Sadece Kuzey Kore – ABD Değil, Asya Pasifik Gerilimi
Kuzey Kore bahsi açıldığında karşı cephe olarak sadece ABD’den bahsetmek, meseleyi iki bilinmeyenli denklem olarak ele alıp özünü kavrayamamaktan kaynaklanır. Evet, son altı ay içinde Kuzey Kore-ABD düşmanlığı 1953’te Kore Savaşı’nın bitiminden bu yana görülmemiş bir seviyeye yükselmiştir, bu inkar edilemez. Devletler arası arenada; yeni bölgesel ve küresel güçlerin sahne aldığı çift değil çok kutuplu bir dünyada, hiçbir denklem sadece iki bilinmeyenden oluşmaz. Kesin olan bir diğer husus da; Kuzey Kore merkezli olarak aslında Asya’da bir söz sahibi olma yarışının sürmekte olduğudur. Bu yarışta ikincil aktörler gibi gözüken Çin ve -tarihte toprakları atom bombasına maruz kalan tek devlet konumunda olan ve zaten 2. Dünya Savaşı sonrası anayasasının 9. maddesiyle kesin bir dille savaşa girmenin yasak ilan edildiği ancak 2014’te “saldırıya uğrayan bir müttefikine yardım amacıyla” savaşlara katılabileceği kabul edilen- Japonya’nın yanı sıra başka devletlerin de kendilerine yer bulma çabası içinde olduğu söylenebilir.
Hali hazırda Kuzey Kore’ye BM kanalı aracılığıyla uygulanmak istenen kararların, en yakın komşularından Çin’in müdahalesi yüzünden sonuca ulaşamadığı dillendirilirken, ABD Başkanı Trump da Kuzey Kore’nin “saldırgan politikası”nın engellenmesi için basın aracılığıyla sık sık Çin’e çağrı yapıyor; üstelik her seçeneğin masada olduğunu belirterek. Çin’e -birçok uluslararası meselede olduğu gibi- Kuzey Kore konusunda da en yakın devlet Rusya gibi gözüküyor. Geçtiğimiz aylarda ise Rusya ve Çin Dışişleri Bakanları bir açıklama yaparak Kuzey Kore’nin nükleer denemelerinin engellenmesi için gerilimin arttırılmaması gerektiğini belirtmiş, diplomatik yolları önermişti.
Suriye gibi bir büyük uluslararası krizde daha ABD’ye karşı Rusya ve Çin aynı cephede yer alıyor, ancak meselenin muhatabı Suriye’dekinin aksine bu kez Çin. Çin, zaman zaman Kuzey Kore’nin füze denemelerini kınayan açıklamalar yapsa da, Kuzey Kore üzerinde sanıldığı kadar bir etkisinin olmadığını sıkça yineliyor. Herhangi bir savaş çıkması durumunda sınırına yüz binlerce insanın “yığılmasından” korktuğu belirtilen Çin’i, ABD Başkanı Trump ise deyim yerindeyse provoke etmeye çalışıyor. Çin’in sorunun çözülmesinde gayretli olduğunu söyleyen Trump’a göre, depreme yol açan son füze denemesiyle birlikte Kuzey Kore, Çin’e saygısızlık yaptı.
Yaşadığımız topraklardaki siyasi iktidarın da meseleye ilişkin yorumları eksik kalmıyor. “Nükleer silahlanmanın sürekli karşısında olduğunu söyleyenlerin burada nükleer silahlanmayla birbirlerini tehdit eder hale gelmesi düşündürücüdür.” diyerek ABD’nin ikiyüzlü bir politika izlediğine işaret eden Erdoğan, nükleer silah karşıtlığından çok neyin kaygısını güttüğünü bir sonraki cümlesinde açık ediyor. Gelişmemiş ülkelere nükleer silahlanmada fırsat tanımayanlardan şikayetçi olarak diyor ki “ Yani senin olsun ama bir diğerinin olmasın, bunu anlamak mümkün değil.”
Son olarak TC’nin de bileşeni olduğu NATO’nun Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, yangına körükle giderek “Kuzey Kore’nin küresel bir tehdit oluşturduğunu ve bu nedenle küresel bir yanıt verilmesi gerektiğini” söyledi. Her gün yeni bir açıklama, çalınan savaş borazanları…
Milyonlarca insanın kaderini, ne yapacağı asla tahmin edilemeyecek olan iktidara ve iktidarlılara bağlayan sistemle burun buruna durduğumuz bu günlerde, kışkırtıcı sözlerle çıkan kıvılcımlar yere düşmeden kül mü olacak, yoksa dünyayı kavuracak yangın buradan mı çıkacak; henüz tahmin edilemiyor.
Mercan Doğan
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 40. sayısında yayınlanmıştır.