İktidarların Kültürel Anestezisi: KİTSCH – Hasan Doğan

Kafamızı kaldırıp etrafımıza baktığımızda estetikten yoksun ne kadar da çok şey görürüz. Başta binalar, binaların gölgesinde kalmış parklar, heykeller, giyilen kıyafetler, mağazalarda satılan ürünler, televizyonu açtığımızda karşımıza çıkanlar. Çevremizde o kadar çok “kalitesiz” ve özensizce tasarlanmış ve ucuza mal edilerek üretilmiş şeyle karşılaşıyoruz ki. Üstelik bunların neredeyse tamamı orijinal da değil, bir şeylerin kopyası, kötü birer taklidi. Bu durum yalnızca tüketim nesnelerinde değil sosyal ve kültürel yaşamın her alanında da kendisini gösteriyor. Hatta siyasal alanda bile.

İşte “kitsch” sıradan ve kopya olanın baş tacı yapılırken özgün olanın ise sıradanlaştırılmasını açıklamak üzere kullanılan bir kavram. Kitsch’in Almanca “yol boyunca çamur toplamak” anlamına gelen kitschen kelimesinden geldiği düşünülmekte. Ayrıca kelimenin İngilizce eskiz, taslak anlamına gelen “sketch” kelimesinden bozularak türetildiği söylenmektedir. Günümüzde sanatsal anlamda, “aşağılama, ucuz edebiyat, çakma” anlamında kullanılmaktadır. Dilimizde ise “İlkel araçlarla ve yollardan duyguları harekete geçirmek isteyen sözde sanat eseri; sanat değeri olmayan değersiz eser, bayağı şey, zevksizlik” şeklinde tanım bulmuştur.

Bu kavram ilk olarak sanayileşme sonrası şehirleşen ve “modern”leşen toplumdaki uyumsuzluğu anlatmak için kullanıldı. Üretim biçimindeki farklılaşma özellikle kent-soylu olanlarla, çalışmak için kırsaldan göç edenler arasında yaşamı algılamada da farklılıklar yarattı. Bu dönem, aynı zamanda krallıklardan, imparatorluklardan ulus devlet modeline de geçişin uyumsuzluğunu içinde barındırmaktadır. Elbette böylesi büyük bir geçiş sürecinde her şey özümsenemez ve çoğu değişim özde değil şekilde kalır. Kültür de, sanat da yaşam tarzı da kitsch’in etkisinde kalmaktan kurtulamaz. Ve kendisini kimi zaman rüküş kimi zaman ucube diye adlandırılan nesnelerle yeniden yeniden üretir.

Peki günümüzde nedir kitsch? Varoluşla kayıtsız şartsız uzlaşma mı (Milan Kundera), fazlasıyla doğrudanlık mı (Sindre Mekjan), geçmiş kültürlerde yaratılanların en iyilerinin çalınması mı (Odd Nerdrum), her türlü hayal gücünü, yaratıcılığı ve dolayısıyla özgünlüğü dışlayan taklit veya eğreti iş mi (Baudelaire), aldatıcı deneyimler ve sahte duygular ve günümüzdeki bütün düzmecelerin şahikası mı (Greenberg), sanata katıştırılmış bir zehir mi (Adorno), sanatta kötü olan ne varsa o mu (Herman Broch)?

Sanatta Kitsch’in İnşası

Kilisenin, lordların, kralların, padişahların emrinde olan modern sanatın kirli bir tarihi vardır. Çünkü bir çalışmanın sanat eseri olup olmamasını onun yada yaratıcısının “saraya” girip girmemesi belirledi. Sanayileşmeyle beraber kültürel yaşantıdaki değişimler sanatta çeşitlilikleri de beraberinde getirdi. Sürekli yukarıdan aşağı şekillenen dönemsel sanat avangard akımları, romantizm ardından daha radikal olan izlenimciliğin ortaya çıkmasıyla bir kırılma yaşadı. Ama her seferinde iktidar, kendi beğeni algılarını dayatarak insanların neye güzel, neye kötü demesi gerektiğini belirledi. Tabi ki günümüzde de çok değiştiği söylenemez, fakat sanatı sadece kendilerine ait sayanlara karşı, dışlanmışlığın getirisi ile kendi beğeni ve zevkleri doğrultusunda yeni bir sanat inşa edilmeye başlandı. İşte, bu toplumun içinden yeşererek oluşan kitsch’in “doğallığı” da aslında bu dışlanmışlığın bir tezahürüdür.

