“Bugün de Faşizme İtaatin Simgesi Olan Bu Paçavrayı Giymeyecekler!”

Tutsaklarla Dayanışma İnisiyatifi Tek Tipleştirilmeye Karşı Galatasaray Lisesi Önünde basın açıklaması gerçekleştirdi. Gerçekleştirilen basın açıklamasında “Zindanlar Yıkılsın Tutsaklara Özgürlük“, “Tecrit Öldürür Dayanışma Yaşatır“, “Tek Tip Elbiseye Hayır” sloganları atılırken,  “Herkesi Tek Tipleşmeye Karşı Bulunduğu Her Yerde ve Her Biçimle Barikat Örmeye Davet Ediyoruz” çağrısında bulunuldu.

Eylemde Okunan Basın Açıklamasının Tam Metni;

TEK TİP ELBİSE DAYATMASINA İZİN VERMEYECEĞİZ!

15 Temmuz sonrası hapishane gerçek birer toplama kampı haline getirilmek isteniyor. Devrimci tutsakların destansı direnişler ve büyük bedellerle kazandıkları tüm haklar birer birer gasbediliyor. Üç kişilik hücrelere on ve daha fazla tutsak konuluyor. Yaşamsal olarak zaruri tüm materyaller ve eşyalar ellerinden alınıyor. Temizlik materyallerinin bile toplandığı pervasızlıklar, kitap ve yayın yasağı gibi bir saldırıyla birleşiyor. Görüş hakları keyfi nedenlerle ellerinden alınıyor. Hasta tutsaklar için bırakalım hastaneye, cezaevi revirine çıkmak bile sayısız dayatmayla işkenceye dönüştürülüyor. Mahkeme gidiş gelişleri aynı şekilde tasarlanmış bir eziyetler ve dayatmalar zinciriyle sözkonusu olabiliyor.

Hücrenin içi de dışı da her yöntem ve araçla faşist disiplin anlayışına uygun olarak kontrol ve denetim altında tutulmak isteniyor. Tutsaklar için hiçbir “özel” alanın kalmamasının hedeflendiği, “her alanda gözümüz üstünüzde” mesajının verilmek istendiği bir toplama kampı konseptiyle hareket ediliyor.

Nazi Almanyası’nın toplama kamplarındaki temel felsefesi bugünün koşullarına uyarlanarak yeniden canlandırılmak isteniyor. Tutsakların ruhları ve bedenleriyle faşist disiplin cenderesi içine sıkıştırılması hedefleniyor. İtaat etmeleri dayatılıyor.

Hapishanendeki yeni infaz sistemi resmi olmayan kontra bir keyfilikle karakterizedir. Müdürler, infaz koruma görevlileri, asker… hepsi bu “gayri resmi” işleyiş ve hiyerarşinin bir parçası olarak iş yapıyor. Tarsus Cezaevi’ndeki tutsaklarla görüşen avukatların hazırladığı raporda sözü edilen “silahlı sivil kişiler” bu “gayri resmi” hiyerarşi ve kolluğun somut ifadesidir.

Şimdi bu saldırılar silsilesi insan bedeni ve ruhunu bütünlüklü olarak itaate zorlamanın simgesi olan tek tip elbise (TTE) saldırısıyla pekiştirilmeye çalışılıyor. Tayyip Erdoğan’ın eline mikrofon aldığı her yerde dillendirdiği hatta işi ifrada vardırarak rengini bile tartışacak kadar kendini kaybettiği, Bekir Bozdağ’ın “bir KHK’ya bakar” diyerek hazırlıklarının yapıldığını söylediği TTE, daha o KHK bile çıkmadan zindanlarda fiilen hayata geçirilmeye başlandı.

Tüm yasaların üstünde bir irade olan Erdoğan’ın ağzından çıkan sözün yeterli olduğu bir rejimle karşı karşıyayız çünkü.

“FETÖ’cülere” denilerek, idam cezasıyla birlikte tartıştırılan ve popülerleştirilen TTE saldırısı, kendi başına zindanlara dönük bir saldırı değildir. Bu hoyratlık, bu kendini kaybetme hali aslında ve özünde tüm bir topluma dönüktür. TTE saldırısındaki bu yaklaşımla tüm bir topluma “biz istediğimizi, istediğimiz gibi yaparız. Çizdiğimiz sınırlar dışına çıkan herkes hedefimizdir. Ya itaat edeceksiniz ya da… “ denilmektedir. Toplum hapishanenden verilen mesajla teslim alınmak, yeni devletin-rejimin-toplumun kalıplarına sokulmak ve tek tip bir itaatkarlar sürüsüne dönüştürülmek isteniyor.

Bizler tutsak aileleri, yoldaşları ve yakınları olarak hapishanendeki parçalarımızın bu saldırı ve dayatmalara karşı can pahasına direneceklerini biliyoruz.

Nasıl ki, 12 Eylül’de mahkemelere don-atlet çıktılar, işkencelere ve ölüm hücrelerine rağmen fiili direnişlerle baş eğmedilerse bugün de onlar bu geleneği geliştirerek karşı duracaklardır.

Nasıl ki, TTE’ye karşı “bu onursuzluk gömleğini bedenlerimizi ortaya koymak pahasına yırtıp atıyoruz” diyerek ’84’te ölüm orucunda canlarını ortaya koydularsa, bugün de faşizme itaatin simgesi olan bu paçavrayı giymeyecekler!

Onlar direnecek! Bu direnişin bedellerinin ağır olmamasıysa bize bağlı, tüm bir toplumun kendisine giydirilmek istenen itaat gömleğini yırtıp atacak bir duruşu sergilemesine bağlı. Bizler bu bilinç ve kararlılıkla onların sesi-soluğu ve dışarıdaki gövdeleri olmak için elimizden gelen her şeyi yapacağız. Çocuklarımızın, kardeşlerimizin, sevdiklerimizin hepimize yapılmış bu saldırıda tek başına direnen “kahramanlar” olarak kalmalarına izin vermeyeceğiz. Toplumsal hücrelerin bir avuç “kahramanın” direnişleriyle yıkılmayacağını bilerek, bu saldırıya karşı geniş bir toplumsal tepki örgütlemek için canla başla çalışacağız. Aksi takdirde onların ruhlarını ve bedenlerini bir ömür boyu sırtımızda utanç olarak taşıyacağımızı biliyoruz. Tüm duyarlı toplumsal kesimleri sadece zindanlara değil, tüm bir topluma dayatılan tek tipleşmeye karşı tutum almaya, bulunduğu her yerde ve her biçimle barikat örmeye davet ediyoruz.

TUTSAKLARLA DAYANIŞMA İNİSİYATİFİ