Milyonlarca kişi açlıktan ölürken tonlarca gıda çöpe atılıyor. Kimimiz çocuğumuza pantolon alamazken şirketler satılamayan giysileri “yanlış insanlar” giymesin diye yakıyor.
Bir pantolon kimindir? Yazın kavurucu sıcağında tarladan pamuk toplayanın mı, pamukları ipliğe dönüştürenin mi, ipliklerden kumaş yapanın mı, kumaşlardan bir pantolon diken terzinin mi, yoksa bu pantolona kendi markasını iliştirip mağazasında satan bir şirketin mi?
Burberry isimli şirket (birçok benzerleri gibi) tüm bu sürecin sahibi olduğunu düşünüyor. Fiyatı da kendisi belirliyor, satış yöntemini de. Kendisinin “lüks” bir marka değeri olduğunu düşünüp fiyatı benzer nitelikteki pantolonlara göre daha (ve hatta oldukça) yüksek belirliyor.
Reklamlar yoluyla bu marka pantolonu giymenin ayrıcalık olduğuna inandırılmış ve kendi zenginliğini göstermek olduğunu düşünenler de bu pantolona yüksek rakamlar vermenin “keyfini” yaşıyor.
Alan Memnun, Satan Memnun. Peki Ya Satamayan?
Örneğin Burberry kar edebilmek için ürünü satmak zorunda. Günümüzün üretim-tüketim anlayışına göre her durumda ihtiyaçtan fazlasının üretildiğini hatırlarsak sezon sonunda şirketin elinde kalan, satılamayan ürünlerin (örneğimizde pantolonların) sonu ne olacak?
Bu tür durumlarda pek çok şirket indirimlerle ya da 3 al 2 öde gibi kampanyalarla ellerindeki ürünleri eritmeye çalışır. Ama bu yöntem Burberry için kabul edilemez. Bu şirketin patronları, pahalı pantolonlarının daha ucuza satılmasını içlerine sindiremez!
Peki, ne mi yapar? Satılamayan ürünlerin -The Times of London gazetesinin dediği gibi- “yanlış insanlara” satılmasını önlemek için 37.8 milyon dolar tutarındaki ürünlerini yakar.
Bu haberin duyulmasıyla beraber tepkiler de yükselmeye başladı başlamasına ama bu tarz uygulamaların yani stokları yakarak ortadan kaldırmanın başka şirketlerce de -örneğin Chanel ve Louis Vuitton tarafından da- yıllardır yapıldığı bilinen bir gerçek. Cartier marka saatleri de üreten Richemont şirketi, daha geçenlerde 481 milyon avro tutarındaki ürünü “imha” etmişti. Böylece daha tartışmalar sürerken bu tarz imha işlemlerinin diğer sektörlerde de uygulandığı ortaya konuldu.
Burberry şirketi, kendisine gelen tepkiler üzerine bu yakma işleminin “çevreye” zararı olmayan ve hatta enerji üretimine katkı sağlayacak bir biçimde gerçekleştiğini açıkladı. Ardından da bu atık miktarını azaltacak ve geri dönüşüm sağlayacak projeler üzerinde çalıştıklarını belirtti. Şirket bu adımıyla tepkileri hafifletmeyi sağladı ama aslında atıklardan dahi para kazanmanın peşinde olduğuna kuşku yok.
Elbette her ürün yakılarak imha edilemiyor. Örneğin pahalı markaların saatleri ve otomobiller imha edilmek için tonlarca ağırlığın altında ezilmeyi ve hurdaya dönüştürülmeyi bekliyorlar. Bu imha sırasında toz haline dönüşmüş metallerin ve boya gibi kimyasalların doğaya saçılmasına karşı nasıl bir önlem aldıkları ile ilgili herhangi bir veri yok elimizde. Çünkü bunlar sır gibi, açıklanmıyor.
