Boğaziçi Üniversitesi Rektörlüğü, öğretim üyeleri Prof. Dr. Nesrin Özören’in sosyal medyadaki LGBTİ+ karşıtı, ayrımcı ve önyargılı ifadelerini Yaşam Etik Kurulu’na sevk etmeyi “uygun görmedi”.
Boğaziçi Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi, Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Nesrin Özören geçtiğimiz aylarda sosyal medyada LGBTİ+’larla ilgili ayrımcı ifadeler paylaştı. Özören, 2019 İstanbul LGBTİ+ Onur Yürüyüşü günü, “Bence Amerika ‘nın veya Çin’in tamamı gay olabilir- beni hiç üzmez ama Türkiye’de moda haline gelmesini hiç istemem.. biyolojik olarak “gay” olanlar sayı olarak çok az ancak etkileri x10 – bu benim hoşuma gitmiyor- Moda olsun diye gay ve lezbien kızlarımız var- bu üzücü” ifadeleriyle başlattığı homofobik tutumunu farklı tarihlerde sosyal medya hesabından sürdürdü. Özören’in sosyal medya hesabında paylaştığı ayrımcı ifadelerden bazıları şöyleydi:
*Kendisini LGBTİ+ karşıtı tavırları nedeniyle eleştiren bir kişiye, “Kromozom setini beğenmeyenler, biyolojiye savaş açanlar da diyebiliriz- nasıl isterseniz!” yazdı.
*Yine kendisine dönük eleştirilere verdiği başka bir yanıtında ayrımcılığı sürdürdü: “lise-üniversite çağındayken solcu olmak makbuldü, sonra Sovyet blok çökünce- Yeşilcilik-yaşasın Green Peace! moda oldu, en son da kromozomlarımıza savaş açmak moda -LGBT’den icazet alamayan entelektüel sayılmıyor- bir sonraki moda ne olacak- yarı robotlar ve organikler arasında?”
Öğrenciler Ayrımcılığa Karşı Harekete Geçti
Özören’in bu ayrımcı ifadeleri üzerine Boğaziçi Üniversitesi öğrenci ve mezunları harekete geçti. Özören’in üniversite etik ilkelerinde yer alan “cinsiyet ve cinsel yönelim temeliyle ayrımcılık ve önyargıya yer vermeden hakça ve dürüst davranılması” ifadesine aykırı davrandığını ve etik bir ihlale yol açtığını belirtti ve Rektörlüğe bir dilekçe yazarak başvurdu.
Öğrenciler dilekçelerinde Özören’in ayrımcı ifadelerinin meslektaşları tarafından da eleştirildiğini hatırlatarak, Özören’in LGBTİ+’lar hakkındaki bilimsel açıdan yanlış, ideolojik ve duygusal ifadelerinin uzun süredir kişileri aşarak genel olarak bir kimliğe karşı devam ettiğini vurguladı. Uzun süredir devam etmesinin yaşanan etik ihlali çok daha riskli kıldığını söyledi ve riskleri sıraladı.
“Üniversitemizin Bilgi Üreten Kurumsal İmajını Zedeliyor”
Özören’in ayrımcı tutumunun üniversite imajını zedelediğini vurgulayan öğrenciler, “Bölümü Boğaziçi Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik olan ve bunu kamusal olarak açıkça ifade eden üniversitemiz profesörünün ‘biyolojik olarak “gay”’, “kromozom setini beğenmeyenler’, ‘biyolojisine savaş açanlar’, ‘kromozomlara savaş açmak moda oldu’ gibi hiçbir bilimsel literatüre dayanmayan ifadeleri Üniversitemizin özellikle bilimsel olarak doğrulanabilir bilgi üreten kurumsal imajını zedeleyebilir. Üniversitemizin vizyon-misyon ve değerlerinde bilimsellik tanımlanmıştır. Kendisinin LGBTİ+’lar hakkındaki ideolojik ve duygusal görüşlerini profesörü olduğu bölümün bilimsel termimolojisiyle ifade etmesi bu riski daha da arttırmaktadır” dedi.
Üniversitede LGBTİ+ öğrencilerin de bulunduğunu hatırlatan öğrenciler, bir üniversite profesörünün LGBTİ+’lar hakkında önyargıya yer veren, ayrımcılık içeren ideolojik ve duygusal görüşlerini profesör olduğu bir bölümün bilimsel terminolojisiyle alenen açıklamasının şu riskleri açığa çıkardığını hatırlattı:
“Bu risklerden ilki öğrencilerin güvenlik riskidir. Şöyle ki, başta Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümünde öğrenci olan LGBTİ+ öğrenciler açısından sonrasında da üniversitemizdeki tüm LGBTİ+ öğrenciler açısından güvenlik riski oluşabilir. Halihazırda LGBTİ+ öğrencilere karşı oldukça yaygın olan zorbalık ve şiddet üniversitemizde de kendine meşru bir yer bulabilir. Türkiye’nin de üyesi olduğu Avrupa Konseyi, hazırladığı raporda “Eğitim sisteminde LGBT bireylere karşı akran zorbalığı (bullying), bir gerçeklik.” demiştir. (Avrupa Konseyi, Eylül 2011 https://www.coe.int/t/commissioner/Source/LGBT/LGBTStudy2011_Turkish.pdf) İlgili tweet’lerde toplumun bir grubu, üstelik kimlikleri sebebiyle ayrımcılığa daha fazla maruz bırakılan dezavantajlı bir grubu hakkında salt kimlik üzerinden getirilen eleştiriler üniversitemizde de bu riski arttırabilir. Salt cinsel yönelimleri ve cinsiyet kimlikleri sebebiyle LGBTİ+ öğrencilerin zorbalığa maruz kalma riski karşısında önleyicilik adına etik sorumluluklar doğar.
