Hapishane Grevleri Kapitalizmin Gerçeklerini Gösterdi*

Bir yıl önce, ABD tarihinin en büyük hapishane grevi gerçekleşti. 12 eyalet ve 29 hapishanede, 24,000den fazla tutsak, istismarı ve insanlık dışı koşulları protesto etti. Eylem, 46 yıl önce Attica Hapishanesi’ndeki tutsakların iyi yaşam koşulları ve siyasi haklarının talebi nedeniyle ayaklanmasının yıldönümüne denk getirildi. Attica tutsakları ayaklanarak, 42 personel rehin alıp hapishanenin kontrolünü ele geçirmişti. Ayaklanma sona erdiğinde, 10 rehin personel, 33 tutsak olmak üzere en az 43 kişi yaşamını yitirmişti.

Bir yıl sonra, ABD’de ve Kanada’da ikinci haftasına girmiş olan, bir büyük grev daha yayılmaya başladı. Grev 21 Ağustosta başladı ve toplam 19 gün sürmesi bekleniyordu. Doğal olarak, ABD’deki ana akım medya tarafından haber yasağı getirildi; dolayısıyla grevin ilerlemesi hakkında güvenilir bilgi vermek zordu.

Grev düzenleyicileriyle ilişki kuran hapishane reformu savunucu grupları, üç eyalette protestoların teyit edildiğini ve Florida, Georgia, Güney Carolina ve Kuzey Carolina, Washington Eyaleti ve Kanada Nova Scotia’dan gelen daha doğrulanmamış raporların yayınlandığını bildirdi.

Tutsakların mevcut anlaşmazlıktaki isteklerinden biri, bazı eyaletlerde artık salgın hale gelmiş hapishane ölümlerinin ana akım medya tarafından duyulması ve kamuoyunun dikkatini çekmek. Geçtiğimiz üç hafta içerisinde, Mississippi’de 10 tutsak, kendi hücrelerinde ölü bulunmuştur ve ölüm nedenlerine dair hiçbir bilgi paylaşılmamıştır.

Hapishane tutuklularının açıklanamayan ölümleri ile ilgili endişelere ek olarak, kendilerini Jailhouse Lawyers Speak olarak adlandıran tutsak eylemciler, rehabilitasyon hizmetlerine daha fazla yatırım ve akli dengesi bozuk tutsaklar için daha iyi bir tıbbi tedavi adına ABD’nin ceza sisteminin yeniden düzenlenmesi için 10 talepte bulundu. Listenin en başında, eylemcilerin modern kölelik olarak adlandırdığı, zorunlu ya da düşük ücretli emeğin sonlandırılma talebi bulunmakta. 

Grevde konuşlandırılan temel taktikler arasında, iş gücünün durdurulması, hapishane komisyonculuğunda alımların boykot edilmesi, oturma eylemleri ve açlık grevleri yer alıyor.

Hapishanelerin Doldurulması

2016 yılında 2.29 milyon insan, ABD hapishanelerindeydi. Bu da, nüfusun 100.000’de 716’sına tekabül eder. Bu rakam, dünya üzerindeki en büyük hapsetme rekorlarından biridir. (İngiltere ve Galler’de bu oran 100.000’de 144’tür) Cezaevlerindeki tutsakların büyük bir çoğunluğu ABD işçi sınıfından, Afrikan-Amerikalılardan ve İspanyollardan oluşmaktadır. Virginia ve Oklahoma gibi iki eyalette, her 15 Afrikan-Amerikan’dan biri hapsedilmiştir. Bu gruplar ABD’nin en yoksul kesimlerinden geldikleri için şaşırtıcı bir durum değildir. Aynı zamanda ABD burjuvasının bu grupları sistematik bir şekilde hedef göstererek hapishaneleri doldurmayı hedeflemeleri de bir kaza değildir. Bu politika, 1994’te Üç Grev Yasası (three-strikes law)’nın yürürlüğe konmasıyla hızlanmıştı. Bu yasaya göre, bir insanın ömür boyu tutsak edilmesi için, birden fazla şiddet suçu işlemiş ve öncesinde de tutukluluk geçmişinin olması gerekmektedir. California’da, bu suçlamalar çok daha ikincil suçlamalar olmasına rağmen insanlar ömür boyu hapisle cezalandırılmaktadır.

