İstismar Var Ama… – Özlem Arkun

14 Temmuz 2016’da Bafra’da bir yerel mahkemenin itirazı üzerine Anayasa Mahkemesi “15 yaşını tamamlamamış her çocuğa karşı gerçekleştirilen her türlü cinsel davranışın, cinsel istismar sayılamayacağına” ilişkin hükmü iptal etti.

Bunun üzerine başlayan tartışmaların ardından, Kasım ayında yeni hazırlanan yasa tasarısında 12 yaş öncesi ve sonrası birbirinden ayrılarak 12-15 yaş arasında gerçekleşen istismarlarda “rıza” aranabilmesinin önü açıldı.

Aynı dönemde “cinsel istismar” suçlarında mağdur ile failin evlenmesi durumunda cezanın ertelenmesini öngören önerge meclise sunuldu. Öneri hem mecliste, hem de kamuoyunda büyük tepkilere sebep oldu ve geri çekildi. Adalet Bakanı Bekir Bozdağ önergeyi savunurken yaptığı açıklamada; “…Mahkemeler rızanın varlığına bakmıyor. Bu uygulamadan kaynaklanan bir de ortaya çıkmış hem yaş küçüklüğüyle ailesi tarafından evlendirilip mağdur edilmiş kadınlarımız var, hem bunların doğurduğu çocuklar var. Onlar da ayrı mağdur. Öte yandan erkek de, aileler onu zorladığı için, o da hapiste. Esasında annelerin, babaların yaptığı büyük yanlışlığın cezasını hem kadın hem erkek çekiyor. Bu drama bizim sessiz kalmamız doğru değil.” demişti. Tartışmalara rağmen 24 Kasım 2017’de yeni yasa mecliste kabul edildi.

Düzenlemelere karşı çıkan kadın örgütlerinin itirazı ve kamuoyunun gösterdiği tepki, 12 yaşın altında gerçekleşen istismarlarda cezanın arttırıldığı, bazı yaşanan mağduriyetlerin ortadan kaldırılmasını hedeflediği gibi gerekçelerle dikkate alınmadı.

Madde “12 yaşından küçük çocuklarda ise ceza istismar durumunda 10 yıldan, sarkıntılık durumunda beş yıldan az olamayacak. Cinsel istismarın vücuda organ veya sair bir cisim sokulması suretiyle gerçekleştirilmesi durumunda, 16 yıldan aşağı olmamak üzere hapis cezasına hükmedilecek. Çocuğun 12 yaşını tamamlamamış olması halinde verilecek ceza 18 yıldan az olamayacak.” şeklinde düzenlendi ama…

***

Geçtiğimiz Ocak ayında Diyanet İşleri Başkanlığı’nın resmi sitesinde yer alan Dini Kavramlar Sözlüğü’nde “çocukların evlenme yaşına” ilişkin yer alan ifadeler oldukça tartışma yarattı. “Buluğ” tanımını yaparken “Kızlar 9, erkekler 12 yaşında buluğ çağına girer”; “nikah” tanımını yaparken “Buluğ çağına giren kişiler evlenebilir” ifadeleri kullanılmıştı. Bu tanımların kamuoyunda tepki çekmesinin ardından Diyanet İşleri Yüksek Kurulu Başkanı Ekrem Keleş, “Bu ifadeler çarpıtılıyor. Diyanet çocuk yaşta evlilikleri engellemek için yıllardır çaba harcıyor, bu konuda Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ile bir sürü çalışmamız oldu.” şeklinde bir savunma yaptı. Yaptı ama…

***

Aralık ayında, İstanbul Kanuni Sultan Süleyman Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde beş aylık süreçte, 38’i 15 yaşının altındaki 115 çocuğun hamile olarak geldiğini ortaya çıkaran sosyal hizmetler memuru görevinden alındı. Hamile çocukların kayıt altına alınmaması ve gerekli bildirimlerin yapılmamasından sorumlu olan iki memur hakkında soruşturmaya Valilik izin vermedi. Vali Vasip Şahin daha sonra yaptığı açıklamada “İzin verilmemesinin idari bir karar olduğunu, ama karara itiraz edilebileceğini, 15 yaş üstü gebeliklerde bildirimlerin zorunlu değil şikayete tabi olduğunu” söyledi.

Soruşturmaya izin verilmemesine itiraz edilmesinin ardındaki süreçte, hamile çocukların hiçbirinin tecavüz ya da ensest iddiasında bulunmadığı, hiçbirinin şikayetçi olmadığı, hepsinin çocuğunun olduğu ve çoğunun şüphelilerle aynı yaşta ya da bir iki yaş küçük olduğu konuşuldu. Konuşuldu ama… Bunun ne demek olduğuna dair kimse açıklama yapma gereği duymadı.

***

Geçtiğimiz günlerde, 2015 yılında 10 yaşındayken gittiği okulda 35 yaşındaki okul hizmetlisinin istismarına uğrayan bir çocuğun yaşadıkları gündeme geldi. Çocuk yaşadıklarını ilk defa 11 Temmuz 2016’da, annesi onun hareketlerinden şüphelenince, annesiyle birlikte okula gittiği gün (Bafra’da AYM’nin istismara ilişkin hükmü iptal etmesinden birkaç gün önce) dillendirdi. Ardından hizmetli tutuklandı. Tutuklandı ama… 3. duruşmadan sonra denetimli serbestlik aldı. İstismara şahit olanlar vardı ama… Çocuğu vardı, başını belaya sokamazdı; tanıklık etmedi. Pedagog raporunda çocuğun yaşadıkları doğrulandı ama… Adli tıp, üzerinden bir süre geçtiği için istismarın tıbben kanıtlanamayacağını yazdı. Çocuğun tabletinde kanıt olabilecek -silinmiş- bir fotoğraf vardı ama… Kriminal fotoğrafı geri getiremedi. Davanın sonunda sanık, 5 duruşmada delil yetersizliğinden beraat aldı; çocuk yaşadıklarının ardından ilaç tedavisine başladı. Anne hala adalet peşinde ama…

***

2017’de büyük tartışmalara rağmen değiştirilen yasa “Çocuğun 12 yaşını tamamlamamış olması halinde verilecek ceza 18 yıldan az olamayacak.” şeklinde düzenlenmişti ama… Bu yasa 10 yaşındaki çocuğa defalarca tecavüz eden bu adamı ve daha bir çoğunu kapsamıyor olsa gerek. Çünkü Adalet Bakanlığı’nın verilerine göre yılda ortalama 17 bin çocuk istismarı davası açılıyor, bu davaların yüzde 45’i mahkumiyetle sonuçlanmıyor. Bu rakamların sadece kayda geçenler olduğunu da unutmamak gerek…

Her üç evlilikten birinin çocuk yaşta zorla evlendirme olduğu bir coğrafyada, düzenlenen yasaların da, bu yasaların yapıcılarının da, uygulayıcılarının da, bu yaşananları sadece birer vaka ve birer istatistiğe indirgediğini, hatta Ensar Vakfı’nda olduğu gibi “bir kereden bir şey olmaz” suskunluğuna gömüldüklerini kör gözler bile gördü. Bu görünenler karşısında üç maymunu oynayanlar da bu yaşananlardan sorumludur. Bütün bu görünenlerin, söylenenlerin, yapılanların karşısında “ama”lara sığınmak, mağdurun değil failin tarafını tutmaktır. “Ama” en tehlikeli kelimedir, çünkü kendinden önce söylenen her söylemi öldürür.


Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 43. sayısında yayınlanmıştır.

Özlem Arkun

[email protected]