Bir teknolojinin ilerlediğini anlamak için onun ne kadar farkında olduğumuza bakmak gerekir. Örneğin 1990’larda bilgisayarımızın başına oturup modemin bağlantı seslerini dinleyerek internete bağlanmayı beklerken internetin fazlasıyla farkındaydık. Bugün ise interneti ayrı bir teknoloji değil, telefonumuzun bir özelliği gibi algılıyoruz. Nesnelerin interneti (IoT), bu teknolojiyi bugünkünden bile daha görünmez kılarken internete bağlı nesnelerin derimizin altından atmosferin üst katmanlarına kadar her yere yayıldığı ve birbirleriyle entegre olduğu bir dünyayı tasvir ediyor.
Nesnelerin internetini anlatmak için genelde mutfaktaki nesnelerden bahsediliyor. Örneğin evdeki kahve makinesinin facebook’ta arkadaşınızın kahve içerken paylaştığı selfiye yaptığınız “Bir kahve iyi giderdi” yorumunu görüp size sabahları sevdiğiniz ayarda bir kahve yaptıktan sonra “Kahven hazır :)” diye mesaj atabileceği anlatılıyor. Bu hikayeler nesnelerin entegrasyonunu anlatmak açısından iyi ama IoT dünyasının baş aktörleri büyük ihtimalle bedenimize enjekte ettiğimiz ölçüm cihazları, kameralar, otomatik pilottaki otomobiller ve uçan kargo dronları gibi evin dışındaki nesneler olacak.
IoT’nin bireysel tüketimi artırması bekleniyor. İlk hikayede siz istemeden kahvenin gelmesi en ufak arzunun ortaya çıktığı anda arzın gerçekleşmesiyle tüketimi artırıyor. İnternetten sipariş ettiğiniz saatin siz şehirlerarası yoldayken benzin ya da elektrik almak için duracağınız istasyona uçan bir dron ile postalanması ve bedeninizdeki kimlik doğrulama chipi ile size elden teslim edilmesi de arzunuzun her koşulda ve en kısa sürede tatmin edilmesi ile tüketimi artırıyor.
IoT aynı zamanda sahne arkasında endüstriyi insansızlaştırarak daha verimli ve hatasız kılmayı hedefliyor. Japonya’da bazı otomobil fabrikalardaki işçi sayısı şimdiden 10lar mertebesine inmiş durumda. IoT ise bu durumu teknik servislere doğru genişletecek. Ya da oturduğunuz binadaki asansör kendini kontrol ederek arızalı parçayı sipariş edecek.
Kişisel Veri?
Nesnelerinin internetinin gerçekleşmesinin önündeki engeller; nesnelerin kendisiyle ilgili değil, daha çok bu nesneleri birbirine bağlayan ve üretilen dev miktarda veriyi depolama ve işlemeyle ilgili teknik problemlerdir. İnternetin bu kadar genişlemesinin önünde duran ilk temel teknik engel aşıldı. İnternete aynı anda bağlı olabilecek cihazların sayısı 3.7 milyardı (IPv4), ama bu sınır artık dünyanın yüzeyindeki atomların sayısından fazla (IPv6). 2020 yılında tahminen internete bağlanan 50 milyar nesne, milyarlarca TB veri üretecek. Örneğin otomatik pilotta süren her bir otomobil günde 5 TB veri üretirken, tek bir uçağın günde 40 TB veri üretmesi bekleniyor.
IoT dünyasında herkes ve her endüstri bu miktarda veriyi depolamak ve işlemek için Google ve Facebook gibi büyük veri şirketlerinin teknolojilerine ihtiyaç duyacak. Sistemler entegre oldukça, biz bu sistemleri kullanarak bize özel birçok veriyi paylaşmış olacağız. Bugün nasıl facebook’un bize özel veriyi kullandığından haberimiz yoksa, otomobilimizin ve asansörümüzden toplanan kişisel verinin nereye gittiğini ve nasıl kullanıldığını bilemeyeceğiz!
Aslında verilerin nerede depolandığını biliyoruz: Bu büyüklükte veriyi depolayıp işleyebilecek birkaç tane büyük veri şirketinden birinde. Google’dan önce büyük veri işleyen dev bir sistemi dakika bazında kiralayan ve ona “Bulut” adını veren Amazon’un sahibi bugün dünyanın en zengin insanı konumunda. Bu şirketler bugün birçok yönden tüketici ile üretici ya da hizmet sağlayıcı arasına girerek ekonomik ilişkileri kontrol ediyor. Reklamlarıyla, mobil cihazlarıyla uygulamalarıyla, alışveriş platformları ve bulut bilişimle kitleleri kapitalizme daha çok, daha iyi, daha hızlı, daha güçlü entegre ediyor. IoT bunun bir üst seviyesi olacak.
Hakan Aktuğ Gültürk
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 45. sayısında yayınlanmıştır.