Bu şekilde, ABD, hapishaneleri ucuz emekle doldurmayı başarabilmektedir. Örneğin, 1982’den 2000’e kadar, California’da hapishane popülasyonu %500 artmıştır. Popülasyona ayak uydurmak zorunda kalan California, 280-350 milyon dolar kadarlık bir harcamayla, 23 yeni hapishane inşa etmek durumunda kaldı. Bu, California’nın hapishane popülasyonu ve hapishane sayısı artışında tek başına olduğu anlamına gelmiyor. California’nın hapishaneleri kamusal ve harcamaları kamu işlerine bağlı olmasına karşın; diğer birçok eyalet, özel hapishane binalarına onay vermektedir. New Mexico’daki tutsakların %40’ından fazlası özel hapishanelere yerleştirilmiştir. 2016’da ABD’de 128.063 kişi özel hapishaneye yerleştirilmiş, bu rakam toplam eyalet ve federal hapishane nüfusunun %8.5’ini temsil etmektedir. 2000’den beri özel hapishaneye yerleştirilen tutsakların sayısı %47 oranında artış göstermiştir.

Büyük şirketler lobisinden etkilenen Birleşik Devletler Kongresi, 1979’da ABD şirketlerinin hapishane emeği kullanmalarına izin veren Prison Industry Enhancement Sertifikasyon Programı’nı yürürlüğe koydu. Bu dönemde hapishane nüfusunun artmasıyla ve özellikle 1994’ten sonra, katılan şirketler için kârlar ve hükümetin ve onun özel yüklenicilerinin gelirleri yükseldi. Federal Cezaevleri Bürosu şu anda tutsaklara saat başı bir doların altında ödeme yapan Federal Hapishane Endüstrileri (UNICOR) adlı bir program yürütmektedir. Program, 2016 yılında, bu paranın hapishane çalışanlarına oldukça az aktarılmasıyla birlikte 500 milyon dolarlık bir satış gerçekleştirdi. California’daki hapishane işçiliği programı 2017 yılında 232 milyon dolar satış yaptı. ABD’deki hapishane emeği kaynak olarak görünmektedir. İş Fırsatı Vergi Kredisi (WOTC) kapsamında, işverenler, “riskli hedef grupları” için bir ödül olarak kullandıkları her *çalışabilir tutsak* formu için 2.400 dolar vergi kredisi almaktadırlar.

Sevdiğiniz Markalar

Hapishane emeği milyar dolarlık bir sektördür ve bu köle emeğinin faydalanıcıları en büyük şirketlerin ve en çok bilinen markaların bazılarından oluşmaktadır. Tam olarak yüzlerce şirket ve firma bu emeği sömürmektedir. Sol İş Gözlemcisine (Left Business) göre, federal hapishane endüstrisi, tüm askeri kaskların, savaş malzemelerinin ve diğer ekipmanların %100’ünü üretmektedir.

Hapishane çalışanları, ekipman montaj hizmetleri için tüm pazarın %98’ini tedarik etmektedir: boya ve boya fırçalarının %93’ü; soba takımının %92’si; vücut zırhının %46’sı; ev aletlerinin %36’sı; kulaklıkların/mikrofonların/hoparlörlerin %30’u; ve mobilyaların %21’i, uçak parçaları, tıbbi malzeme ve daha fazlası. Ayrıca tutsaklar kör insanlar için rehber köpekleri bile yetiştiriyorlar. Hapishane çalışanları bu kadar büyük bir miktarlarda artı değer üretirken, hapishane fabrikasına bağlı olarak günde sadece 90 sent ile 4 dolar arasında bir ücret alıyor. Mevcut federal asgari ücret saatte 7,25 dolar, yani hapis cezası asgari ücretin 1/15’i ile 1/65’i arasında ödeniyor. Aşağıda, bu sömürüden yararlanan en büyük ABD şirketlerinden bazıları bulunmakta:

UNICOR, 83 fabrikayı ve 12 binden fazla hapishane işçisini, çağrı merkezinde çalışan, saatte 23 cent kadar az bir ücret alan, askeri vücut zırhı gibi ürünlerin üretimini yönetmektedir. 2013 yılında federal tutsaklar, 100 milyon dolar değerinde askeri üniforma yaptılar. UNICOR aynı zamanda geçmişte, savunma müteahhitleri Raytheon ve Lockheed Martin için Patriot füze parçalarını, Boeing ve General Dynamics gibi diğerlerinin parçalarının üretimini de yönetmişti.

2011’den beri, Whole Food da hapishaneden yararlanmakta. 2016 yılında Amazon tarafından satın alınan bu şirket, Haystack Mountain Goat Dairy ve Quixotic Farming’den balık satın almak için ucuz hapishane emeği kullanan iki özel satıcıdan süt ve sürü keçi üretmektedir.

