Irak’ta Musul ve Suriye’de Rakka gibi kentlerde kontrolü ele geçirdikten sonra dünya coğrafyasının önemli bir bölümünde dehşet saçan cihatçı terör çetesi IŞİD, “bitti, dağıldı” gibi söylemlerin gündeme geldiği bir süreçte, önce Erbil’de, valilik binasına düzenlediği iddia edilen bir saldırıyla, ardından da iki gün önce Suriye’nin güneyindeki Süveyde vilayetinde, “eski günlerini” hatırlatan ve en az 250 kişinin yaşamını yitirdiği katliamla tekrar gündemde.
Erbil’deki valilik saldırısı, her ne kadar IŞİD tarafından üstlenilmese de, olayın cihatçı terör çetesinin kökeninin dayandığı El Kaide tarzı “çifte intihar saldırısı” şeklinde cereyan etmesi, saldırıda IŞİD’i “olağan şüpheli” haline getirdi. Kaldı ki IŞİD’in yine aynı coğrafyadaki Kerkük’te, 21 Ekim 2016’da Erbil saldırısından daha büyük çaplı benzer bir sızma-saldırı girişimi olmuştu.
Suriye’deki Süveyde katliamı ise, direkt olarak IŞİD tarafından üstlenildi. Dürzilerin yoğun olarak yaşadığı kente sızan ve hemen hepsinin üzerinde intihar yeleği bulunan 100’e yakın çete mensubu, sabah saat 05:00 sıralarında bombalı araçlarla sebze haline saldırdı ve burada 40’tan fazla sivili katletti. Diğer çete grupları ise, en az 10 köye girerek silahlarla katliam gerçekleştirdiler. Süveyde’deki katliam, IŞİD’in gerek içinde bulunduğu yenilgi ve geri çekilme görüntüsü, gerekse de biçimsel anlamda 2015 Haziran ayında Kobané’de sivillere ve yerel savunma güçlerine yönelik, yine en az 250 kişinin yaşamını yitirdiği katliamla benzerlikler taşımasıyla dikkat çekti. O tarihte IŞİD Kobané’ye farklı kollardan, yine sabah saatlerinde saldırmış, söz konusu saldırı çetenin 25 Ocak 2015’te Kobané’yi, aynı yılın Haziran ayında da bölgenin doğusundaki Tel Abyad’ı kaybetmesine misillemesi şeklinde gerçekleşmişti.
Bu katliamlara karşın IŞİD, 2015 yılı Haziran ayının kendisi açısından olumsuz bir milat olmasının önüne geçemedi ve son olarak 2017’de önce Musul, sonra da Rakka’yı kaybederek teritoryal alan hakimiyetini hemen hemen yitirdi. Çete bu süreçle beraber Paris, Brüksel, Barcelona, İstanbul’da havalimanı, Sultanahmet saldırıları ile Suruç, 10 Ekim Ankara Gar Katliamı gibi saldırılarla gündeme geldi.
2013-2016 yılları arasında kontrolü altında tuttuğu sınır hatları, kapıları ve yerleşim yerlerindeki hakimiyetini 2016 sonu itibarıyla kaybetmeye başlayan IŞİD, bu dönem sonrası sızma ve vur kaç saldırılarına yöneldi, zamanla bir süre sonra bu sınırlı saldırıları da yapamamaya başladı. Bu durum, cihatçı terör çetesiyle ilgili “bitti, dağıldı” yolunda yorumların yapılmasına neden oldu. Bu yorumlarda ise kuşkusuz, Musul’un yanı sıra, küresel cihat stratejisine sahip bir örgüt olarak, IŞİD kaynaklı bu yönde bir açıklamada bulunulmamasına karşın, kamuoyunda çetenin “başkenti” kabul edilen Rakka’da kontrolün kaybedilmesinin payı vardı.
Ancak son süreçte, IŞİD’in hem Suriye’de, hem de Irak’ta bazı saldırılar gerçekleştirdiği yönünde haberler medyaya yansıdı. Indepedent’ın savunma muhabiri Kim Sengupta da bu ayın başında kaleme aldığı makalesinde bu konuya dikkat çekerek, IŞİD’in toparlanmaya başladığı ve Suriye’deki etkinliğinin artmakta olduğunu gösteren bazı emarelerin olduğundan söz etmişti. Sengupta, IŞİD’in halen en az 8 bin savaşçısının olduğunu da dile getirmişti. Kim Sengupta, IŞİD’in tekrar güçlenme eğiliminin ortaya çıkmasına neden olarak, devletlerin politikalarını göstererek, Donald Trump’ın ABD’nin Suriye’deki faaliyetlerini kısıtlama emri vermesi ve TSK saldırıları altındaki SDG’nin bu sebeple IŞİD ile mücadelesinin sekteye uğramasına dair örnekler vermişti.
IŞİD, 2014’te ilan ettiği hilafetin -alan hakimiyeti anlamında- şu sıralarda çok uzağında olsa da, cihatçı terör çetesinin Orta Doğu coğrafyasında devletlerin, son on yıllar boyunca yarattığı, halen sürmekte olan yıkımın ve terörokrasi politikalarının bir sonucu olarak tekrar güçlenmesinin mümkün olmadığı söylenemez. Devletlerin nüfuz mücadelelerinin tekrar arttığı Suriye’de, IŞİD ve benzeri cihatçı çeteleri yaratan etkenlerin hala güçlü olduğu göz önünde bulundurulduğunda Süveyde’deki katliam, çetenin devletlerin savaş ve yıkımlarıyla can suyu bulan mayasının tekrar tutabileceğini gösterdi.