Suriye Savaşı’nda IŞİD’in neredeyse yenilgiye uğraması ve diğer cihatçı çetelerin İdlib’te sıkışmasıyla ortaya çıkan manzara, savaşın sonlanmaya başladığı yorumlarına neden oluyor. Savaşın bittiğini söylemek için henüz erken olsa da cihatçı çeteler için yolun sonunun geldiğini söylemek mümkün. Geçtiğimiz Kasım ayı boyunca devletlerin hız verdiği diplomasi trafiği, savaş sonrası Suriye’de dizayn edilmek istenen siyasi haritaya hazırlık olarak değerlendirilmeli. Ay boyunca sırasıyla gerçekleştirilen ASEAN Zirvesi, Soçi, Riyad görüşmeleri ve Cenevre-8’de ana gündem maddesi, Suriye’de siyasi çözümdü.
11 Kasım’da Vietnam’da yapılan Güneydoğu Asya Uluslar Birliği (ASEAN) zirvesinde Trump ve Putin’in verdiği uzlaşı fotoğrafı akıllara, Ortadoğu’da yüzyıl önce o dönemin küresel devletleri İngiltere ve Fransa’nın imzaladığı Sykes-Picot anlaşmasını getirdi. Zirve sonrası yapılan “siyasi çözüm” vurgulu açıklama, aynı zamanda Efrin ya da Rojava’nın herhangi bir bölgesini vurmak için bu devletlerden icazet bekleyen TC’ye yönelik de bir mesajdı.
ASEAN’da sergilenen bu “uzlaşı” tablosuna karşın Rusya ve ABD, farklı ittifak kamplarında, kendi ajandalarını uygulamayı sürdürdüler. 22 Kasım’da Soçi’de gerçekleştirilen üçlü zirveye Rusya dışında, ABD’nin bölgedeki -IŞİD bahaneli- varlık sebebi olan İran katıldı. Zirvenin bir diğer katılımcısı ise ABD’nin kağıt üzerinde “müttefiki” ancak şu sıralar birden fazla başlıkta gerilim yaşadığı TC idi. Soçi fotoğrafında yer almayan, ancak bir gün öncesinde aynı yerde Putin ile görüşen Esad, zirvenin “gölge” katılımcısı oldu. Soçi’de verilen bu “uzlaşı” görüntüsünün nasıl “pamuk ipliğine bağlı” olduğunu ise Esad’ın bu zamanlaması ilginç trafiği anlatıyor. Esasen kendi içinde, çeşitli nedenlerle öncelikleri ötelenmiş çeşitli sorunlar yaşayan Soçi ittifakı, TC açısından Rojava kazanımlarını yok etmek pahasına, dün yıkmak için her yolu denediği Esad ile “kapıları tekrar aralamak” anlamı taşıyordu. Dördüncü ayağı eksik, her an devrilmeye hazır bir sandalyeyi andıran Soçi’nin İran ayağında ise, bölgede kurduğu nüfuz alanlarını tahkim etmek adına, yaklaşık bir yıl önce “Şii yayılmacılığı” suçlamaları yönelten TC’ye kulaklar tıkanıyordu.
Fiili ateşkesin aynı ittifak tarafından devreye sokulduğu Astana görüşmelerinin “siyasi çözüm” yansıması olarak belirginleşen Soçi’de alınan en önemli karar, önümüzdeki aylarda toplanması öngörülen Suriye Halkları Kongresi oldu. Kongreye, Rojava Delegasyonu’nun katılmaması şerhini koyan TC’nin tavrı, Soçi’deki uzlaşıyı önümüzdeki süreçte çatırdatacak başlıklardan biri olabilir. Zira TC’nin Suriye’de “Kürtlere düşmanlık” başlığında belirginleşen politikasına karşın, ASEAN’da Rusya ve ABD’nin “Kuzey Suriye’de özerklik” üzerine uzlaştıkları biliniyor. Ocak ayında yapılacak Suriye Halkları Kongresi’ne dair (Rus İzvestiya Gazetesi’ne) konuşan diplomatik kaynaklar, TC’nin şerhine rağmen Kürtlerin katılımının sağlanacağını belirtti.
Soçi Zirvesi’nin ardından Putin tarafından gerçekleştirilen “savaş bitti” açıklamasının, siyasi çözümün devletler arası diplomasideki “meşru platformu” olarak görülen Cenevre’ye, savaştaki müttefiki Esad’ı galipler kontenjanından gönderme mesajı taşıdığı söylenebilir. “Görev başarıyla tamamlandı” sloganıyla hazırlandığı üç ay sonraki başkanlık seçimleri bağlamında Rusya iç politikasına gönderme olduğu da ortada. Benzer bir beklentinin -2019’daki seçimler düşünüldüğünde- Erdoğan tarafından da taşındığı, ancak iç ve dış politikada sıkışma yaşayan TC için aynı “başarının” söz konusu olmadığı belirtilmeli. Yine Rusya’nın asker çekme hamlesini de, hem siyasi çözüme atıf hem de ABD-TC dahil, Suriye’deki yabancı güçlere yönelik bir mesaj olarak okumak mümkün.
ABD ve Rusya bağlamında iki farklı ittifak kampından Soçi’nin muadili ise, aynı günlerde 22-24 Kasım’da yapılan Riyad Zirvesi oldu. Suudi Arabistan ve ABD’nin desteklediği “ılımlı” ve ılımlı olmayan cihatçı çetelerin bir araya geldiği Riyad, Soçi kadar kırılgan olmasa da, Körfez ittifakında Katar krizi nedeniyle yaşanan bölünmenin etkisi altındaydı. BM’nin temsilci göndererek “meşruluk” kattığı Riyad’ın, sonrasında gerçekleşecek Cenevre-8’e de yansıyan en önemli kararı ise, “Esad’sız Suriye” oldu. Nitekim bu karar sonrası, Cenevre-8 ilk gününde Suriye delegasyonunca boykot edildi. 28 Kasım-14 Aralık arası gerçekleşen Cenevre görüşmelerinden -diğer 7’sinde olduğu gibi- çıkan tek şey, bizzat BM’nin itiraf ettiği üzere, başarısızlıktı.
Cenevre-9’un yapılacağı söylenen Ocak ayında, savaşın “yeni yılına” girmiş olacağız. 2011’den beri devletlerin (Suriye’deki savaşta Cenevre, Astana, Soçi, Riyad diye zenginleşen) “çözüm adreslerine” kim bilir belki daha yenileri eklenecek. Ancak Suriye’de yeni olmayan şey, devletlerin değişen tehdit algısına paralel yeni çatışma olasılıkları ve gerilimler olacak.
Emrah Tekin
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 42. sayısında yayınlanmıştır.