Tarih 28 Kasım 2010. İstanbulluların ya da bir süreliğine bu kente gelmiş olanların, vapurla Kadıköy’e yaptıkları deniz yolculuklarından, mimari güzelliğiyle aşina oldukları Haydarpaşa Tren Garı’nın çatısı, günümüzde bile “bilinmeyen bir nedenle” yanıyordu. Haydarpaşa Gar binası, kapitalizmin gelişimiyle kırdan kente göçü simgeleyen ve Yeşilçam filmlerinden hatırladığımız merdivenleri ve soykırımın başlangıcı olarak kabul edilen 24 Nisan 1915’te Ermenilerin, devlet tarafından “bilinmeze doğru” yolculuğa zorlandığı kara vagonlarıyla da yaşadığımız coğrafyanın, sosyo-kültürel ve sosyo-politik belleğinde önemli bir yere sahipti. 1908’de İstanbul – Bağdat Demiryolu hattının başlangıç istasyonu olarak inşa edilen ve 1917’de, savaş sırasında deposunda bulunan cephanelere yapılan bir sabotajla geçirdiği yangından sonraki “badireyi atlatan” asırlık gar binasının, tarihinde yaşadığı ikinci yangın bir başka sabotajı akıllara getiriyordu. Siyasi iktidarın “kentsel dönüşüm” adı altında başlattığı şirketlere rant projelerinin, kentlerde halkın ortak kullanım alanlarına yönelik benzer tasarruflarda olduğu biliniyordu, dolayısıyla sabotajın faili konusunda şüpheleri, bu politikaların sürdürücüleri üzerinde yoğunlaştırıyordu. Gar binasındaki bu yangına ilişkin, resmi kanallardan yapılan açıklamalarda ise, yangının restorasyon sırasında elektrik kontağından kaynaklandığı belirtilmiş ve olay “iki işçinin ihmaline” dayandırılarak dosya kapatılmıştı.
Bu şaibeli olayın üzerinden iki yılı aşkın bir süre sonra ise, İstanbul’un yine, iktidarın ve onun çeperindeki şirketlerin rant iştahını kabartan bir başka noktadan şüpheli bir yangın haberi geldi. 22 Ocak 2013’te, Galatasaray Üniversitesi’nin Ortaköy’deki tarihi binasında, yine “bilinmeyen bir nedenle” çıkan yangın sonucu, 1871 yılında inşa edilen binanın çatısı tamamen yandı, bina kullanılamaz hale geldi. Yangının nedeni olarak bir süre sonra, yakın tarihlerde gerçekleşen ve turizm bölgesi Sultanahmet’e yakınlığı nedeniyle “otel yapmaya elverişli” konumundan dolayı, 25 Aralık 2012’deki, 1865 yılında yapılan, tarihi İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü binası yangınında olduğu gibi “elektrik kontağı” olarak açıklaması yapılacaktı. Yine Ortaköy’de bulunan ve 10 yıl kadar önce şüpheli bir biçimde yanan, tarihi Fehime Sultan Yalısı olarak da bilinen Gaziosmanpaşa İlköğretim Okulu binasının bulunduğu arazinin Reina ve Laila gibi gece kulüplerinin otoparkı olarak kullanılması ise, söz konusu yangınlara dair sabotaj şüphelerinin yersiz olmadığını ortaya koyan pratiklerden sadece biriydi. Sonuçta, İstanbul gibi, iktidarlar tarafından taşı toprağı ranta çevrilmiş bir kent söz konusu olduğunda ne yangın ne de geçtiğimiz yaz aylarında yaşanan sel gibi olaylar, “doğal afet” sınıflandırmasından çıkıyor.
Dün de, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nin Fındıklı kampüs binasının çatısında çıkan yangın, akıllara çok da uzak sayılmayacak tarihlerde yaşanan bu yangınları getirdi. Bir kaç gün önce, yaşanan seçim telaşı içinde, Beşiktaş’ta bulunan Devlet Konservatuarı binasının tahliyesinin istenmesiyle gündeme gelen Mimar Sinan Üniversitesi’ndeki bu yangına dair henüz “elektrik kontağı” benzeri bir açıklamada bulunulmadı. Ancak iktidar sahiplerinin, rant ortakları şirketlerle sürdürdükleri politikaları hayata geçirmekte ısrarcı oldukları sürece, bu ya da buna benzer şaibeli yangın haberlerini almaya devam edeceğimiz aşikar.