Geçtiğimiz günlerde internet sitelerine oldukça ilginç bir haber düştü. Buna göre dünyanın en zengin 26 kişinin toplam serveti, dünya nüfusunun yarısının servetine eşit düşüyor. Yani sadece 26 kişi, milyarlarca insandan çalabiliyor. İçinde yaşamak zorunda bırakıldığımız bu sistem, iktidarlar tarafından özellikle milliyetçilik, erkeklik ve militarizmle koruma altına alınmış kapitalizmdir.
Peki biz ne yapıyoruz? Biz bir şey yapmıyoruz. Veya yapamıyoruz. Doğduğumuz günden beri bize bir şey yapamayacağımız öğretildi. Hatta bizzat bu sistemin sürdürücüsü olmamız öğretildi. Ne zaman ufak da olsa bir şeylere baş kaldırmaya çalışsak başımız hemen ezildi. Küçüklüğümüzden beri içinde yaşamak zorunda kaldığımız bu dünyada yine iktidarların “bizim için” kurdukları “yardım kuruluşları”nın raporuyla öğreniyoruz bizim yarımızdan çalan sadece 26 kişiymiş. Bu sayı arttıkça durum daha da kötüleşiyor. En son verilere göre dünya üzerinde belirlenen nüfusun 7 milyar 760 milyon civarlarında olduğunu da belirtelim.
Haberlere göre raporu açıklayan kuruluşun yetkilisi, bu durumun aynı zamanda ‘öfkeye’ neden olduğuna dikkat çekmiş. Peki bu açıklama, iktidardakilerin biz ezilenlerden korktuğu anlamına mı geliyor? Yanıtımız açık ve net: Hayır!
Son zamanlarda sinemada en çok izlenen filmlerden birisi olan Joker’i birçoğumuz izledik. Etkileyici olduğu oldukça kesin olan bu filmi üreten sistem, kendisine karşı kendi insanlarına karşı ezdikçe ezdikleri birinin öfkesini yansıtıyor. Filmin mesajı oldukça açık, bir şeyleri değiştirmek istiyorsan hemen hemen tamamına yakını zengin olan kötüleri öldürmelisin. Bu filmi üreten sistem, bizden o kadar korkmuyor ki kendilerini öldürmemiz gerektiğini bize söyleyebiliyor. Bu sistem maalesef bizden o kadar korkmuyor ki “Mülkiyet, hırsızlıktır!” diyen Proudhon’un kitabını bu sistemin bankası basabiliyor.
Yazının görseline gelecek olursak yazının görseli, özellikle ses sistemleri üreten oldukça ünlü bir şirkete ait. Şirketin de mesajı açık. Onlar hep varlar. Onlar, milyonlarca insanın hayatını tek tuşla yok edebilecek imkanlara sahip ama onlardan kurtuluş yolu açık: Tak kulaklığı, umursama dünyayı! Tek tuşla kurtar dünyanı!
Doğduğumuz o ilk günden beri bize sistemin birer ürünü olmayı öğretmeye çalışan kapitalizm, biz ezilenlerin özgürlüğünden besleniyor. Komşumuzun ismini bilmediğimiz bir duruma geldik ve bu hayatı sürdürmekte de maalesef hiçbir sıkıntı görmüyoruz. Çünkü bizi yemeye çalışan bir sistemin içerisindeyiz.
Onlar istediklerini söyleyedursunlar bu sistemden bir kurtuluş yolu var. Bunun yolu açık, dünyayı değiştirmek istiyorsak eğer önce kendimizden başlamalıyız. Yanımızdan yöremizden başlamalıyız ve bu sistemde kötülerin, iktidarların her zaman her istediklerini yapamayacaklarını, en azından bizi yiyemeyeceklerini onlara gösterebiliriz. Göstermek zorundayız. Özgürlük için özgürlük aşkına!