Hırsıza!

20 yaşında, çaldıkları yaşının onlarca katında, ihtiyacı olanlara dağıttıkları da…

Yaşamın her alanındaki adaletsizlikler var ya, bu hırsızı 20 yılda öyle bir bilemiş ki, korktuğunu dahi eyleyebilenlerden olmuş. Başka şansı var mıymış ki? Yokmuş.

Yoksul bir mahallede doğmuş. Rezidansların gölgesinde, ne kadar tamir edilse de akıtan dökük çatıların altında, rutubeti eksik olmayan evlerde büyümüş. Büyüdükçe babasının sorumsuzluğunu, genç annesinin onca yükün altında bükülen belini, gerilen sinirlerini görmüş. Abileri desen her biri ayrı telden…

Okul desen; hoca döver, üst sınıf alt sınıfı ezer; gelemezmiş bizimki böyle şeylere. Başlamış erken yaşta çalışmaya, sömürünün dibini görmüş. Şiirdeki gibi “Çalışmış 15 saat, tükenmiş 15 saat. Yorulmuş, acıkmış, uykusamış. Babasına sövmüş patron, sıkmış dişlerini. Islıkla söylemiş umutlarını…” milyonlarcamız gibi. Hiçbir işte iki aydan fazla çalışamamış; fazladan çalıştıran patrona, oturup emir veren şefe, emeğini çalanlara hep arıza çıkarmış. Kavgasız ayrıldığı iş yokmuş yani. İşsizken parası yokmuş haliyle; parasız binmeye çalıştığı metronun-metrobüsün güvenlikleri tarafından tartaklanmış kaç kere, açken marketten cebine attığı çikolata başına -çorabı geç- kazak örmüş, su alan ayakkabısını bırakıp yenisini ayağına geçirerek çıkmaya çalıştığı mağazanın kapısındaki alarm ötmüş.

Bu arada, sıkılmış umutlarını yalnızca ıslıkla söylemekten, haykırmak istemiş; kendi gibileri bulmuş. Asıl hırsızı tanımış bizimki; devleti ve kapitalizmi iyi tanımış. Sokaklara çıkıp isyanını haykırmış kendi gibilerle. Kaldığı ev yine soğukmuş ama yüreği sıcakmış artık. Hırsızlığı da bırakmamış, sürdürmüş asıl hırsızlardan çalmayı; kendisinin ve kendi gibilerin ihtiyacı kadarını.

Önce neyle başlamış derseniz, pantolonunun bel kısmına sıkıştırdığı bir kaşarmış muhtemelen ya da cebine tıkıştırdığı bir çorap. Sonra büyütmüş işi biraz, kendi gibilere battaniyelerden elektrik süpürgelerine kadar birçok şeyi dağıtmış da dağıtmış. Kendi gibilerin çocuklarına oyuncaklar almış bir de, kendi çocukluğunda oynamak isteyip oynayamadıklarından; en afililerinden.

Yani bu hırsız zenginden alıp yoksula verenlerden, paylaşmayı ve dayanışmayı sevenlerdenmiş. Ee, bunlar da tutsak edilmek için yetmez mi? Yetmiş, tutsak düşmüş bizimki.

Onu dışarıdan içeriye iten nedenleri, içeride yeniden yaşıyormuş; şimdi de koğuş ağalarına kafa tutuyormuş aklınca. Bu kadar yazdık diye “kahraman” mıymış bu hırsız? Kahraman değilmiş, kahramanları da sevmezmiş zaten. Başta söylediğimiz gibi, adaletsizliklere karşı “korktuğunu dahi eyleyebilmeyi” öğrenenlerdenmiş, yani cesurmuş. Senmiş, benmiş, bizmiş; yani sıradanmış bu hikaye, bizdenmiş.

Hırsızı ve kendi gibileri çok güldüren videodaki gibi konuşuyormuş şimdilerde: “Yaptıklarımdan pişman değilim ha, aklım hala yapmadıklarımda!” Hırsıza selam olsun…

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 42. sayısında yayınlanmıştır.