Filandiya’da 1929’da yürürlüğe giren “Evlenme Yasası”, doğuştan işitme engeli olan insanların birbiriyle evlenmesini cumhurbaşkanı onayına bağlarken, evlenenlerin kısırlaştırılması şart koşuyordu.
Bu yasanın devamı niteliğindeki “Kısırlaştırma Yasası”yla, 7 bin beş yüz kadından fazlası “akıl sağlığının yerinde olmaması, farklı cinsel eğilimlerinin olması” gibi gerekçelerle kısırlaştırıldı. “Sağlıklı nesillerin yetişmesi” niyetiyle yapıldığı iddia edilen devletin bu ırkçı uygulamalarına, kiliselerin de destek verdiği biliniyor. Evlenmek isteyen işitme engelli çiftlerden, kısırlaştırma işlemini yapmayanlara kilisede nikah kıyılmıyor. Finlandiya’da konuyu gündeme getiren İşitme Engelliler Federasyonu, bu ırkçı uygulamanın sona ermesi için büyük bir çaba gösteriyor.
Bu ırkçı ve ayrımcı uygulamaların bir muhattabı da LGBTIQ bireyler. Finlandiya’da bu politikalara maruz kalan binlerce kişi bu durumu farklı zamanlarda protesto ediyor. LGBTIQ örgütler, uygulamaların devletin normal olarak görmediği “normal cinsel eğilimi” olmayan bireylere yönelik bilinçli bir politika olduğunun altını çiziyor.
Finlandiya’daki bu ırkçı uygulama, İsveç ve Norveç’teki benzer uygulamaları da gözler önüne sermişti. İsveç 1935-75 yılları arasında kısırlaştırdığı 63 bin kişiden özür dilemişti. Norveç ise II.Dünya Savaşı’nda Alman askerleriyle evlenen kadınlara benzer bir uygulama da bulunmuş ve dönemin politikalarından dolayı mağdurlardan özür dilemişti.
Dilenen özürlerle, devletlerin ırkçı politikalarının sonunun gelmeyeceği açık. Toplumda “eksik olarak görülen” engellilere, “anormal olarak görülen” LGBTİQ bireylere yönelik, bu ırkçı ve ayrımcı uygulamaların sürdüğü coğrafyalar, Batı demokrasisinin beşiği diye tabir edilen yerler. Liberallerin kutsadığı bu demokrasinin gerçekte ne olduğunu görmek açısından önemli örnekler. Bireylerin yaşamları üzerinde son söz söyleme yetkisi olan devletler ortadan kaldırılmadıkça, benzer uygulamalar dünyanın her yerinde vuku bulacaktır.