İTÜ Taşkışla Kampüsü’nde, 11 yıldır bütün baskılara rağmen bir kulüp olarak varlığını sürdüren Taşkışla Sahnesi ile okul içinde dağıtılan “Müzik Haramdır” bildirilerinin ardından başlayan ve kapatılma tehdidine kadar varan süreci konuştuk.
Meydan Gazetesi: Merhaba arkadaşlar, Taşkışla Sahnesi ile nasıl tanıştınız? Ne kadar zamandır birlikte tiyatro yapıyorsunuz?
Cansu: 2010’da İTÜ’de peyzaj mimarlığına girdim. 2012 senesinde Taşkışla Sahnesi’nde tiyatro yapmaya başladım. Bu sene Taşkışla’da 6. yılım ama 2 sene önce İTÜ’yü bırakıp bölüm değiştirdim. İstanbul Üniversitesi’nde Tiyatro Eleştirmenliği ve Dramaturji bölümüne geçtim. Taşkışla’da ise tiyatro yapmayı sürdürdüm.
Merve: Ben Boğaziçi üniversitesindeyim. Sakıp Sabancı Anadolu Lisesi’nde okurken Taşkışla Sahnesi’ni takip ediyordum, oyunlarını izliyordum. Üniversiteye geçtiğimde orada tiyatro yapmaya karar verdim. Taşkışla’da 2 yıldır tiyatro yapmayı sürdürüyorum.
Şu sıralar topluluğunuzun kapatılması gündemde fakat 2008 yılında da Taşkışla’nın böyle bir süreci oldu. Biraz bunlardan bahsedebilir misiniz?
Cansu: Taşkışla sahnesi 11 yıl önce kurulan bir kulüp. Sanat Tarihi bölümündeki hocaların da desteğiyle kuruldu. O dönemde sahnesi ve kulüp odası yoktu. Konuyla ilgili hep yönetimden biriyle iletişime geçmeye çalıştı. Her zamanki gibi oyalandı, geçiştirildi. Taşkışla sahnesi o sene mimarlık fakültesini anlatan, kendi yazdıkları bir oyun oynadı. Sahnesi olmadığı için proje sınıflarına girip sıraların üzerini, boş koridorları kullanarak kendi derdini anlatmaya çalıştı. Bir yandan yazarların oyunlarını oynadı ama fakülteyle olan bağını koparmayıp o fakültede yaşananları gündem etmeye çalıştı. Bu çabalarından sonra, Taşkışla bir oda kazandı. Bir yandan da bir sahnemiz olabilir mi diye düşündük. 8 yıl böyle geçti diyebilirim. Habitat holünde izinli bir şekilde çalışıyorduk. Bir sabah gittik cam sınıflar yapılmış. Bizde dekanlığa çıktık “Bize neden sormadınız?” dedik. Dekan, buna içerlendi ve “Size neden soracağım” dedi. Biz de o günden sonra eylemliliklerimizi arttırdık. Fakat bu bize bir kazanım getirmedi. Elimizden orası da gitti. Biz de 2. kattaki bir sınıfta prova almaya başladık ve bugüne kadar orada prova yapmaya devam ettik.
Merve: Bu sene, okuldaki mescit küçük geldiği için kulüp odasıyla birleştirmek gerektiğini, odamızı bu nedenle boşalttıklarını söylediler. Sonra da dediler ki “Dışarıda bir konteynır var, onu alabilirsiniz.” Konteynırın verilmesini beklerken bu olay oldu, okulun içerisinde “Müzik haramdır” bildirileri dağıtıldı.
Müzik haramdır bildirileri dağıtıldıktan sonra nasıl bir tepkiye yol açtı?
Merve: İlk tepki İTÜ Konservatuar öğrencilerinden geldi. Sonrasında biz de Taşkışla Kampüsü’nde olanlar müzik yapalım diye düşünerek Ortabahçe’de müzik yaptık. Bu eylemi yaptık –bu arada eylemi İTÜ’lü öğrenciler olarak yaptık ama Taşkışla Sahnesi’nden olanların çoğunluğu vardı- sonrasındaki hafta yeniden çağrısıyla, fotoğraf/ videolarını çekip sosyal medyaya yükledik. Ardından bizi dekan ve yardımcısı çağırdı, “Yanlış beyan var, okulun içinde böyle bir bildiri dağıtılmadı, bu bildiri Ayazağa metrosunda dağıtıldı. Okulda lokum dağıtıldı, bunu düzeltin, izinsiz etkinlik ve eylem yapamazsınız, keşke izin alsaydınız” dedi, sanki izin istesek verecekmiş gibi. “Bakın size yer veriyoruz bunu unutmayın, dışarıdan gelen üyeleriniz var bakın…” şeklinde, yapılan eylemler gerekçesiyle tehdit edildik.
