TC Rojava’ya olan düşmanlığını OHAL’de de arttırarak sürdürüyor. TC’nin Rojava’ya karşı düşmanca tutumu, savaş halinde olan Suriye’de yaratmak istediği nüfuza karşı Kürt halkının direnişi olduğu kadar, Kürt halkının Bakur Kürdistanı’ndaki direnişi ve TC’nin tarihsel Kürt düşmanlığıyla da bağlantılıdır. Kobanê Direnişi süresince TC’nin IŞİD’in insani ve lojistik kaynak bulmasında kolaylaştırıcı olması ve cihatçı örgütlerle yakın ilişkiler kurarak ortaya koyduğu düşmanca tutumu OHAL’in ardından içeride yarattığı milliyetçilik dalgasının da etkisiyle artmaktadır.
Fırat Kalkanı operasyonu öncesi ve sırasında kırmızı çizgi olan Fırat’ın batısına YPG’nin geçişi hakkında esip gürleyen TC, Fırat Kalkanı’nın bir başka hedefi olan Menbiç konusunda da başarısız olmuş ve TC’nin Rojava’daki her başarısızlığı da Rojava’ya olan düşmanca tutumunu daha da arttırmıştır. Yine operasyonun olduğu dönemde ve sonrasında TSK’nın Rojava’nın Tel Abyad ve Serekaniye şehirlerine girerek Kobane ve Cizire kantonlarının bağlantısını keseceği bir operasyonun olacağı iddia edilmekte; son zamanlarda ise TC’nin İdlib’in boşaltılması konusunda Rusya ile anlaşıp Afrin’e saldırı planları yaptığı iddialarının medyada genişçe yer alması TC’nin düşmanca tutumunun pratiklerini oluşturan tehditler olmaktadır.
TC, Fırat Kalkanı Operasyonu’nun ardından bölgede tekrar etkin görünmeyi amaçlamıştı. Rakka’ya yönelik operasyonların başarılı olduğu bir dönemde SDG güçlerinin güvenlik oluşturmak için kuzeye çekilerek operasyona ağırlığını verememesini hedefleyerek Nisan ve Haziran aylarında Şengal’e ve Afrin kantonunun köylerine havan toplarıyla saldırılarda bulunmuş, yine Haziran ayında da Afrin sınırına tank sevkiyatı gerçekleştirmişti.
Rakka’ya sahip olan ya da Rakka’da etkili olan bir YPG, TC için hem enerji sahası olan bu bölgelerde etkili olamamak hem de oldukça güçlenmiş ve IŞİD’e karşı savaşta politik “meşruluğu” iyice kanıtlanmış bir YPG anlamına geliyor. Bu yüzden TC; Rakka Operasyonu’nda YPG’nin var olmamasını, etkin olmamasını veya YPG’nin Rakka’yı ele geçirmemesini istiyor. Aynı zamanda psikolojik veya politik açıdan güçlenen ve “meşruluğu” artan bir Kürt siyasetinin de kendi iç siyasetiyle doğrudan ilgili olduğunu biliyor.
Keşmekeşin Kıyısında Rojava
YPG/SDG’nin son birkaç aydır ağırlığını verdiği operasyonlar ile her geçen zaman Rakka şehir merkezine giderek yaklaştığı görülüyor.
Aylardır etkili bir mücadele veren YPG, TC’nin de saldırıları göz önünde tutulduğunda operasyonu bir an önce bitirmeye çalışıyor. TC ise ABD ve diğer güçlerle YPG hakkında süren anlaşmazlığında, ABD’nin operasyonun tamamlanmasına yönelik isteği ile doğrudan ilgili olarak YPG aleyhine büyük bir politika yürütebilmiş, buna cesaret edebilmiş değil.
Rakka operasyonuna dönük olarak var olan bu olumlu gelişmelerin yanı sıra operasyonu etkileyecek bölgesel ve küresel kaynaklı olumsuz gelişmeler de bulunuyor. TC’nin ciddileşmesi muhtemel saldırıları, küresel OHAL’in getirdiği şekliyle devletlerin şiddet kullanımını arttıran politikaları, ABD-Rusya gerilimleri ve yeni oluşan/oluşacak girift ilişkiler de göz önünde bulundurulmak zorunda.
Rojava’yı ve bölgeyi etkileyecek bir başka önemli mesele ise IŞİD’in geleceğinin ne olacağıdır. Musul Operayonları’yla Irak’ta, Rakka Operasyonu’yla da Suriye’de IŞİD’in giderek güç kaybetmesi; IŞİD’in bitip bitmeyeceği, biterse topraklarının nasıl paylaşılacağı sorularını akla getiriyor. Tabi bu sorular sorulurken terörokrasi süreciyle şiddeti daha da meşrulaştıran devletlerin IŞİD’i bitirip bitirmeyeceği, bitirecekse bunu nasıl yapacağı sorularının da göz önünde bulundurulması gerekiyor.
Artacak terörokrasi uygulamalarının bölgedeki şiddetin yükselmesine neden olacağı ya da üretilmiş şiddet aygıtlarını cesaretlendireceği gibi; karmaşık ilişkilerin kurulması da çıkarlara ve meselelere göre taraflaşmaların olduğu, IŞİD’e karşı koalisyonun ve birlikteliklerin bulunduğu bir coğrafyada daha fazla karmaşa demek. İşte tüm bu gelişmeler de öncelikle Rojava operasyonun seyrinde ve hızında etkili olacağı gibi bölgenin ve Rojava’nın geleceği için de önemli dış belirleyicilerden olacak.
*Terörokrasi: 11 Eylül saldırıları sonrasında, devletlerin güvenliği sağlama bahaneleriyle küresel düzeyde baskı politikalarını arttırdığı, “demokratik yöntemlerin” ortadan kalkmaya başladığı, şiddet araçlarının ve otoriterliğin artarak süreklileştiği yeni siyasal işleyişin ismidir.
Bu kavrama ilişkin daha ayrıntılı bilgiye Meydan Gazetesi’nin 36. sayısında yayınlanan “Terörokrasi” adlı yazıdan ulaşabilirsiniz.