Milli Savunma Bakanı Akar geçtiğimiz günlerde Meclis Bütçe Komisyonu’nda yaptığı sunum ve milletvekillerinin sorularını yanıtlarken son çıkan bedelli askerlik yasasından 20 bin 725 kişinin yararlandığını, son üç yılda da 69 kişinin vicdani ret için başvurduğunu söylemişti. Akar, vicdani ret ile ilgili yasal bir çalışmalarının da bulunmadığını belirtirken, konuya ilişkin yeni1mecra.com’dan İrfan Uçar’a verdiği röportajda Vicdani Ret Derneği Eşbaşkanı Gökhan Soysal, Anayasa hükümlerine ve AİHM kararlarına aykırı olarak vicdani retçilerin başvuracağı bir kurul veya idari mekanizma oluşturulmadığını söyledi.
Soysal, 47 Avrupa Konseyi ülkesi içinde zorunlu askerliği kaldırmamış ya da vicdani ret hakkını tanımamış tek devletin TC olduğunu belirterek, “Vicdani retçiler sivil ölüme mahkum ediliyor” diye konuştu. Gökhan Soysal, “Çarpıtma olduğunu söyleyebiliriz. Siz bedelli askerlik için bir Askerlik Şubesi’ne başvurabiliyorsunuz. Çünkü yasada bedelli askerlikten kimlerin faydalanacağını, hangi yaştakilerin yararlanacağını ayrıntılı olarak düzenlenmiştir. Ona göre de işlem yapılmaktadır. Ancak Türkiye Cumhuriyeti devleti uluslararası yükümlülüklerine rağmen “vidani ret hakkını değerlendirecek bir kurul oluşturmamıştır. Vicdani ret hakkına kimler başvurabilir, nasıl başvurabilir? Buna ilişkin bir yol öngörmemiştir. Akar’ın sayısını verdiği kişiler, Askerlik Şubelerine kendilerince yaptığı başvuru dilekçelerinden oluşmaktadır. Bunlar da her zaman ret edilmektedir, AİHM kararları görmezden gelinmektedir.” ifadelerini kullandı.
Gazeteci İrfan Uçar’ın Bedelli başvurusu ile vicdani ret başvurusunu kıyaslamak gerekirse vicdani retçilerin fiili, hukuku veya toplumsal olarak bir dışlanma veya baskı görme durumu söz konusu oluyor mu? Sizin bahsettiğiniz Anayasa Mahkemesi’ne başvuru 30 civarında, Milli Savunma Bakanı 100’ün altında bir vicdani ret başvurusu olduğunu ifade ediyor. Bu sayıları nasıl değerlendirirsiniz? şeklindeki sorusunu ise şöyle yanıtladı:
“Bu sayılar hayatın doğal akışına aykırı. 30 bireysel başvurunun 20’ye yakınını bizzat ben kendim yaptım. Ben vicdani retçi olduğumu için henüz Askerlik Şubesi’ne veya Milli Savunma Bakanlığı’na “Ben vicdani retçiyim” diye dilekçe ile başvurmadım. Şimdi bu benim vicdani retçi olmadığımı mı gösteriyor? Çünkü vicdani reddi değerlendirecek bir kurul yok. Yani başvurabileceğim bir yol yok. Başvursam bile ret edileceğini biliyorum. Böyle, benim durumda olan insanlar var. Bir kurul olursa oraya başvurmak istiyorum. Yasada bir yol öngörülmemiş. Nereye başvuracağım belirsiz. O yüzden Milli Savunma Bakanı’nın verdiği sayı yanıltıcı bir sayıdır. Bir kurul olursa o zaman ne kadar vicdani retçinin olduğunu görürüz.”
Soysal, vicdani retçilerin devlet tarafından “hukuki taciz” baskısı altında bulunduklarını ise şu sözlerle dile getirdi:
“Hukuki taciz söz konusu. Eğer onlar diyorsa ki bu suç. Bir suçun bir tane ceza davası olur. Bu evrensel bir hukuk kuralı. Onlar diyor ki hayır bunda sadece bir suç yok. Ben seni her GBT’de yakaladığımda veya sana denk geldiğimde, sen yeni bir suç işlemiş olursun. Bana bunu söylüyorlar. Bu evrensel hukuk kurallarına da aykırı bir durum. Vicdani retçiler bir yerde sigortalı olarak özel sektörde çalışınca işletme sahibine yazı geliyor: “Ya bu kişiyi işten çıkar ya da Askerlik Şubesi’ne gönder. Yoksa senin hakkında ceza davası başlatacağım.” Yine memur olmanın şartlarından biri askerliğini yapmış olma şartı var. Özel sektör işyerlerine neden böyle bir yazı gönderiyorsun? Çünkü vicdani retçileri “sivil ölüm” dedikleri şeye hapsetmek istiyorlar. KHK’lılarla gündeme gelen “sivil ölüm”ü vicdani retçiler yıllardan beri maruz kalıyor. GBT’ye denk geldiğimde benim hakkımda ceza davası açılması kesin ise ben bir daha sokağa nasıl çıkabilirim? Neredeyse her sokak başında polis GBT uygulaması yapıyor. Ona bir kere denk geldiğinde bir ceza davası, bir taneye daha denk geldiğinde bir dava daha. Bunun sonu yok. Şimdi sen beni bu şekilde baskı altına aldıktan sonra benim nasıl başvuru yapmamı bekleyebilirsin.”