Günde kaç saat çalışıyoruz? Yine mi mesaiye kalmak zorundayız? Bu saatler daha ne kadar esneyecek? Bu hafta da mı izin yok?
İş yerlerinde birbirinden farklı beş çalışma saati programı bulunur. Tam gün, vardiya usulü, kısmi, yoğun çalışma ve esnek çalışma saatleri. Tam gün, bir iş gününe (8 saat) sığdırılan iştir ve günümüzde en çok bu çalışma şekli kullanılır. Vardiya usulü çalışma ise yapılan işin devamlılığı ve 8 saatlik çalışmayla “talebi karşılayamama” gerekçesiyle 24 saatte birden fazla vardiyayla çalışmaktır. Kısmi çalışmanın bir diğer adı bizim mağaza camlarında sıkça gördüğümüz “part-time” çalışmadır. Günlük çalışma süresinin bir kısmının kullanılması anlamındadır. Günde 5 saat çalışmak gibi. Yoğun çalışma ise haftalık çalışma saatine uymak koşuluyla gün içindeki çalışma saatlerini artırmak veya azaltmak anlamına gelir. Haftada 4 gün günde 10 saat çalışmak gibi düşünülebilir. Esnek çalışma saatleri ise, çalışanın çalışacağı zamanı ve süresini işçinin (aslında patronun) dilediği şekilde düzenleyebilmesidir.
Tam ya da Yarım Gün Çalışma: Sömürü Zamana Sığmıyor
Bir iş yeriyle sözleşme imzalandığında eğer tam gün ise 8, part-time ise 4 saat çalışılır. Kağıt üzerinde olan bu çalışma saati genellikle kağıt üzerinde olduğu gibi kalmaz. Dur durak bilmeden çalışan işçiler, çay molası bile vermeden, hatta su içmeye dahi vakit bulamadan çalışırlar. Bu her ne kadar yapılan işin niteliğine göre değişse de kasiyer, garson, tezgahtar ya da bankacı, koşullar hemen hemen aynıdır. İşçi evine gelip dinlenebileceğini düşündüğü bir zaman diliminde bile çalıştırılmaya zorlanır. “Whatsapp grubuna bakar mısın, acil”, “Şu maili yanıtlayabilir misin? Şimdiden sağol.”, “Bir arkadaş doğum izninde bu hafta da çok yoğunuz, senin yarınki izni iptal edebilir miyiz?” gibi telefon aramaları veya internet görüşmeleri gerçekleştirilir. 8 saatle tanımlanan işin dışında işçi, artık evde de çalışmak zorundadır. Çalışma süresi 8 saat değil 18 saat olmuştur bile. Part-time çalışan işçilerin durumu avantajlı gibi görünse de aslında daha zordur. Part-time çalışanların genellikle üniversite öğrencisi olduğunu düşünürsek, öğlen işe giden part-time işçi ne sabah AVM ulaşım servisinden yararlanabilir ne de akşam. Servis saatleri iş saatine uymadığından ulaşımı da maaşından karşılamak durumundadır. Zaten asgari ücret alan part-time işçi, yol parasını da kendi cebinden çıkarınca elinde maaşının çok azı kalır. Part-time çalışan işçinin bir AVM’de çalışan bir mağaza işçisi olduğunu düşünürsek, etiket yapımı, ürün sayımı derken ek mesailer arttıkça artar. Tabi ki düşük bir prim karşılığında, o da mağaza, genel merkez tarafından verilen kotayı aşarsa.
Sonuç olarak işçi ister tam gün çalışsın ister de yarım, patronlara asla yetmez.
Çalışmaktan Ölmek…
Yoğun çalışma saatleriyle önerilen, işçinin 4 gün çalışıp 3 gün tatil yapmasıdır. Bahsedilen “tatil”in tatil yapmak olmadığını anlamak gerek. İşçinin çalıştığı saatler, çalışırken sırtlandığı yük ve yorgunluğu düşünürsek, 4 gün çalışan işçiye 7 günlük iş verilir. Yani tatil her zamanki gibi patronların kandırmacasından ibarettir. İş yoğunluğu yüksek günlerde çalıştırılan işçiye 3 gün izin verilir, böylelikle “sen az çalışıyorsun” algısı meşrulaştırılır. İşçi de çalıştığı dört günde sömürüldükçe sömürülür, çalışmaktan ölecek hale gelir. Yani, pestili çıkan işçinin gerçekten dinlenmek için iki güne ihtiyacı vardır, geri kalan bir günde ise yapması gereken diğer işleri yapmalıdır: Ev temizliği, faturalar, alışveriş, varsa çocuklarla ilgilenmek… İşçinin bu koşullarda üç gün tatil yapması hayal ötesi bir durumdur.
Geçtiğimiz günlerde yaşanan bir olay, iş yoğunluğunun ne kadar tehlikeli bir kavram olduğunu bir kez daha hatırlattı. Bankacı Nadide Kısa, beyin kanamasından yaşamını yitirdi. Mesai arkadaşlarına göre psikolojik şiddet ve mobbing buna neden olmuştu. Özel bir bankanın yüksek segmentli müşterileriyle ilgilenen Nadide Kısa, performans düşüklüğü bahane edilerek parekende bankacılık işlemleri yönetmeni yapıldı, ardından gişeye alındı. 3 çocuk annesi kadın işinden olmamak için, buna ses çıkarmadı. Satışlarda başarılı olamadığı gerekçesiyle hem banka müdürü hem de bölge müdürü tarafından sürekli baskıya maruz kaldı, baskı öylesine arttı ki banka müdürü çoğunlukla hakarete varan söylemlerde bulunuyordu. Tüm bu yaşadığı baskının ardından beyin kanaması geçirerek yaşamını yitirdi.