“Bu risklerden ikincisi, dışlayıcı kurumsal yapıların meşrulaşması ve kültürel – akademik sermayenin verimli oluşumunun zarar görmesi riskidir. Yukarıda bahsettiğimiz aynı raporda “Cinsel yönelim ve/ya cinsiyet kimliğine bağlı olarak suçlu sayılma ve zulüm yüzünden pek çok LGBT birey memleketlerinden kaçmış bulunuyor.” bilgisi verilmektedir. Ülkemizin en başarılı öğrencilerinin bulunduğu üniversitemizde LGBTİ+ öğrencilerin gerek memleketlerine gerekse üniversitelerine yabancılaşmaları riski ciddiye alınmalıdır. Bu gibi ayrımcılığı ve önyargıları meşrulaştıran, bilimsel olarak tamamen yanlış ve geçersiz ifadeler diğer öğrenciler kadar başarılı ve diğer öğrenciler kadar kültürel – akademik sermayeye katkıda bulunabilecek LGBTİ+ öğrencilerin kaybına neden olabilir. Bu risk Türkiye’de yaşayan herkes aleyhine sonuçlar oluşturabilir. Vizyonu “dünyanın lider araştırma üniversiteleri arasında yer almak” olan üniversitemizin, dışlayıcı kurumsal yapıların meşrulaşması riski karşısında etik sorumlulukları vardır.
“Bu risklerden üçüncüsü, LGBTİ+ öğrencilerin ruh sağlıklarının zarar görmesi, bunun sonucu akademik başarılarının etkilenmesi ve hatta öğrencilerin üniversite eğitimlerini yarıda bırakması riskidir. LGBTİ+ öğrenciler, otorite konumundaki bir profesörün ayrımcılık ve önyargı barındıran ideolojik ve duygusal ifadeleri sonucu kendilerini dışlanmış hissedebilirler. Veyahut bu konumdan güç alan akranları tarafından daha kolay dışlamaya maruz bırakılabilirler. LGBTİ+’lar var olan önyargılar ve ayrımcılık sebebiyle uzun süreli dışlamaya maruz bırakılma açısından dezavantajlı gruplar arasındadır. Akademilerde de uzun süredir ostarcism (dışlama) alanında çalışmalar yapılmakta olup literatürde bu tür gençlik ve toplum sağlığı sorunlarının yarattığı sonuçlar tartışılmaktadır. Ostracism (dışlama) alanındaki çalışmalarıyla ünlü, Prude Üniversitesi’nde psikoloji alanında Ordinaryüs Prof. Dr. Kipling D. Williams uzun süreli dışlama sonucu kişinin kendini toplumdan geri çekmeye başladığını, kendini çaresiz ve depresif hissetmeye başladığını vurgular. Bunun yanında üniversitelerde dışlama LGBTİ+ öğrencileri aşan tüm öğrencileri tehdit eden bir soruna da dönüşebilir. Bir grubun anormalize edilmesine, dışlanmasına tanık olmak daha büyük grupları da olumsuz etkileyebilir.”
Öğrenciler İhlallerin Saptanmasını İstedi, Rektörlük Reddetti!
Öğrenciler dilekçelerinde etik ihlallerin saptanmasını, ihlal gerçekleştiyse ilgili kişiye ihlalin risklerini azaltıcı öneriler sunulmasını, Özören’in ayrımcılık içeren ve önyargıları besleyen davranışları hususunda bilgilendirilmesini ve bilinçlendirilmesi ve üniversitenin ilgili ve sorumlu birimleriyle işbirliği içinde, bu tarz bir ihlalin tekrar yaşanma riskini azaltacak önlemler alınmasının teşvik edilmesini talep etti.
Üniversite Rektörlüğü ise, etik ilkelerinde cinsiyet ve cinsel yönelim temeliyle ayrımcılık yer almasına rağmen bu başvuruyu reddetti. Rektörlük öğrencilere verdiği yanıtta, dilekçenin Üniversite Yaşam Etik Kurulu’na sevk edilmesini uygun görmediğini söyledi.
Kaynak: KaosGL