Basit bir atölyede bir ayakkabı ustası tarafından üretilen bir ayakkabı, fabrikasyon üretimde en az on ayrı işçinin elinden çıkar. İşçinin ayakkabıyı üretmeye başladığı andan itibaren müşterinin kullanmaya başladığı ana kadar onlarca, belki de yüzlerce işçinin emeği vardır ayakkabıda.
Ayakkabı üretiminde ahşap kalıplardan plastik kalıplara geçiş, atölyelerden fabrikalara geçişin de göstergesidir. Ayakkabının üretim aşamasında maliyet ne kadar düşürülürse, patronlar için kar o kadar artacaktır. Ayrıca bir işçiye maaş ödemektense fabrikasyon bir ayakkabıyı makinelerin başına işçiler koyarak ürettirmek patronlar için çok daha karlıdır. Bir atölyeden fabrikasyon üretime geçiş, işçinin ücretinin de azalmasına neden olmaktadır haliyle.
Kalıpçılar, tabancılar ve sayacılar. Kalıpçılar ayakkabının genel kalıbını oluştururlar. Tabancılar ayakkabının iç ve dış tabanını oluşturup topuğu hazırlarlar. Sayacılar ayakkabının üst yüzeyini oluşturur, ayakkabının astarı ile üst yüzeyini birleştirirler. Ayakkabı tekrar kalıpçılara döner, saya ve iç taban kalıba tutturulur. Tabanlama aşamasına gelen ayakkabı dış tabanla birleştirilir. Son işlem olarak ayakkabı dikilerek, yapıştırılarak ya da çivilenerek kullanıma hazır hale getirilir.
Bu üretim aşamasında önemli bir rol oynayan sayacılar, geçtiğimiz kasım ayında büyük eylemler gerçekleştirdiler. Sayacıların eylemleri ana akım medya tarafından “düşük ücretle çalıştırılan Suriyeli işçilere karşı” olarak maniple edilse de, isyanın gerçek nedeni şuydu: Büyük ayakkabı şirketleri işçileri çok düşük ücretle çalıştırıyor, ayakkabının maliyeti çok düşük olmasına rağmen kat be kat yüksek fiyatta satışa sunuluyordu. Saya işçilerin isyanı, patronlar milyonlar kazanırken, emeklerinin karşılığını biraz da olsun alabilmekti.
Ayakkabının üreticiden tüketiciye geçişinde bizzat ayakkabıyı elleriyle üreten işçilerin ötesinde artık pek çok işçinin emeği var. Ayakkabıları kutulayanlar, kutulanan ayakkabıları mağazalara taşıyanlar, mağazalarda ayakkabıları depolara yükleyenler, ardından raflara dizenler, bir ayakkabıyı satabilmek dil dökenler ve satıldıktan sonra ürünü kasadan geçirenlere kadar her aşamada bir çok işçi emek harcıyor.
Tüm bu aşamalarda yani bir ayakkabının üretiminden tüketimine kadar olan süreçte tüm bu işçilerin kazandığından kat be kat fazla kazanan patronların nasıl kar ettiğini düşünelim. Hiç bir şey yapmadan oturduğu yerden kasalarını doldurarak kazanıyorlar. Şimdi, bir ayakkabı mağazada tüketime hazır sunulurken, heves için yada gerçekten ihtiyacı olduğundan bir gencin o ayakkabıyı “çalma”sı mı hırsızlıktır, yoksa bir çok işçinin emeğini ücretlendirip onlardan çalarak kar sağlayan patron mu? Bizce bu sorunun cevabı açık:Zanaatkarı “işçi” kılarak emeğini ücretlendiren, ürettiği metaya bir ücret biçen, üretimi kapitalizmin tekeline sıkıştıran ve kapitalist üretim dışında her üretimi engellemeye çalışan, üretilen her metanın üretiminin her aşamasında işçilerin emeğini çalandır asıl hırsız olan. Asıl hırsız patronlar!
Bu yazıyı işçilerin emeğini çalan hırsız patronlara karşı “günde 8 saat” diyerek mücadele eden, işçileri –özellikle ayakkabı işçilerini– örgütleyen ve devlet tarafından cinayet ve gaspla suçlanarak 1927 yılında idam edilen devrimci anarşist Sacco ve Vanzetti’ye ithaf ediyoruz.
Ece Uzun
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 42. sayısında yayınlanmıştır.