Ekonomik kriz ve adaletsizlik bir devlet politikası olarak hızla artarken, krizin nedeniyle son aylarda gerçekleşen “yaşama son verme” vakaları da gün geçtikçe artıyor. Son üç günde Üsküdar Belediyesindeki işi sonlandırılan işçilerden biri olan Recep Kılınçarslan, İÜ öğrencisi Sibel Ünli ve son olarak bugün Ankara Gazi Üniversitesinde Tıp okuyan birinci sınıf öğrencisi Nazlıcan Güzel’in yaşamlarını sonlandırmaları sonrası Anarşist Gençlik tarafından kaleme alınan yazıyı paylaşıyoruz.
“Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiçbirimiz.”
5 Ocak 2020’de Ankara Gazi Üniversitesinde Tıp okuyan birinci sınıf öğrencisi Nazlıcan Güzel ailesinin evinde Bolu’da kendini vurarak intihar etti. Biz İstanbul Üniveristesi Edebiyet öğrencisi Sibel Ünli’nin denize atlayarak intihar etmesinin üzüntüsünü, öfkesini yaşarken. İntiharın politik bir şey olduğuyla ilgili bu yazıyı yazmaya çalışırken intihar etti Nazlıcan Güzel.
2 Ocak 2020’de, 31 Mart 2019 seçimlerinin ardından herhangi bir sebep gösterilmeden Üsküdar Belediyesindeki işi sonlandırılan işçilerden birisi Recep Kılınçarslan. Yaşadığı işsizliğin etkisiyle intihar etti. (Direnişleriyle dayanışmada olduğumuz işçi arkadaşlarına sorduk. Yani direnişe gidip gelmese de aynı davanın dertlilerine sadece ‘çok severdik’ diyebildiler). İstatistiklere göre son beş yılda 351 işçi işyeri içinde ve dışında işle ilgili intihar etmiş.
2019’un Kasım ayında, İstanbul Fatih’te yaşları 48 ila 60 arasında değişen Cüneyt, Oya, Kamuran ve Yaşar Yetişkin kardeşler, dairelerinde siyanürle yaşamlarını sonlandırmışlardı. Yetişkin kardeşlerden sonra, coğrafyanın farklı şehirlerinde yine siyanürün kullanıldığı başka intiharlar yaşandı. Hemen ardından Aralık ayında ise Çorum’da iki kişinin “yiyecek ekmeğimiz bile yok” notuyla intihar ettiler. Yakın zamanlarda ard arda yaşanan bu toplu intiharların ardından konuşulmaya, tartışılmaya başlananlar, intiharların nedeni değil, neden toplu olduğu, neden zehir kullanıldığı, zehirin temin edilmesinin neden kolay olduğu oldu.
2016 yılı Ocak ayında, İzmir’de 29 yaşındaki Fatma Sarıaslan Görgülü, evli olduğu erkekten şiddet gördüğü fotoğrafları Facebook’ta paylaştıktan sonra intihar etmişti. Fatma’nın evli olduğu Harun Görgülü’den şiddet gördüğü gerekçesiyle, bunalıma girdiği söylendi. Bu ölüm “bunalımla” ilişkilendirilip cinayet olarak değil intihar olarak değerlendirildiği için Harun Görgülü cezalandırılmadı.
Fatma’nın intiharı “psikolojik bunalım” olarak değerlendirilirken; ona şiddet uygulayan Harun Görgülü “yargılanmadı” bile. Erkek egemen devlet bir kez daha bir erkeği korudu ve bahanesi de basitti: Fatma’nın psikolojik sıkıntı sorunları vardı ve bunalımdaydı ve intihar etti.
2019 Mart’ında, Manisa Alaşehir’de zorunlu askerlik yapan 27 yaşındaki Doğan Kuşdemir, birliğinde kendini asarak intihar etti. İntihar gerekçesi ana akım medyada “Doğan’ın psikolojik bunalımı” olarak gündemleşirken, Doğan gibi sayısız zorunlu asker intiharlarının sebepleri konuşulmadı; zorunlu yaptırılan askerlik, askerlikteki zorbalıklar yani militarizm tartışılmadı.
2019 Haziran’ın da ise atanamayan öğretmenlerin intiharına bir yenisi daha eklendi. Samsun 19 Mayıs Üniversitesi Matematik Öğretmenliği bölümü mezunu olan 21 yaşındaki matematik öğretmeni Kevser Abdülkadiroğlu, Kastamonu’da intihar etti.
2019 Temmuz ayında, Antalya’nın Gazipaşa ilçesinde üniversite sınavına katılan milyonlarca öğrenciden biri olan Melis Cılız, sınav sonuçlarından dolayı, evinin balkonundan atlayarak intihar etti. 2017’de Muğla’da sınava geç kaldığı için okula sokulmayan; 2018’de Konya’da sınavın ilk gününü kötü geçiren ikinci gün ise okulun tuvaletinde bıçakla intihar eden gençleri anımsattı. Ve ana akım medya bu sınav sistemini değil, bu gençlerin psikoloijk bunalımlarını gündemleştirdi.
