15 Temmuz 2016’daki darbe şaibesi sonrası 3’er aylık periyotlarla ilan edilen ve 7 kez uzatılan “geçici” OHAL, 24 Haziran seçimleri sonrası kullanışlılığının sona ermesiyle birlikte devlet tarafından -beklendiği üzere- kalıcı hale getiriliyor. İktidar partisi AKP’nin Meclis’e sunduğu yasa teklifi, geçici OHAL’den de sert bazı hükümler içeriyor. Yasa taslağında valilere daha da geniş yetkiler tanınırken MİT sorgulanamaz hale getiriliyor, 2015’te çıkarılan İç Güvenlik Yasası ve OHAL’le fiilen ortadan kaldırılan toplantı ve yürüyüşü hakları imkansızlaştırılmak isteniyor.
Söz konusu taslağın birinci maddesinde yer alan teklife göre valilere, “şüphelendikleri kişiler” hakkında 15 gün süreyle ildeki belirli yerlere giriş ve çıkışı sınırlama yetkisinin verilmesi öngörülüyor. Ayrıca yine valilerin kentin belli yerlerinde veya saatlerinde kişilerin dolaşmalarını, toplanmalarını, araçlarının seyirlerini kısıtlaması öngörülüyor.
Taslakla eylemlere de “süre kısıtlaması” getirilmek isteniyor. Buna göre, açık alanlardaki toplantılar ile yürüyüşlere “gece vaktinin başlamasıyla birlikte dağılacak şekilde” ifadesiyle “süre sınırlaması” getiriliyor. Zaten iki yılı aşkın bir zamandır fiilen devlet tarafından gasp edilen bu hakkın, kalıcı OHAL yasası ile tamamen ortadan kaldırılması amaçlanıyor. Kapalı alanlardaki toplantılar ise saat 24 ile sınırlandırılacak. Kalıcı OHAL yasası teklifi ile devletten ihraçların süreceği ve OHAL KHK’si ile işten atılanların tazminat haklarının da ellerinden alınacağı belirtiliyor. Yasa taslağı, halen TC anayasasına göre 48 saatle sınırlanan gözaltı süresini, toplu gözaltılarda 4 güne çıkaracak. Söz konusu gözaltı süresi, çeşitli bahanelerle iki kez uzatılarak fiilen 12 güne çıkarılabilecek.
İktidar partisi AKP’nin Perşembe günü Meclis’e getirerek 48 saat aralıksız görüşmeyi teklif ettiği taslağa, ayrıca devletin istihbarat örgütü MİT ile ilgili “MİT, 4982 sayılı Bilgi Edinme Hakkı Kanunu kapsamı dışındadır” ibareleri eklenecek ve söz konusu devlet kurumuna soru sorma hakkı engellenecek. Kalıcı OHAL yasasında yer alan bu madde, MİT’in başındaki Hakan Fidan ile ilgili Erdoğan’ın “O benim sır küpüm” sözlerini akla getirdi.
“Geçici OHAL’de” Neler Yaşandı?
18 Temmuz’da kaldırılacağı söylenen “geçici OHAL” 15 Temmuz şaibesinden 5 gün sonra, 20 Temmuz gecesi ilan edilmişti. Başarıya ulaşmış bir darbede hayata geçecek her şeyin fazlasıyla gerçekleşmesi açısından “darbe girişimi” ya da “başarısız darbe” gibi tanımlamaların altını boşaltan 15 Temmuz şaibesi, devletin en tepesinden “Allah’ın lütfu” şeklinde karşılanmıştı. Bu “lütuf” sonrası devletin hayata geçirdikleri ise, başarıya ulaşmış bir darbe ile karşılaştırıldığında “eksiği yok,fazlası var” şeklinde yorumlanabilir.
Devlet iktidarının topluma dayattığı “Başkanlık Sistemi” projesi için kullanışlı bir sıçrama tahtası işlevi gören OHAL’de, toplam 32 KHK yayınlandı. Bu KHK’ler ile on binlerce kişi işsiz kaldı. Gözaltı süresi 30 güne çıkarıldı. Bu süre daha sonra 14 güne indirildiyse de, bir kere daha uzatılma şerhi konuldu. Hızlı yargılama bahanesiyle duruşmaların avukatsız yapılabilmesinin önü açıldı. Yargılanan kişinin ise mahkeme sorgusunun duruşma salonuna getirilmeden yapılabilmesi sağlandı. Gözaltına alınanlar ilk beş gün avukatlarıyla görüştürülmedi. Tutukluluk süresi ise 5 yıldan 7 yıla çıkarıldı.
Hapishanelerdeki tutsaklara “tek tip elbise” dayatması getirildi. “Terör suçu” bahanesiyle binlerce kişiye ve yakınlarına pasaport engeli çıkarıldı, birçoğunun pasaportlarına el konuldu. OHAL öncesi, Meclis’te CHP, MHP, AKP oylarıyla dokunulmazlıkları kaldırılan HDP’li vekillerin hemen hepsi gözaltına alındı, 9 tanesi tutuklandı. Daha sonrası ise dokunulmazlıkların kaldırılmasına “evet” oyu veren CHP’nin de bir vekilinin dokunulmazlığı kaldırıldı ve tutuklandı.
94’ü HDP-DBP yönetiminde olmak üzere 99 belediyeye kayyum atandı. HDP-DBP’li belediye başkanlarının çoğu tutuklandı. Yüzlerce basın kuruluşu ve medya organı ile dernek kapatıldı, bazılarının yöneticileri tutuklandı.
Barış İçin Akademisyenler Bildirisi’ne imza atan yüzlerce akademisyen ihraç edildi, İnsan Hakları Derneği, Uluslararası Af Örgütü yöneticileri, avukatlar, gazeteciler gözaltına alınarak tutuklandı, kendileri veya başkaları hakkındaki ihraç kararlarını protesto edenler hakkında ise yüzlerce yıllık hapis istemiyle davalar açıldı.
Devlet, geçtiğimiz yıl sonlarında çıkardığı 696 sayılı KHK ile “şiddet kullanma tekelinden” sokaktaki muhalefete karşı, para-militer çeteler lehine feragat ederek iç savaşa evrilebilecek toplumsal kutuplaşmayı artırmayı hedefledi. Söz konusu KHK ile, 15 Temmuz şaibesinin “devamı” olarak nitelendirilen herhangi bir eylemin “bastırılması” sırasında “kolluk güçlerine yardım ederek” cinayet işleyen çetelerin cezai sorumluluktan muaf tutulması öngörüldü.
OHAL öncesi çıkartılan İç Güvenlik Yasası ile fiilen ortadan kaldırılmak istenen sokak eylemleri, geçici OHAL ile tamamen bitirilmek istendi; ancak başarılı olunamadı. Bu süreçte Ankara Yüksel Caddesi’nde başlatılan KHK karşıtı eylemler ve başka bazı hak arama eylemleri, İnsan Hakları Anıtı’nın ablukaya alınarak “tutsak edilmesine” rağmen sürdü.
1994 ve 2001’deki şok dalgası etkisi yaratan ekonomik krizlerden daha ağırının beklendiği bir kriz karşısında, toplumun sokaktaki olası tepkisine yönelik bir “ön alma” sayılabilecek “kalıcı OHAL’in” bunu ne kadar başarıp başaramayacağını ise önümüzdeki süreç gösterecek.