Yaşadığımız coğrafyada, 2014’te cumhurbaşkanının seçimle işbaşına gelmesiyle başlayan fiili yeni rejim süreci, 16 Nisan 2017 Anayasa Değişikliği Referandumu ile, “yasal çerçeveye” oturtulmuştu. TC devletinin 23 Nisan 1920’de Meclis’in açılmasıyla başlayan ve 29 Ekim 1923’te ilan edilen parlamenter cumhuriyet yapısını değiştiren bu süreç, 24 Haziran seçimleri ile tamamlandı.
24 Haziran sonrası TC’nin yeni devlet yapısının “ilk başkanı”seçilen Recep Tayyip Erdoğan, önceki gün “şaşaalı bir törenle” yemin ederek resmen göreve başladı. Erdoğan, aynı gün yeni kabinenin bakanlarını da ilan etti. Erdoğan’ın ilan ettiği kabinedeki bakanların, bazıları dışında siyasi isimlerden çok, patron ya da teknokratlardan oluşması ise, yeni rejimin “tek adam sistemi” belirginliğine atfen, siyasi karar alıcının “başkan” olması şeklinde yorumlandı.
Erdoğan’ın yemin töreni sonrası dünyanın farklı ülkelerindeki medya organları Türkiye’de değişen devlet yapısı ve bunun gelecekteki olası sonuçlarına vurgu yapan yorumlarda bulundu.
İngiltere’de yayınlanan Financial Times (FT) gazetesi, yeni kabinede Maliye ve Hazine Bakanı olarak atanan Berat Albayrak hakkında “Erdoğan ekonomiyi aile meselesi yaptı” başlıklı bir analiz ve bir başyazı yayınladı. Yeni sistemde Merkez Bankası Başkanı’nı atama yetkisinin Erdoğan’ın eline geçmesinin piyasaların güvenini sarstığını belirten gazete, buna ek olarak Erdoğan’ın damadı Berat Albayrak’ı ekonomiden sorumlu kişi yapmasının Türkiye borsasını altüst ettiğini belirtti.
Gazete ayrıca, Albayrak ile ilgili “Erdoğan ekonomiyi aile meselesi yaptı” başlıklı bir analiz yayınladı. Yazıda Albayrak’ın 3 yıl önce siyasete girdiği andan itibaren sadece enerji konularında söz sahibi olmayacağının belli olduğu, Erdoğan ile birlikte askeri operasyonlarla ilgili toplantılara ve yurtdışı gezilerine katıldığı vurgulandı. Albayrak’ın siyaset öncesi profesyonel hayatı hakkında da bilgi verilen yazıda,Albayrak’ın bu yıllarının büyük kısmını Çalık Holding’de geçirdiğini ve holdingin CEO’su olması ardından ilk yaptığı hareketlerden birinin daha sonra hükümetin sözcüsü haline gelen bir medya grubunu satın almak olduğu hatırlatıldı. Yazıda Albayrak’ın kendisini Erdoğan’ın varisi olarak gördüğü şeklinde yorumlara da yer verildi. Albayrak’ın Hazine ve Maliye Bakanı olarak atanmasının “piyasaların tam da korktuğu şey” olduğu belirtilirken, Erdoğan’ın bu seçimi “ülkenin büyüyen ekonomik sorunlarını çözebilecek uzmanları görevlendirerek, bu gücünü akıllıca kullanabilirdi. Ama bunun yerine ilk kararnameleriyle gösterdi ki gücünü kendisinin ve yakın arkadaşlarının yerini sağlamlaştırmak, kendine has ve çoğu zaman yanlış olan ekonomik yaklaşımını uygulamak için kullanacak” şeklindeki sözlerle sert şekilde eleştirildi. Yazıda ayrıca, Erdoğan’ın geleneksel olmayan ekonomi politikaları izlemesi halinde karşısında en güçlü baskı mekanizması olarak uluslararası finans piyasalarını bulabileceği öngörüsünde bulunuldu.
New York Times gazetesi de Berat Albayrak’ın Hazine ve Maliye Bakanı olarak atanmasının finans marketlerini tedirgin ettiğini ve tek bir siyasinin elinde çok fazla güç toplanmasına yönelik endişeleri artırdığını yazdı.
Guardian gazetesi ise Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yemin töreninde Batılı hiçbir büyük ülkenin üst düzey yetkilisinin olmamasına dikkat çekti. Bu durum, gazete tarafından “Türkiye’nin parlamentoda muhafazakar ve İslami çizgideki AKP ile milliyetçi MHP çoğunluğu ile, dış politikada daha da artan milleyetçi bir yol izlemesi bekleniyor. Erdoğan son yıllarda Suriye’deki savaş, Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliği, insan hakları ihlalleri ve darbe girişimi sonrası Avrupa’nın desteğinin yetersiz olması gibi konular nedeniyle ABD ve AB ile stratejik müttefikleriyle çatışıyor. Bu değişimin bir sinyalinin de bugünkü yemin törenine katılan 22 ülke lideri arasında ABD, Almanya, Fransa ya da İngiltere gibi Batılı ülkelerin olmayışı.” sözleriyle yorumlandı.
Times gazetesi de benzer şekilde, 24 Haziran seçimlerinin ardından Erdoğan’ın otoriter devlet liderlerinden tebrik telefonları aldığını ancak Batı’nın daha ilgisiz davrandığını vurguladı.
