Devletlerarası gündemde ana başlıklardan birini bu aylarda İran oluşturuyor. Geçtiğimiz Ağustos ayı içerisinde ABD başkanı Trump, İran’la 5+1 ülkelerinin (BM Güvenlik Konseyi Daimi Ülkeleri ABD, İngiltere, Fransa, Rusya, Çin + Almanya) 2015 yılında gerçekleştirmiş olduğu nükleer anlaşmasından tek taraflı olarak çekildiğini açıkladı. Hemen ardından Trump “sadece dünya barışını istediğini” belirttiği tweetinde İran’a karşı uygulanacak yaptırımları açıkladı. Yaptırım açıklamasıyla 2015 yılı itibariyle ambargonun gevşetilmesiyle hareketlenen İran ekonomisi güçlü bir şekilde sarsıldı. Üstelik yaptırımlar 2 ayaklı olup ilk ayağı Ağustos ayında başlayan yaptırımların ikinci ayağı kasım başında uygulamaya konulacak. Kasım ayındaki yaptırımlar daha sert geçecek olup Türkiye’nin birinci ham petrol ve ikinci doğalgaz tedarikçisi devlet olan İran’dan petrol ve doğalgaz alımının kısıtlanması, daha doğrusu sıfıra indirilmesi hedeflenecek.
Diğer 5+1 ülkelerinin çekilmediklerini açıkladığı anlaşma, ABD tarafından İran’a uygulanan ambargoların gevşetilmesi karşılığında İran’ın nükleer faaliyetlerini kısıtlamasını öngörüyordu. Başkanlığa aday olduğundan beri kısıtlamaları yeterli görmediği için “korkunç” olarak adlandırdığı anlaşmadan çekileceğini vaat eden Trump yeni ambargolarla İran’ı yeni bir uzlaşmaya zorlamayı amaçlıyor.
Ortadoğu’nun güvenliğinin önündeki en büyük engel olarak gördüğü İran’a karşı söylemleri de buna paralellik oluşturuyor. Vaadini gerçekleştirerek iç politikadaki popülist tavrını devam ettiren Trump, daha önceki yaptırımlarının amacı olarak “rejimi devirmek değil İran’ı tutumunu değiştirmeye zorlamak” olduğunu açıklamasına rağmen son olarak “Yönetime geldiğimde, soru İran’ın ne zaman Orta Doğu’ya hakim olacağıydı.” dedi ve “Şimdi soru, hayatta kalacaklar mı? Bir buçuk yıldaki büyük fark!” demekten çekinmedi.
Başta Avrupa Birliği üye devletleri olmak üzere içinde TC’nin de olduğu birçok devlet, ABD’nin yeni yaptırım politikası karşı ve uygulamada isteksizler. Bu devletlere karşı Trump son olarak “İran’la iş yapan, ABD ile yapamayacak” diyerek ne kadar ciddi olduğunu tekrar vurguladı. Bu meselede esas sorun, başkan olduğu günden beri hareketlerinin ne olacağı tahmin edilemeyen Trump’ın atabileceği yeni adımların belirsiz oluşu. Özellikle Suriye’de beklenen son olarak Rusya ve İran’ın beraber İdlib’e yönelik harekatı düşünüldüğünde Trump’ın tavrı iyice merak konusu. Son dönemde Trump’ın Kudüs’ü başkent olarak resmen tanıyarak büyükelçiliği Kudüs’e taşıması, ardından İsrail’in Arapça’yı resmi dil olmaktan çıkararak “birleşik ve bütün” olarak Kudüs’ü başkent olarak yeniden tanımlaması verileri göz önüne alındığında Suriye’de güçlendiği iddia edilen İran’a karşı İsrail’in de Ortadoğu’da yeni kriz doğurucu hareketlerde bulunması bu bağlamda gözardı edilmemeli.
İran’ın tek sıkıntısı ABD’den gelen yaptırım uygulamaları veya yıllardan beri süren İsrail tehditleri değil. Ambargoların kalkmaya başlamasıyla birlikte İran ekonomisi nefes almaya başlamış olsa da istenilen seviyeye gelmediği için çeşitli şehirlerde yolsuzlukların soruşturulması talepli gösteriler, yürüyüşler gerçekleştiriliyordu. Mevcut cumhurbaşkanı Ruhani sıkışmış durumda. “Ruhani lider” Hamaney, ekonomik darboğazdan ABD’nin yaptırımlarını değil cumhurbaşkanı Ruhani’nin yönetimini sorumlu tutuyor. Hamaney ayrıca Trump’ın yaptırımlarla elde etmeye çalıştığı görüşme masasına oturma ihtimalini ABD’ye sahtekar diyerek elinin tersiyle itmiş durumda. AB ülkeleri özellikle Almanya, İngiltere ve Fransa’nın destek sözünü alsa da Ruhani’ye yöneltilen bir diğer suçlama, İran’ın sadece kendi gücüne dayanmayıp Avrupa devletleriyle işbirliği içinde olması.
İran’da yaşanan ekonomik kriz nedeniyle gerçekleşen eylemlerin yüksek sayıda gözaltılarla bastırıldığı düşünüldüğünde, önümüzdeki ayların belki de günlerin İran için hiç de kolay geçmeyeceği açık. TC Devleti’nin de bu durumdan azade olmadığını ayrıca vurgulamak gerekiyor. Başta vurguladığımız gibi TC Devleti’nin petrol ve doğalgaz alımında İran ciddi bir pay oluşturuyor. Petrol alım seçenekleri bakımından TC’nin önünde başka olanaklar varken doğalgazda durum böyle değil. Zaten bunun için İran ile uzun yıllara dayanan sözleşmeler yapılmış durumda. Üstelik TC, doğalgaz alımı yapmasa dahi ödeme garantili sözleşmeler gereği İran’a belirlenen miktarı ödemek zorunda.
Devlet başkanının veya bakanların ambargoya uymayacaklarına yönelik sözlerine rağmen TC’de faaliyet gösteren özel şirketler geçen süre içinde petrol alımını kademe kademe azaltmaya başladı bile. Ama doğalgaz alımında bu olanak yok. Geçen yıllarda uygulanan ambargolarda TC’nin ABD’yle anlaşması gereği doğalgaz alımında muafiyeti vardı ancak Kasım ayında başlayacak yaptırımlar için henüz bir muafiyet de yok. Kısa süre içinde bu yönde bir anlaşma yapılmazsa hem ısınmak için hem de elektrik üretmek için çok önemli bir payı olan doğalgaz dolayısıyla TC Devleti’nde var olan ekonomik krize bir de doğalgaz krizi eklenecek. Söylemeye gerek yok, faturası yine halka çıkacak.
Gökhan Soysal
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 46. sayısında yayınlanmıştır.