20 sene öncesine kadar oynanan maçlarda, derbi bile olsa, iki rakip takımın taraftarları yarı yarıya doldururdu tribünleri. Hatta yan yana, omuz omuza izlenirdi maçlar. Şimdilerde ise futbol otoritelerinin (bu otoritelerin aynı zamanda büyük holding sahipleri ve siyasal iktidardan kimseler olduğunu ekleyelim) yaratmış olduğu bir kültürün ortasında dönüyor tüm oyun. Futbola artık oyun denebilirse… Rakip takımın taraftarlarına %5’lik kota konuşuluyor şimdilerde, bahsettiğim otoritelerin kontrolündeki medya mecralarında.
Kavga, yaralama ve hatta cinayet gibi taraftarlar arasındaki fanatizm ve holigan kültürün sonuçlarından dem vurularak %5’lik kota haklılaştırılmaya çalışılıyor. Futbol oyununda geldiğimiz pozisyon bu.
İngiltere’de, Middlesbrough ve Sunderland gibi takımlarda oynamış eski futbolcu Brian Clough’a, holiganizm hakkında ne düşünüyorsunuz diye sorduklarında verdiği yanıt: “Holiganlar mı? Öncelikle 92 kulübün başkanı var.” Bu kültürün kimlerin eliyle yaygınlaştırılmaya çalışıldığının en güzel ifadesi bu.
Evet, artık bu “oyunu” izleyenler, futbolu sadece kendi tuttuğu takımdan ibaret görerek sahadaki milyon dolar koşturucuların rekabet, hırs ve bencillik kültüründen etkileniyor. Ve evet, fanatizmi sadece buna benzer nedenlerle açıklamak yeterli değil. Tribündekilerin psikolojisinden ekonomik durumlarına, içinde bulunulan siyasal sürecin yansımalarına varıncaya birçok neden var.
Ancak kenara atılmayacak şey ise, izlenilen şeyin ne olduğuyla ilgili. İnsanlar sahada, ne Metin Oktay’ı, ne Can Bartu’yu ne de Baba Hakkı’yı izliyor. İnsanlar, ceplerine sığamayacak kadar, harcayamayacakları kadar çok para kazananları ve onları koşturanları izliyor. Hepsinin “aşık olduğu” renk aynı, paranın yeşili.
Bunu bilen ve futboldan gram anlamayan ya da zevk almayan, tek amaçları kazandıkları kirli paraları devlet nezdinde, milyonlarca taraftarın gönül verdiği renklerin gölgesinde aklamak olan ve hatta yönettikleri kulüplerin kasasından milyonlar çalanlar belki çoğumuzun hayatı boyunca göremeyeceği kadar büyük paralarla satın alıyor bu futbolcuları.
Ortada böyle bir oyun var işte.
90’ların meşhur muhabbetlerinden biridir; “milli takım” oynadığı bir maçta ya da turnuvada kazandıysa “ekmeğe, mazota veya elektriğe zam geliyor, hazırlıklı olun” denirdi. Şimdi ise, bir Fenerbahçe-Beşiktaş derbisi öyle bir oturuyor ki gündeme; savaşlar, işgaller, kurulması planlanan ölümcül nükleer santraller veya binlerce taşeron işçinin politik nedenlerden dolayı işten çıkarılması gibi gündemler birden siliniyor hafızalardan.
Bu da oyunun diğer parçası…
%5’lik deplasman kotası tartışmalarında gözden kaçırılanlardan bahsedeyim dedim. Futbolun son 20 yıldaki değişimi var bu güncel tartışmanın içinde. Kombine kart alabilmek için kredi çeken ve bu krediye neredeyse yarı oranında faiz ödemek için önüne koyulan sözleşmeyi imzalayan taraftarın değişimi ve önüne koyulan kontrata imza atmak için milyonlar isteyen futbolcular ve yöneticilerin değişimi var.
Oğuz Arıcan
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 45. sayısında yayınlanmıştır.