“Yanlış İnsanlar” Yüzünden Marketlerin Çöp Konteynerleri De Kilitli
Plazalar, rezidanslar, saraylar… Sayıları her geçen gün artan bu yapılar zenginlik ve bolluk göstergesi sayılıyor. Oysa dünya nüfusunun yüzde 11’i, yani 800 milyon insan yetersiz besleniyor. Açlıktan ölenlerin sayısı ise her yıl 10 milyonu aşıyor. Bunların 6 milyonu çocuk. Bu, günde 16 bin çocuk demek.
Bu rakamlar korkunç. Ama asıl korkunç tablo, üretilen gıda rakamlarında. Dünyada tüketilmeden imha edilen ya da çöpe atılan gıda miktarı 1,3 milyar ton. Kaba bir hesapla bu miktarda gıda üretmek için 9.6 kilometre kare alan gerekiyor. Yani neredeyse Çin kadar bir alanda üretilen gıda çöpe gidiyor. İnanılmaz!
Tüketilmeden çöpe giden gıda miktarında birinci ülke, tahmin edilebileceği gibi ABD; Yılda 222 milyon ton gıda çöp oluyor. Bu miktarla kaç kişinin, kaç çocuğun açlıktan ölmesinin önüne geçilebileceğini bir düşünelim.
Günümüzde pek çok insan çöplerden buldukları yiyeceklerle yaşamlarını sürdürmeye çabalıyor. Kimisi atık kağıtları ya da plastikleri toplayarak bunu paraya çevirirken kimisi doğrudan yiyecekleri toplamayı seçiyor. Marketlerde son tüketim tarihi geçen ya da nakliye sürecinde ambalajı yırtılmış pirinç, makarna ya da kapağı açılmış bir yoğurt -kimse para verip onu satın almak istemeyeceği için- satışa sunulmuyor, çöpe çıkarılıyor. Ama insanların bu gıda çöplerine erişmesi dahi engelleniyor. Özellikle market atıklarının bulunduğu çöp konteylerleri “yanlış insanlar” tarafından karıştırılmasın diye kilitleniyor. Zaten bir adaletsizliği anlatan çöpleri karıştırmak da devletin ve şirketlerin hoşuna gitmiyor. Bu duruma karşı da en iyi bildikleri şeyi yapıyorlar; yasaklamak, engel olmak.
Sayıları az da olsa hala var olan semt pazarlarında arta kalan sebze ve meyveleri toplayanların da durumu pek parlak değil. Çünkü bu pazarlar da rant için kurban ediliyor ve birer birer ortadan kaldırılıyor. Yerlerini beton bloklara bırakıyor.
Kapitalizmde Her Şey Patronlardan Yana
Satamadığı pantolonu yakarak imha eden ya da paketi yırtılmış makarnayı attığı çöpü kilitleyen patronlar kendilerince doğru yaptıklarını düşünedursun; bir yanda ejder meyvesi ile kahvaltı edenler, diğer yanda açlıktan ölen ya da çocuğuna pantolon alamadığı için yaşamını sonlandıranlar olduğu sürece adaletsizlikler devam ediyor demektir.
Bu adaletsizliğin kaynağı, üreteni kendi ürettiğinden mahrum ederken patronları daha da zengin yapan kapitalizmdir. Kapitalistlerin ekonomi tanımına göre istekler sınırsız, mal ve hizmetler ise sınırlıdır. Bir malın fiyatını belirleyen faktörler arasında, o malın piyasada ne kadar bulunup bulunmadığı da vardır. Kendini pahalı ve lüks olarak tanımlayan bir marka da bu değeri kendince korumak için piyasaya çok mal arz etmez. Bu da Burberry, ürünlerini yakarken kapitalist ekonomi kurallarına uygun hareket ediyor demektir!
Bu adaletsizliği ortadan kaldıracak olan, böylesi şirketlerin yine devletlerce göstermelik yaptırımlarla cezalandırılması değil; ihtiyaçlarımızın paylaşma ve dayanışma ilişkileriyle karşılandığı, gereksiz üretim ve tüketimin olmadığı bir dünyayı yaratmak olacaktır. Yazının başında sorduğumuz soru da ancak o zaman yanıtlanacak: Pantolon herhangi bir şirketin değil, ona ihtiyacı olanın olacak.
Gürşat Özdamar
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 46. sayısında yayınlanmıştır.