Modern yaşama karşı ortaya çıkan modernist hareketin, geçmişle bağlarını yitirmiş giderek soyut hale gelen sanatın, kitlelerin çoğunluğunun beğenisi doğrultusunda farklılaşması kaçınılmazdı. Bu aynı zamanda bir talepti. Kitlelerin çalışma sürelerini, yemek saatlerini hatta boş zamanlarını bile planlayan iktidarlar ise bu talebi fırsata çevirdiler. Kitlelerin taleplerini karşılar gibi görünen başta reklam şirketleri olmak üzere kapitalistler, kısa süreli hazlar sağlayacak ürünler üretip bunları gerçek ihtiyaçlarmış gibi pazarladılar. Asıl olarak pazarı kontrol etmeyi amaçladılar ve kitsch üzerinden yeni bir kültür yarattılar.

Kitsch’in Özellikleri

Kitsch yozlaşmış bir beğeni türüdür. Karşı bir estetik beğenisi vardır ve çarpıktır. Rammstein’ın Amerika isimli parçasına çekilen klip bunun tezahürü gibidir. Hinduların kutsal mekanından dini kıyafetleriyle ellerinde hamburger ile çıkmaları ve ünlü bir markanın ürünü olan ayakkabılarını çıkarıp petrol rafinerilerine doğru namaz kılan Müslüman bu çarpıklığın örneğidir. Aynı zamanda farklı kültürlerin gelişi güzel birleşimidir. Toplumların gereksinimlerine, ekonomik sosyal yapılarına, kültürel yönelim ve tarihsel yaşantılarına göre değişkenlik gösterir. Ürünleri her toplumda farklıdır. Kitsch kitlelerin ajite duygularını hedefler, Che tişörtleri, arabesk müzik, ağlayan çocuk resmi gibi kendine alıcı bulur.

Abartının kendisidir. İnşası tamamlandıktan sonra izinsiz olduğu gerekçesiyle kaldırılan 37m yüksekliğindeki altın kaplamalı Mao heykeli gibi. Sıradanlaştırmayı hedefler. Michelangelo’nun Adem’in Yaratılışı eserinin el kısmını kesip Nokia’nın marka değeri haline getirmesi buna bir örnektir. Seri üretimdir, Auguste Rodin’in yarattığı Düşünen Adam heykelinin kalıpla çoğaltılarak her eve girebilir hale gelmesi kitsch’in bu özelliğini gösterir. Tabii ki kitsch siyasaldır.

Siyasal Bir Olgu Olarak Kitsch

“Gücü tek bir politik hareket eline geçirdiğinde kendimizi totaliter Kitsch’in ortasında buluruz.” Milan Kundera

Politik alanda kitsch, duyguları içinde eriten, insan aklını bilerek yok sayan kültürel bir anestezi şeklidir. Geleneksel mitleri tekrar inşa etmek, bu duyguları sömürmek ve çatışan tarihlerini manipüle etmek adına kullanılır. Bulunduğu toplumun etnik yapısını veya sınıfını yükseltir. Kitsch’in görüldüğü toplumlarda bireyler özgür iradelerini otoriter bir erke teslim eder. Ona kültürel inancına göre değişen, ilahi, üstün bir kimlik verme istenci gelişir. Kendisinde olduğu iyiliği, görmek istediği gücü ona atfeder. Bu nedenle politikacılar ilk gördüğü çocukla fotoğraf çekilir, sizden biriyim imajını verir.

Her ne kadar toplumsal bir mesele olarak görülse de kitsch bireyin “ben” duygusunun şişirilmiş halidir ve tahammülsüzlüğü içinde barındırır. Süperman gibi karakterlere ihtiyaç duyar, kendisini onunla özdeşleştirir, tişörtünü giyer, oyuncağına bakıp hayal kurar. Kapitalistler ve iktidarlar kitsch ile halkın oyalanacağı, kendi öz gücünü unutturacağı figürler yaratır. Aldatmacadır, “%100 yerli uçağımızı yaptık” söyleminin yalan olduğunu bilir ancak onunla yüzleşmek istemez.

Postmodernizm ile birlikte kitsch altın çağını yaşadı. Kırsal kesimlerin maruz kaldığı ayrımcılık kent nüfusunun göç almasıyla, TV programlarını, filmleri, müzikleri şekillendirdi. İki karısını öldürdükten sonra tekrar evlenmek isteyen Sefer Amca’ya Seda Sayan’la eş aradık. İbrahim Tatlıses ile Hülya Avşar’ı öpüştürdük. Arabesk dinleyip jilet attık. Kitsch-insan, kitsch’liğine bilgisiz bir içtenlikle ve boş bir kendini beğenmişlikle bakıyor ve gördüğü her imgeye inanıyor.

Özetle kitsch, herkese seçkinleşme ve yüksek kültüre ait olma duygusu verirken, ait olabilmek için gerekli düşünme araçlarını çalıyor; sorunlar ve sorulara yanıt veriyormuş duygusu uyandırırken, çözüm için gerekli bilgiden yoksun bırakıyor. Tam da iktidarların istediği/yaptığı gibi.

 

Hasan Doğan

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 49. sayısında yayınlanmıştır.