Patronların sömürüsü her geçen gün artarak devam ederken, hangi meslek olursa olsun, işçiler katledilmeye devam ediyor. Mesele çalışmaktan ölmek olsa da, “ecel”i geldi deyip üzeri örtülüyor. Değişen ne mi oluyor? Patronlar için değişen bir şey olmuyor, başka işçi, bir başka işçi, bir bir yaşamını yitirmeye devam ediyor.
Esnek Çalışma Saati Neye Göre Esnek?
Esnek çalışma saatiyle iş saatleri 5 gün 40 saatlik süre çalışanın kendisi tarafından düzenlenebilir. Kendi içinde günlük, haftalık ve aylık olarak üçe ayrılır.
Esnek çalışma saatleri kapsamında işe giren bir işçi, genellikle sözleşmeyi kendi lehine olarak görür. Program işçi nasıl istiyorsa öyle belirlenecektir. Hangi saatlerde çalışacağına bile karar verebilir. Ancak haftalar geçmeye başladıkça hiçbir hafta sonu izin alamayan işçi, gerçeğin bu olmadığının farkına varır. Cesaret edip de bir hafta sonu izin istediğinde, çok absürt davranmış gibi karşılık alır “Hayırdır, cenaze mi düğün mü?” Çünkü kurallara göre, sadece cenaze ve düğün gibi “olağandışı” zamanlarda şeften izin alınabilir. İzin verip vermemek şefin inisiyatifindedir, aynı zamanda izin alınacak günü iki hafta önceden belirtmek gerekir. Bu demek oluyor ki; “olağandışı” durumlarda bile şef vermezse izin alınamaz. Esnek çalışma saatlerinin kimden yana esnediği ortadadır. Patronlar işçilerin çalışacağı saatleri olabildiğince esnetirler, genellikle en yoğun saatlerde çalıştırırlar. İşçiden beklenen de her zaman daha verimli olmasıdır. Daha hızlı çalışmak ve daha verimli çalışmak her işyerinin ana kuralıdır. Daha fazla verim, daha fazla hız ve dolayısıyla daha fazla para!
Sekiz saat, hiçbir zaman sekiz saat anlamına gelmez.
Bir kasiyeri ele alacak olursak, kasadan geçirilen ürün sayısı, müşteri sayısı ve kazanılan para patronlar için sadece rakamlardan ibarettir. İşçinin rakamları yani yaşı ne kadar küçükse patron için o kadar iyidir. Genç olmak daha hızlı çalışmak anlamına gelir, hızlı çalışmak sistemi daha işler bir hale getirmek için oldukça önemlidir. Çalışılan her alanda sekiz saatin içine on sekiz saat sığdıran işçilerin emeği ile kazananlar, vardiyaları yazarken ne iş yoğunluğunu ne de işçiyi düşünürler. Tek düşündükleri şey işçiyi daha fazla sömürmek ve daha fazla kazanmaktır.
Fazla Mesainin Zorunluluğu Olmaz
Fazla mesai işçiye “gönüllü fazla mesaiye kalma”yı dayatır. Her yılbaşında imzalatılan muvafakatnamenin geçerliliği bir yıldır. Her ne kadar 4857 Sayılı İş Kanunu gereğince fazla mesai işçi ve işverenin onayı olmadan yapılamaz denilse de, hatta bu durum devletin fazla çalışmayı düzenleyen yasasında “Fazla saatlerle çalışmak için işçinin onayının alınması gerekir.” olarak belirtilmiş olsa da işçiler bu kağıdı mobbingle karşılaşarak imzalamak zorundadır. İşçi fazla mesaiye kalma kağıdını imzalamadığında “yerine nasıl olsa başka biri bulunur” rahatlığı ve özgüveniyle mobbing uygulan işveren ya da işveren vekili yeni birini bulabilmek noktasında hiç de kaygılı değildir. Çünkü binlerce işsiz iş bekliyordur. Peki devletin kendi düzenlediği ve yine kendinin uymadığı yasada neler geçiyor bir göz atalım:
“Fazla çalışma süresinin toplamı bir yılda iki yüz yetmiş saatten fazla olamaz.” İşçi onay vermiş olsa dahi yasal olan süreden daha fazla çalıştırılamaz. Aynı zamanda; 18 yaşını doldurmamış işçiler, hamile, yeni doğum yapmış ve çocuk emziren işçiler, kısmi süreli çalışan işçiler, sağlığının elvermediğini belgeleyen işçiler onay vermiş olsa bile işveren tarafından fazla çalışma yapmaya zorlanamaz.
Bu yasalara uymamanın cezası, 295 liradır. Yani işçilerin zamanını ve emeğini çalanlar, sadece 295 lira ödeyerek bu sömürüyü devam ettirebilirler.
Ve İşçiler…
Bordrolarda, yani işçinin çalışma saatlerinin yazılı olduğu belgelerde fazla çalışma sütunu boş bırakıldığında işçinin fazla çalışmadığı kanıtlamaz. İşçi daha öncesinden fazla mesai belgesini imzaladıysa fazla çalışma ücretini de talep edemez. İşçiler bunun gibi sayısız adaletsizliklerle karşı karşıyadır.
Esnek çalışma saatleri, fazla mesaiye kalma iş yoğunluğu altında değerlendirilmesi gereken başlıklardır. Kapitalizm iş yoğunluğunu günyüzüne çıkarmak istemez. Büyük çarkın hiçbir engele takılmaksızın tıkır tıkır dönmesini ister. Bu çarkın sekteye uğramasını istiyorsak biz işçiler örgütlenmeli ve mücadele etmeliyiz.
Merve Demir
Genç İşçi Derneği
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 41. sayısında yayınlanmıştır.