Aslında bir yıldırma politikası ile karşı karşıyasınız. Süreç nasıl devam etti?
Merve: Biz müzik yapmayı sürdürdük, güvenlikler fotoğrafımızı çektiler. İTÜ öğrencisi olan iki kişi fotoğraf çekilmesine tepki gösterince, bu iki arkadaş ve güvenlik arasında gerilim oldu. Bizim dışarıdan gelen üyelerimiz de oradaydı, kimse yoktu diyemeyiz, dememize gerek de yok. Taşkışla Sahnesi üyeleri olarak gerilimi yatıştırmaya çalışmamıza rağmen dekanlık, bize “Siz İTÜ’de karışıklık çıkarıyorsunuz, aranızda Taşkışla’nın adını kirletenler var. Bu şekilde devam edemezsiniz” dedi.
Cansu: Dönem arası bitince dekanlık bize bir liste göstererek kesin talimat geldiğini, İTÜ’lü olmayan beş kişinin bundan sonra Taşkışla’ya gelemeyeceğini söyledi. Biz de bu isimler nasıl bir hukuki süreçle dekanlığa gitmiş diye araştırdık. Önce “Aranızda Taşkışla’nın ismini kirletenler var, dışarıdan gelenleri almayacağız” sonra “Dışarıdan gelen üyeleriniz amaçları dışında bir faaliyette bulunarak eylem yapmışlar, dışarıdan öğrenci almayacağız” dediler. Biz amaç dışı faaliyet “müzik yapmak mı?” deyince “Dışarıdan gelen iki kişi eylemde güvenlikle tartışmada bulunmuş, bu yüzden girişlerine izin verilmeyecek” dediler. Yalnız o iki arkadaşımızın kim olduğunu biliyoruz, eyleme destek için gelen İTÜ’lü öğrenciler ayrıca bizim gruptan değiller. Taşkışla’ya normalde saat 17.00’den sonra herkes ziyarete gelebilir ancak biz “Siz tiyatroculardansınız” denilerek içeri alınmıyoruz.
Bu süreçte çok güzel bir dayanışmayı örüldü, farklı tiyatro toplulukları ve pek çok kişi Taşkışla ile dayanışma gösterdi. En son Taşkışla binasının önünde bir eylem gerçekleşti. Bu sizde nasıl bir motivasyon yarattı?
Cansu: Tüm bu süreç demotive edici. Tiyatro yapmak ve bunu Taşkışla’da yapmak istiyorum. Ama şu an bunu yapamıyorum. Böyle bir süreçte iletişim kurduğumuz tüm grupların desteğini almak, biz de bu sorunları yaşıyoruz diyerek dayanışma göstermesi bizi çok mutlu etti. Sorunumuzu duyurabilmenin ve dert ortakları olmamızın çok olumlu etkilerinin olduğunu düşünüyorum.
Merve: Taşkışla kapatılıyor olsa da aslında Taşkışla sahnesi şimdi açılıyor. Bunlar oyun dönemine girerken ilk kez yaşadığımız şeyler değil. Şimdi oyun çalışıyor olmamız gerekiyordu. Bunun kaygısını taşırken, okul zaten bizi desteklemiyorken, mekan ve bütçe vermiyorken bir de bu gelişmeler olunca gerçekten demotive oluyoruz. İTÜ Diyalektik, Cinsarı, Sosyal Bilimler gibi toplulukların da etkinliklerine izin verilmiyor, onlar da bürokrasiyle oyalanıyor. Bir araya gelip konuştuk, ne yapabileceğimizi düşünüyoruz. Üniversiteler arası bir etki de oldu, dayanışma videoları çekildi. Bir yandan burukluk var ama mücadele, yalnız olmadığımızı hissettirdiği için motive edici.
Peki siz nasıl devam edeceksiniz? Belki baskının boyutu değişecek ama bu hep karşınıza çıkacak bir şey sonuçta. Hangi oyuna hazırlanıyordunuz, nasıl prova yapıyorsunuz?
Taşkışla: Bu yıl faşizmin konu edildiği Bindermann ve Kundakçılar oyununu çalışıyorduk. Güzel denk geldi diyebiliriz. Kadıköy Theatron, 26A Atölye, Cerrahpaşa sahnesi mekansal açıdan destek veriyorlar. Biz şuan dayanıştığımız diğer kulüplerle toplantılar alıyor, sıkıntılarımızı paylaşıyoruz. Aslında güzel bir örgütlülük işliyor bu süreçte. Önümüzdeki günlerde açık prova alacağız, tabi dışarıdan katılım olamayacak ama İTÜ’nün kendi öğrencileriyle dertlerimizi, sıkıntılarımızı bu şekilde paylaşmayı sürdüreceğiz, son olarak ne olursa olsun, oyunu da çıkaracağız.
Meydan Gazetesi olarak teşekkür ediyoruz.
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 44. sayısında yayınlanmıştır.