ABD’deki en büyük perakendecilerinden biri olan Walmart da, üretim amacıyla tutsakları kullanıyor. Şirket, ürünlerin yeniden satılabileceği şekilde UPC barkodlarının ürünlerini temizlemek için tutsakları “işe alıyor”. Aynı zamanda, kadın tutsakların kötü çalışma koşulları, yetersiz tıbbi bakım ve çok düşük maaşla karşı karşıya olduğu çiftliklerden ürün satın alıyor. Starbucks da maliyetleri düşürmek için hapishane emeği kullanıyor. Starbucks’ın taşeron firması Signature Packaging Solutions, Washington eyalet tutsaklarını tatil günlerine özel üretilen kahvelerini paketlemek için kiralıyor.

McDonald’s da aynı şekilde, dondurulmuş gıdalar üretmek ve köftesi için sığır eti işlemek için hapishane emeğini kullanıyor. McDonald’s restoranlarında hamburgerleri ve patates kızartmasını hazırlayan, minimum ücret karşılığında çalışan işçiler, hapishane işçilerinin ürettiği üniformaları giyiyor. Tutsaklar, McDonald’s için ekmek, süt ve tavuk ürünlerini de işliyor. McDonalds’ın rakibi Wendy’nin, operasyon masraflarını azaltmak için hapishane emeğine bağlı olduğu da tespit edildi..

Sprint, telekom şirketi, çağrı merkezlerinde telekomünikasyon hizmetleri sağlamak için hapishane tutsaklarını kullanıyor ve başka bir telekom şirketi olan Verizon da aynı şeyi yapıyor. Amerikan Havayolları ve araba kiralama şirketi Avis de, tutsakları rezervasyon almaları için kullanmakta.

Victoria’s Secret da, üretim maliyetlerini azaltmak için hapishane emeğini kullanıyor. Güney Carolina’da kadın tutsak ürünleri dikmek için kullanıldı. Hapishane işçilerinin “made in” etiketlerinin yerine “Made in USA” etiketleri yerleştirmek için kullanıldığı da bildiriliyor! Kmart ve J.C. Penney de, Tennessee hapishanelerinde tutuklular tarafından kot pantolon satıyorlar..

ABD kamuoyunun sahip olduğu emekli maaşı ve diğer yatırımların bir kısmı, Fidelity Investments tarafından hapishane emeği veya hapishane sanayi kompleksiyle sağlanmaktadır. Yatırım şirketi, tutsakların üretimde kullanımını yetkilendiren ve artıran yasalar oluşturan Amerikan Yasama Konseyi’ne (ALEC) kaynak sağlamaktadır.

Amerika’yı Yeniden “Harika” Yapalım (Make America Great Again)

Amerika’yı yeniden harika yapalım gayesinin bir yolu, ABD’deki ücretlerin, ABD burjuvazisi için yeniden üretime geçtiği noktaya kadar bastırılmasını sağlamaktı. ABD’de medyan reel ücret artışı küresel mali krizden önce durgunlaştı, o zamandan bu yana daha da geriledi, böylece ABD’deki ortalama ücretler on yıl öncesine göre daha da düştü. Hapishane emeği, ucuz emek ve çalışan adına geçmişe oranla çok daha önemli bir kaynak haline geldi. Tutsaklar yalnızca ucuz işçi değil, aynı zamanda kontrol edilmesi kolay çalışanlar. İş verenler tutsakların sağlık masraflarını karşılamak ya da onlara sigorta yapmak zorunda değil. Ücretli işten çıkarma, ailevi sorunlar ve maaş zamları gibi durumlar hakkında endişe duymaları da gerekmiyor. Hapishane emeği aslında teoride Stalin’in emek kamplarından (Gulaglar) çok da farklı işlemiyor ama tabii ki ABD bunu insan haklarının yararına yapmıyor. Federal Hapishane Endüstrisi bunun reklamını, tutsakların emeğiyle diğer endüstrilere fayda sağlanması “işleri yeniden kazandırmak” şeklinde yapıyor. Ücretsiz işçi çalıştırmak için bunu yaptıklarından elbette bahsetmiyorlar.

“Amerika’yı yeniden harika yapma”nın, ABD hapishanelerinde olduğundan daha kötü koşulların olduğu ülkelerde yabancı hapishane emeğinin kullanılmasını da beraberinde getirmesi hiç de şaşırtıcı değil. Çin, doğrudan ABD’ye ihraç edilen ürünlerin bir kısmını oluşturan malları üretmek için hapishane emeğini kullanıyor. Financial Times’ın araştırmalarına göre, 2.3 milyondan oluşan tutsak nüfusuna sahip olan Çin, yükselen ücretlerin neden olduğu azalan kârı dengelemek için hapishane emeğini kullanıyor. Sarımsak gibi tüketim ürünleri, el çantaları gibi ürünler ve endüstriyel ürünlere yönelik kablolama montajı, Çinli tutsaklar tarafından yürütülen iş türüne örnektir. Öte yandan ABD, hapishane emeğinin ithal ediliyor oluşunu asla kabullenmemektedir. Örneğin, Arizona’daki bir kadın, Walmart’tan satın aldığı el çantasının içinde Çince bir not bulmuştur. Notta şöyle yazmaktadır:

“Guanxi’deki Yingshan Hapishanesi’ndeki tutsaklar her gün 14 saat çalışmaktadır. İşini tamamlamayan her kim olursa, dayak yer. Çin’de bir tutsak olmak, ABD’de bir köpek olmaktan çok daha kötüdür.“

Öyle olacak ki, tutsak ürettiği çantanın ABD’ye gönderildiğinin farkındadır, ancak ABD’de koşulların buna benzer şekilde olduğunun bilincinde değildir. Tonghua Hapishanesi’ndeki bir başka tutsak da Financial Times’a şöyle açıklama yapmıştır: “Genellikle sabah 5’ten akşam 9’a kadar çalışmamız gerekiyor ki hapishane çok daha fazla para kazanabilsin.”“

China Labour Watch sözcüsü Mr Li şöyle söylemiştir: “Hapishaneler, şirketler gibi satış ekipleriyle şirketler gibi işletilmektedir.“

ABD ve dünya işgücünün artan sömürüsünün altında yatan gerçek, kâr oranının düşme eğilimidir. İstihdam oranının artırılması, emekli maaşlarının azaltılması ve basit ücret kesintileri, kâr oranının, yeniden üretime geçme çabasıyla, düşme eğilimini telafi etmenin yollarıdır. Elbette bu eğilim fenomeninin tek kurbanı ABD değildir, aynı zamanda ABD’nin rakipleri de bu kapitalist krize dahil olmuştur. 2008’deki mali çöküş, kâr oranındaki düşüşün dolaylı bir ürünüdür, çünkü firmalar üretimde yatırımı azaltmaktadır, çünkü bu yeterince kârlı değildir ve bunun yerine spekülasyona yatırım yapmaktadır. Ve mali çöküşün üzerinden on yıl geçmiş olmasına rağmen, evrensel kapitalist sistem şimdi on kat daha zordadır ve 250 trilyon dolar çöküştedir.

Trump yönetimi açıkça, hapishane emeğinin sömürülmesinin devam etmesinin tek yol olduğunu düşünüyor. Obama dönemindeki planlanlarda yer alan özel hapishanelerin kapatılmasının tam aksine, hapishanelerin çoğalması ve hapishanelerin doldurulması hedeflenmektedir. Bu, kârları korumaya çalışmak adına işçi sınıfının daha da acımasızca sömürülmesi gerektiğini gösteren kanıttır.

Son zamanlarda solcu kampanyalar, bu hapishane emeğinin sömürüsünün bitmesi adına çalışmalar yürütmeye başlamıştır. Fakat bu diğer reformist kampanyaların çalışmalarından pek de farklı değildir. Çok bariz ki, bütün bu çalışmalar kapitalist bir sistem çerçevesinde gerçekleşemez. ABD’de Bernie Sanders ve Birleşik Krallık’taki Corbyn gibi sol politikacıların, kapitalizmin yeniden biçimlendirilebileceğine dair söylemlerine rağmen, sistem herhangi bir taviz vermeyi göze alamaz. Sanders’ın ve Corbyn’in sözleri hiçbir zaman tutulmayacaktır. ABD’de hiçbir zaman ücretsiz eğitim olmayacak, aynı şekilde Birleşik Krallık’taki harçlar da hiçbir zaman kaldırılmayacak.

Kapitalizm, krizin ileri aşamasındadır. Bu, ücretlerin oldukça düşürülmesi, istismarın artması, emeklilikteki indirimler, sosyal yardımlardaki azalma, konut ve sağlık hizmetlerinin ücretlendirilmesi anlamına gelmektedir.

ABD ve dünya işçi sınıfının günlük sömürüsünden ve aynı zamanda hapishane fabrikalarından kurtulmanın tek yolu, ücretli emeğe, emtia üretimine ve değer yasasına son vermektir. Yalnızca kendi kârlarını önemsedikleri bu çürümüş sistemi değiştirebiliriz. Kapitalizmin tarihe gömülmek üzere olduğunu fark edelim ve ücretli emek sistemini de devirelim!

*Kaynak: Libcom.org

https://libcom.org/blog/new-us-prison-strike-takes-us-dark-heart-capitalism-03092018

Çeviri: Mulungu Kitap Kolektifi

 

Bu çeviri Meydan Gazetesi’nin 47. sayısında yayınlanmıştır.