2019 Temmuz ayında, yakılarak katledilen trans kadın Hande Kader’in yakın arkadaşı trans kadın Didem Akay intihar etti. Didem’in intiharı da transfobiyle tartışılmadı. Didem’in intiharında psikolojik bunalımı bile konuşulmadı. Translığı psikoloijik bir bozukluk olarak tanımlayan için bu intihar tartışmasızdı.
2019 Ekim ayında ise, 9 yaşındaki Suriyeli göçmen Vail El Suud, Kocaeli’deki bir mezarlık kapısına kendisini asarak intihar etti. Vail, eğitim gördüğü okulda diğer öğrenciler tarafından dışlanmış ve öğretmenince azarlanmıştı. Fiziksel ve psikolojik şiddet yaşayan bir göçmen çocuğun intiharı, onun psikolojisini gündemleştirdi ama toplumunun sosyolojisini gündemleştiremedi.
*
Dünyada her yıl bir milyon kişi psikolojik bunalımlarla intihar ediyor. 20 milyona yakın insan ise intihara kalkışıyor.
İstatistiklere göre 2002 – 2018 yılları arasında, Türkiye’de her sene 2963 kişi, her gün 8 kişi intihar etti. Bu 16 yıllık aralıkta 21256 kişinin intiharı sınıflandırılamazken diğer intiharlar alakasız başlıklarla hastalık- karı koca kavgası gibi psikolojik bunalımlarla sınıflandırılıyor. Ama basit bir araştırma ile anlayacağımız gerçek, bu intiharların ekonomik sosyal sınıfının ezilenler olduğudur.
Her İntihar Politiktir!
Toplumun bireylerini kontrol edememesi sonucu, intiharların oluştuğunu belirten sosyolojik bir teori var. Bu teori intiharın toplumsal nedenlerini incelemeden, toplumsal olmayan nedenleri inceler ve o nedenlerin üzerine yoğunlaşır. Toplumsal olmayan nedenlerle istatistikleri karşılaştırır ve sonuçları sınıflandırır.
Sonuçlar bize intiharın toplumsal etkilerini bir bir gösterse de, bunlar yetkililer tarafından görmezden gelinerek intiharın bireysel bir eylem olarak tanımlanması isteniyor. Çünkü toplumun, toplumun yöneticilerinin yerinde durması ve sistemin yani kapitalizmin akması için bu şarttır.
İntiharı anlayabilmek ve değerlendirebilmek için; bilinen-bilinmeyen, bireysel ya da toplumsal, psikolojik, sosyolojik, ekonomik birçok etken birlikte değerlendirilmelidir.
Ekonomik kriz dönemleri ya da devlet/hükümet baskısının belirgin şekilde bireyin yaşamına etki ettiği dönemlerin parçası olan kaygı, kaygı kaynaklı stres ve birçok başka stresler bireyin yaşantısını doğrudan etkiler. Toplumsal travmalar, ekonomik krizlerle artan geleceksizlik, bireyin gündelik yaşantısını da etkiler. Devlet terörü ve savaşın her hali bu kaygıyı artırır. İşsizlik, kira ödemeleri, faturalar, gündelik gıdasal ihtiyaçların karşılanamaması kişinin güvensizliğe kapılmasıyla sonuçlanır. Özgüvensizlik bir intiharın zemin duygusudur. Özgüvensizlik hegemonik toplumu ve teslimiyeti yaratır. Bu, kişinin kendini yaşayamamasınıyla sonuçlanır. Bu, içinde olduğu topluma karşı koyan bir tepkiye dönüşür. Birey uyumsuzlaşır. Toplumdan kurtulma arzusu artar. Hegemonik olan toplum bu tepki ile bir tepkime yaşar ve bireyi dışlar.
Biz bu hegemonyayı ve hegemonya kültürünün kuvvetlendiğini, bunun politik bir şey olduğunu biliyoruz. Yaratılan bu hegemonya OHAL’le kuvvetlendirildi. Ve ekonomik, psikolojik, sosyolojik dönüşümler arttı. Bu hegemonyanın entegrasyon ya da yalnızlaşma seçeneğine sıkıştırdığı bireylerin tüm intiharları politiktir.
Bu ya entegrasyon ya da izolasyon politikasıyla sistem kendini kuvvetlendirir ve sınıfsal çelişkilerin yarattığı çatlakların kırıklara dönüşmesini engeller. Bu sadece bu coğrafyada ezen-ezilen çelişkisine karşı bir yönetim işletimi değildir. Her coğrafyada hegemonik toplumun itaatkar anlayışını reddeden bireyler izolasyon yani yalnızlaşma yaşamaktadır. İşte tam da burada bu slogan çok çok önemlidir.
Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiçbirimiz.