Kitapçığa sayfanın aşağısından ulaşabilirsiniz.
20 Temmuz 2016’dan hemen önce, siyasal iktidarı ele geçirmek için yıllardır koalisyon içerisinde olan iktidar odaklarının iktidar kavgasına tanıklık etmiştik. Sürecin bu iki odaktan birinin diğerini bertaraf etmesinin dışında, esas hedefin ezilenler olacağı ve yeni baskı sürecinin mücadele edenlere yönelik işletileceği açıktı.
OHAL’den önce izlenen terörokrasi politikaları ve ilan edilen kısmi OHAL’lerle şekillendirilmeye çalışılan politik süreç, mevcut siyasi iktidarın çıkarlarına daha çabuk ve daha kolay cevap verecek şekilde 20 Temmuz 2016’da ilan edilen OHAL’le başka bir boyut kazandı.
Operasyonlar, Tutuklamalar ve KHK’larla Yıpratma Politikası
Bu tarihten itibaren iktidar kendi varlığını daim kılmak; çaldığı iradelerimiz üzerinden egemenliğini yükseltmek için her geçen gün baskısını arttırdı. Hemen her gün farklı bahanelerle devrimcilere yönelik operasyonlar, gözaltı ve tutuklamalar; her gün ilan edilen yeni KHK’larla işlerinden atılanlar ve önerilen, değiştirilen, oldu-bittiye getirilen yeni yasalar bu sürece damgasını vurdu.
Özellikle KHK’lar aracılığıyla, sadece baskı politikaları yapısal olarak değiştirilmedi. Aynı zamanda, KHK’lar aracılığıyla kamusal ya da özel alanda birçok işçi işinden atıldı. Tüm bu işten atmalarla, OHAL sürecinde zaten yasaklanmış olan grevler ve işçi direnişlerinin tamamen önüne geçilmeye çalışıldı. İşçiler çalıştıkları yerlerde KHK tehdidiyle işten atılmakla terbiye edilmeye çalışıldı.
Bu sürecin toplumsal yaşama izdüşümü, devletin muhafazakar politikalrı eliyle gerçekleşti. OHAL sürecinde, nefret cinayetleri, kadına yönelik şiddet, devletin homojen kültürüne ait olmayan farklılıkları yok etmeye yönelik baskılar daha da arttı. Devlet, kendi siyasal düzenine uygun kültürü, kapattığı ya da tek tek satın alarak yanlısı haline getirdiği medyayla; kendine uygun vatandaşlar ve dindar nesiller yetiştirmek için şekillendirdiği eğitim sistemiyle; toplum içerisinde devlet imkanlarıyla organize olan cemaatler aracılığıyla tektipleştirme projesini hayata geçirdi.
Tüm bunları ekonomik bir krizin içinde, sanki o kriz yokmuş gibi bir gerçeklik yaratarak ve bunun propagandasını yaparak gerçekleştirdi. Daha önce yaşanan yolsuzluklar, savaş ekonomisi aracılığıyla denge kurma çabaları; yabancı devletlerin lobi çalışmaları diye adlandırılarak sıkıntısız bir OHAL ekonomisi senaryosu yazıldı.
Biliyoruz ki, 9 Temmuz itibarıyla işleyişe geçirilen yeni “Başkanlık Hali” de bir önceki dönemin devamcısı olacaktır. Belki de yaşanılan siyasi baskılar ve zorbalıklar, ekonomik krizler, karakteri değiştirilmek istenen ve böylelikle tektipleştirilmeye çalışılan topluma yönelik kültürel baskılar artacaktır.
OHAL’de Referandumlardan Seçimlerden Beklenti Politikası
Arttırılan baskı politikasıyla pasifize edilmeye çalışılan sokak muhalefeti, bu süreçte yanlış stratejiler ve öngörüsüz politikalar nedeniyle parlamenter muhalefet tarafından önce referandumlar sonrada başkanlık seçimleriyle sandığa ve seçim illüzyonuna mobilize edildi.
Siyasal iktidardan pay alma arzusuyla meclisten koltuk kapma yarışı içindeki partiler, içerisinde bulunduğumuz coğrafyada toplumsal muhalefeti sokaktan sandığa yönlendirerek yıpratmıştır. Eski ya da yeni devletli herhangi bir sistem, toplumu yöneten yönetilen ikileminde tutacaktır. Ve ezilenlerin ezenler karşısındaki pozisyonu değişmeyecektir. Sömürü her daim sürecektir.
Bu gerçeklikten uzak siyasi belirlenimler koyarak, OHAL’in içselleştirilmesine olanak verildi. OHAL’den tek çıkışın meclis olduğu hesabını yapanlar, kurdukları tüm stratejilerin OHAL’i de hazırlayan siyasal iktidarın büyük stratejisine yani “siyasal iktidarını meşrulaştırmaya” hizmet edeceğini hesaplayamadılar.
Devletin “sıkıştırma” hamlesinden, “oy atarak” kurtulmaya çalışıldı;“hiç değilse”, “kötünün iyisi”, “en azından” gibi ibarelerle başlayan cümlelerin doldurduğu siyasi programlarla içinde bulunulan durum aşılmaya çalışıldı. Buna benzer günü kotarma manevralarının biz ezilenlere ne kazandırdığı ortadadır; hiçbir şey. Dahası bu ve buna benzer tutumlarla, OHAL süreci içerisindeki gerçek mücadele görünmez kılınmaya çalışılmış, küçümsenmiş ve hatta sokak mücadelesinde ısrar etmenin sanki hiçbir sıkıntı yokmuş gibi sıkıntılar yaratacağı vurgulanmıştır.
Oysa açıktır ki, OHAL sürecinde farklı boyutlarıyla ezilenler üstünde baskı oluşturan tüm politikalar, sokak eylemleri ve mücadelelerle karşılanmaya çalışılmış iktidarın karşısında kolay geri adım atılmayacağı birçok kez sergilenmiştir. Üstelik bu mücadeleler kimi kez siyasal iktidara geri adım attırmış, mücadelenin toplumsal bir boyut kazanması sağlanabilmiştir. OHAL sürecindeki bu mücadeleci tavrı aklımızda tutmaya ihtiyacımız var. Neyi başardığımızı görebilmemiz, gösterebilmemiz açısından.
Biliyoruz, sokağa her çıktığımızda kazandığımızı ve boğmak istedikleri seslerimizle her haykırışımızı duyduklarında korktuklarını.
Biliyoruz, özgür dünyayı yaratmanın yolu sözünü söylemekten, omuz omuza sokağa çıkmaktan, yaşamımız için mücadele etmekten geçer.
Biliyoruz, sokak duvarlarla çevrelenmemiş özgürlüktür ve her sokağa çıktığımızda düşündüğümüzü eylemenin özgürlüğünü gerçek kılıyoruz.
OHAL’den önce de sonra da bu yüzden sokaktaydık; Başkanlık Hallerinde de sokakta olacağız. Özgür bir dünyayı anarşizmle yaratacağız.