Üçüncü Havalimanı şantiyesinde, 14 Eylül Cuma sabahı isyan çığlığını andıran bir eylem başladı. Eylem gün içerisinde şantiye yetkililerinden yazılı istekleri olan bir direnişe dönüştü. Şantiyede projeyi yöneten İGA (Istanbul Grand Airport- İstanbul Büyük Havalimanı) yetkilileri ile sendika ve işçi temsilcileri işçilerin ne istediği üzerine bir toplantı yaptı. Toplantıda işçilerin koşullarının düzeltilmesi sözü verilmişti. Görüşme sonrası somut adımlar beklenerek gün bitirildi. Şantiyedeki koğuşlarında uyuyan işçilere jandarma tarafından gece baskını yapılarak somut adım atılmış oldu! Patronların ve devletin bu somut adımı ile direniş coğrafyanın tamamında farklı devrimci olumlamalardan tutalım da “provokasyon denemesi” safsatalarına değin geniş yankı buldu. Ve hala farklı niyetlerle yorumlamalar yapılıyor.
Eylem Nasıl Başladı? Direniş Nasıl Oluştu?
“İşçiler isyan etti” dedirten eylemin başlamasının en can alıcı nedeni bir gün önce yaşanmış olan iş cinayetidir. Bu şantiye yıllardır hepimizin bildiği üzere yüzlerce işçinin mezarına dönüşmüş durumda. Son olarak eylemden bir gün önce yaşanan servis “kazası” nedeniyle 4 işçi iş cinayeti sonucu yaşamını yitirmiş, 17 işçi yaralanmıştı. Ama genel olarak servis “kazasının” sonunda kaç kişinin yaralandığı, kaç kişinin yaşamını yitirdiği bilinmiyordu. Eylem, birikmişliğin yanı sıra ciddi bir öfke, ciddi bir tepki eylemi olarak başlamıştı. Eylemin olduğundan bilgisiz, oraya iş başvurusuna gitmiş olan sendikadan dostumuzun duyarlı ve örgütlü tavrı en başta eylemi dışarıya taşımış, ardından direnişin başlamasının önünü açmıştır. Zaman geçtikçe de direniş, yaşamını şantiyede idame ettiren tüm işçiler için barınma koşullarının değiştirilmesinden sağlıklı yemekler verilmesine ve aylardır yaşanan servis sorunlarının çözülmesine kadar işçilerin bir dizi haklarının iade edilmesini isteyen yazılı taleplere dönüşerek İGA yetkililerinin karşısına çıktı.
Eylem ve Direniş Neden Şimdi? Provokasyon mu?
Bu şantiye 2014 Haziranı’nın başından bu yana süren sömürüsüyle zaten sürekli inşaat işçilerinin örgütlü mücadelesinin gündemi oluyordu. Çeşitli sorunlar üzerine şantiyenin olduğu bölgeye gidilip geliniyordu. Sorunlar küçük işçi grupları halinde sendikanın karşısına çıktıkça çözüm için karşılık buluyordu. Ancak şantiye öyle bir şantiye ki… İstanbul’un neresinden gitmek isterseniz gidin, araçsız gidemeyeceğiniz bir konumda. O yüzden gidiş gelişler hep seyrek olmuştur. Sendika açısından oradaki sorunlarla genel olarak ilgilenmek elbette kolay değildi. Çünkü 10 Ekim’de 5 kurucu üyesini yitiren, şu an bu direniş sonucunda 4 aktif sendikacısının tutsak edildiği bir sendika, bütün bu şantiye süresince varlık mücadelesi de veriyordu. İşçiler için ise bu şantiyede çalışmak kapalı bir kutuya girmek demekti. Oradan ya çalışma ve yaşam şartları yüzünden aylar sonra bir şekilde kaçarcasına ya ödenmeyen ücretler yüzünden bıkarcasına ya da iş “kazası” denilen katliamlarla yaralı veya yaşamını yitirmiş bir şekilde çıkılıyordu.
“Eylem neden şimdi yapıldı?” sorusuna verilecek cevap çok nettir; bu ilk eylem değil! En az 10 tane sadece basına yansımış işçi eylemi var. Onun dışında bir o kadar daha da patronların “basına yansımadan çözelim” dediği eylem veya eylem girişimleri olmuştur. Burada asıl sorulması gereken ise neden eylemin açılıştan önce başladığı değildir. Asıl soru, bir işçi eylemine, talepleri bu kadar basit olan bir işçi direnişine neden böyle bir gece yarısı baskını yapıldığıdır. Direnen işçilere neden böyle yoğun bir saldırı yapıldı? Önemli olan bu soruyu sormaktır elbette ama cevabı “işçi sınıfının tarihsel rolünden” başlayıp “yükselecek sınıf mücadelesinin habercisi olması” gibi fazla anlam yüklenen yorumlarda aramamak gerekiyor. Cevabı, aynı şekilde 700 hafta boyunca Galatasaray Meydanı’nda oturma eylemi yapan Cumartesi Anneleri’ne yönelik 5 haftayı aşan ve sürekli artan engelleme saldırılarında görmek gerekiyor. Devletin bütünsel bir saldırısı olduğunu da.
Bugün itibariyle baktığımızda aralarında sendikadan dostlarımızın da olduğu 24 direnişçi tutsak edilmiş durumda. Onlarca işçinin yaşananların ardından zaten çalışmak istememesi ile beraber işten çıkarmaların yaşandığını biliyoruz. İşçilerin taleplerinden barınma ve beslenme ile ilgili olanların, sendikadan dostlarımızın çalışan işçilerden öğrendiği üzere, tamamen değiştiğini söyleyebiliriz.
Akpınar Köyü kampından şantiyeye giden yol, onlarca işçi için ölüm yolu haline gelmişti. Bu durumun ne kadar değiştiğini veya değişeceğini şantiye bitene kadar deneyimleyip göreceğiz. İnşaat işçilerinin devlet ve patronlar tarafından tepkisizliğe zorlanan yapısını, yıllardır sürdürdüğümüz örgütlü mücadelenin bir meyvesi olarak işçilerin kendi gücüne dayanan bir tepkiselliğe hep beraber taşıdık. Bu şantiye bittikten sonra başka bir şantiyede de aynı sorunlar ile karşı karşıya kalacak olan inşaat işçilerinin bu direnişten kazanacağı şey; aynı sorunlar ile bir daha karşılaşıldığında daha güçlü bir şekilde gösterilebilecek olan tepki ve daha örgütlü bir şekilde saldırıyı göğüsleme deneyimi olacaktır.
Halil Çelik/ Meydan Gazetesi
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 46. sayısında yayınlanmıştır.