Alman medyasından Süddeutsche Zeitung (SZ) ise, yeni yönetim sistemin hatalı olduğu belirtti. Gazete TC’nin yeni rejimini, “…Erdoğan’ın damatlarından biri seçim kampanyası sırasında ‘Erdoğan aya dört şeritli otoyol yapacağını söylese iktidar partisinin seçmeni ona inanır’, demişti. Erdoğan şimdi mutlak kudretiyle yıldızlara uzanabilir. Ancak otoyolun ne bariyeri ne de emniyet şeridi var. İkinci Türkiye Cumhuriyeti’nde iktidarı kontrol mekanizması olmayacak. Hata sistemde yatıyor. Sistem, Erdoğan’ın sandığı kadar sağlam çıkmayabilir.” şeklinde yorumladı.
Straubinger Tagblatt da, TC-AB arasında süren göçmen santaj ve pazarlığına atfen, “OHAL’in kalkmasının ardından Türkiye’nin durumunun düzeleceğine dair herhangi bir belirti bulunmuyor. Erdoğan ekonomik bakımdan Avrupa’ya muhtaç olduklarını biliyor. Ancak Avrupa Birliği’nin de güvenlik ve iltica konularında ona ihtiyacı var. Ama o dev adımlarla Avrupa değerlerinden uzaklaştı. Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliği mevcut şartlar altında tasavvur bile edilemez. Lakin bunun da ona ve halkına dürüstçe anlatılması gerekir.” yorumlarına yer verdi.
Neue Osnabrücker Zeitung (NOZ) gazetesi de, son seçimlerle birlikte Türkiye’nin Erdoğan Devleti’ne dönüştüğünü yazdı. Gazete yeni rejime ilişkin şu yorumda bulundu:
“Türkiye’yi Erdoğan devletine dönüştürme süreci tamamlandı. Yeni sistem mükemmel biçilmiş elbise gibi Başkan’ın üstüne oturuyor. Türkiye’nin parlamenter demokrasiler camiasından ayrılması üzücüdür. Karşılığında ülke hiç olmazsa içte daha istikrarlı, dış politikada da daha hesaplanabilir hale gelecek mi? Hiç sanılmasın. Aksine, Erdoğan’ın Türkiye’yi bir aile şirketi gibi yönetmesinden endişe edilmeli.
Deutsche Welle Türkçe yorumcusu Gunnar Köhne de, bugünkü yazısında şu görüşlere yer verdi:
“…100’üncü yaşına yaklaşan Türkiye Cumhuriyeti hiçbir zaman kusursuz bir demokrasi olmadı. Ancak yetkilerinin parlamentonun elinden alınmasıyla Türkiye de Mısır ve Rusya gibi devletlerin arasına katıldı. Ancak tek bir farkla: Türkiye’deki muhalefet marjinal değil ve halkın neredeyse yarısını temsil ediyor. Erdoğan planlarını ancak demir yumrukla uygulayabilir. Gevşerse, ülke yönetilir olmaktan çıkar. Erdoğan da bunun bilincinde. Bağımsız uzmanları bakan yapacağı türünden açıklamalarla birleştirici mesajlar veriyorsa da, bunu yabancı ülkeleri ve yabancı yatırımcıyı teskin etmek için yaptığı akla gelmeli. Türkiye’de muhalifler için karanlık bir dönem başlıyor. Karşılarına şimdiye kadar hiç Erdoğan gibi güçlü bir rakip çıkmamıştı. Türkiye’den kaçan rejim karşıtlarına kapılarımızı bundan böyle de açık tutmalı ve Ankara üzerindeki siyasi baskıyı arttırmalıyız. Avrupa Birliği gümrük birliğini güncelleştirme görüşmelerine şimdilik son vermekle doğrusunu yapmıştır. Bu vesileyle Avrupa Birliği ile Türkiye arasındaki tam üyelik müzakerelerine de son verilebilir. Bu görüşmelerin artık gerçekten önemi kalmamıştır.”
Arap medyası ise, Erdoğan’ın yeni sistemle bir kez daha işbaşına gelmesini görece daha olumlu karşılar yorumlara yer verdi. Arabi 21 adlı internet sitesi, Recep Tayyip Erdoğan oldukça fazla taraftarının bulunduğu Arap ülkelerinde seçime katılsaydı, Türkiye’dekinden fazla oy toplardı.” şeklinde iddialı bir yorumda bulundu.
Middle East Monitor‘un analizinde de Erdoğan’ın siyasi muhaliflerine sert davranmasının Arap ülkelerindeki popülaritesine zarar vermediği belirtilerek, “Erdoğan’ın başkanlık seçimini kazanması arzusu sadece onların bastırılan duygu ve hayallerinin yansıması değil aynı zamanda ülkelerinde bir Arap Erdoğan’ı çıkması umudunun da tezahürüydü” yorumuna yer verildi.
Mainz Üniversitesi Arap Ülkeleri Araştırma Merkezi Başkanı Günter Meyer ise yorumunda, Arap devletlerinin birçoğunun yöneticileriyle gerginlik yaşayan Erdoğan’dan, bu ülkelerdeki toplumun da uzaklaşma yaşadığı görüşüne yer verdi. Meyer bu duruma, TC devletinin Suriye ve Irak başta olmak üzere neo-Osmanlıcı yayılma politikalarının neden olduğunun altını çizdi.