Yakın zamanda, iktidara yakın medya kanalları aracılığıyla gündeme gelen “ev tipi hapishaneler”, hapishanelerde bulunan bebeklerin ve çocukların karşı karşıya kaldığı hak ihlallerini ve mağduriyetleri yeniden gündeme getirdi. Resmi bir açıklama yapılmış olmasa da Adalet Bakanı Abdülhamit Gül’ün talimatı ile gerçekleştirileceği duyulan projenin pilot bölgesi, 42 kadın tutsağın çocukları ile birlikte kaldığı Ankara Sincan Hapishanesi oldu. Projenin ilk aşamasında 48 stüdyo daire ve çocukların sosyalleşmesi için alanların da inşa edileceği iddia edildi. Ancak proje henüz resmi olarak duyurulmasa da “ev tipi hapishane” uygulamasının, hapishanedeki çocukların ve bebeklerin yaşadıkları hak ihlallerini ortadan kaldırmayacağı belli.
Hapishanelerdeki çocukların sayısına dair en son bilgi 2018 yılına ait. Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürü Şaban Yılmaz’ın 2018 yılının Kasım ayında yaptığı açıklamaya göre, 31 Ekim 2018 tarihi itibariyle, cezaevlerinde 0-6 yaş arası toplam 743 çocuk var. Bunların 343’ü ise 0-3 yaş arası bebekler…
Yaklaşık 1,5 yıl önce açıklanan bu rakamın, içinde yaşadığımız coğrafyanın siyasi atmosferi düşünüldüğünde, bugün daha da artmış olması ise şüphe götürmez bir gerçek.
Hapishaneler aracılığıyla kapatılan her bir bireyin yaşantısı düşünüldüğünde, bu kapatılmanın bebekler ve çocuklar için çok ağır bir yükü beraberinde getirdiği, geri dönüşü çok zor travmalara sebep olduğu ortada. Bugüne kadar hapishaneler alanında çalışma yürüten sivil toplum kuruluşları, insan hakları örgütleri ve tutsak aileleri aracılığıyla haberdar olduğumuz sayısız örnek, bu ağır yükü açıkça gösteriyor. Koğuş kapasitesinin neredeyse 3 katı sayıda tutsağın aynı koğuşta yaşaması, hapishanelerde kışın yaşanan ısınma-yazın yaşanan serinleme sorunu, temiz suya düzenli olarak erişim problemi, sağlığa erişimin kısıtlanması gibi ne yazık ki “genelleşmiş ve olağanlaşmış” sayısız uygulamanın yanında hapishaneler, bebekler ve çocuklar için tam anlamıyla yaşamdan koparılma demek.
Hapishane koşullarındaki temiz hava azlığından kaynaklı astım, hapishanelerdeki bebekler ve çocuklar için olağan hale getirilirken; güneş ışığından mahrumiyet de çocuklar için ileride raşitizm benzeri birçok hastalığın sebebi oluyor. Hapishane kantininde bebek bezi ya da mama bulunmaması, bebek ve çocukların hastane sevklerinin yapılmaması ya da sevklerin engellenmesi gibi durumlar, hapishanelerdeki çocukların sağlık durumları açısından geri dönülemez sonuçlara sebep oluyor.
Bugüne kadar hapishanelerde bebeklere ve çocuklara yönelik hak ihlalleri zaman zaman gündeme gelse de devlet bu mağduriyetlere bir yenisini eklemeye, çocukların ilerleyen yaşantılarında travmatik sonuçlar yaratacak uygulamalara devam ediyor.
Erken doğumla henüz 6 aylıkken dünyaya gelen Emine bebek hapishane koşullarında yaşama tutunmaya çalışıyor, hapishanede doğmuş başka bebekler toprağa basamıyor, ilk adımlarını özgürce değil parmaklıklar ve beton duvarlar ardında atmak zorunda bırakılıyor. Anneler ise kimi zaman hastaneye bir türlü sevk edilmedikleri için hapishane çalışanları arasında doğum yapmaya zorlanıyor kimi zaman da doğumhane kapısında bekleyen polisler tarafından doğum sonrası hapishaneye geri götürülüyor, yaşama henüz gözlerini açmış bebek hapishaneye sevk ediliyor, kapatılıyor…
5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 16/4. maddesinde “Hapis cezasının infazı, gebe olan veya doğurduğu tarihten itibaren 6 ay geçmemiş bulunan kadınlar hakkında geri bırakılır” dense de hemen her zaman olduğu gibi devletin adaleti adaletsizlik oluyor. Yüzlerce bebek hapishane koşullarında yaşama gözlerini açıyor, yüzlerce çocuk yaşıtlarından-arkadaşlarından çok uzakta yaşamak zorunda bırakılıyor. Bebekleri için mama isteyen annelere hücre cezası veriliyor. Küçücük bedenleri hücrelere, koğuşlara, hapishanelere kapatılan bebekler ve çocuklar, maruz bırakıldıkları tüm bu uygulamalara karşı yaşama tutunmaya çalışıyor.
Devlet her zaman yaptığı gibi şimdi de kendi yarattığı adaletsizliğin kılıfını değiştirerek bu adaletsizliği yok saymak istese de başaramayacaktır. Ev tipi hapishaneler, iktidar eliyle özgürlüklerinden yoksun bırakılan yüzlerce bebek ve çocuk için “daha iyi bir alternatif “ olmayacaktır.
Bir insanı hapsetmenin, kapatmanın, kapatarak ehlileştirmenin iyi bir hali yoktur, olamaz. Olabilecek en iyi hal, kapatılanın bebekler ya da çocuklar değil, kapatılanın topyekün hapishaneler olduğu haldir.
Merve Arkun
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 50. sayısında yayınlanmıştır.