Travma’yı Anlatan Değil Travma Yaratan Kitapçık – Şeyma Çopur

Birkaç gündür sosyal medya üzerinden gündemde yerini alan bir konu var. Milli Eğitim Bakanlığı’ın hazırlamış olduğu “Psikososyal Destek Programı Uygulayıcı Eğitimleri” kitapçığı. Kitapçığı gündeme getiren ise içinde yer alan ‘tartışmalı’ görseller. Yazının girişinde belirtelim, bakanlık kötü niyetli bir kullanım olmadığını iddia etse de inceleme başlatılacağını resmi olarak duyurdu.

Şimdi gelin bu kitapçığı biraz inceleyelim:

Kitapçık, 11 farklı bölümden oluşuyor. İlk olarak amaçlar ve süreç ortaya konuyor, devamında ise “Travma”nın tanımı yapılarak çocuklarda görülen farklı travma biçimlerinin neler olduğuna, son olarak da önleyici ve iyileştirici etkinlik önerilerine yer veriliyor. Anlaşılacağı gibi bu kitap çocuklara değil, çocuklarla eğitim kurumları içerisinde iletişim kuran yetişkinlere yönelik olarak yazılmış. Özellikle de rehber öğretmenlere…

Aslında yeni bir proje değil, 1999’da yaşanılan depremin ardından, devlet mekanizmasının ‘yaraları sarmakta’ ne kadar yetersiz kaldığının farkedilmesiyle gündeme gelmiş ilk olarak. Bilinmeyen bir şeyden bahsetmiyoruz, kitapçığın ön sözü ‘bu şekilde söylemese de’ ilk tarihi buraya koyuyor.

Bilinmeyen bir şeyden bahsetmiyoruz, o dönemi yaşayanlar da çocukların yaşadığı psikolojik travmalar karşısında koskoca devletin ‘eli kolu bağlı’ halde olanları seyrettiğine şahittir. Birçok çocuk yaşadığı kayıplar yetmezmiş gibi çocuk esirgeme kurumlarında da ‘travmatik’ durumları yaşayarak büyümedi mi?

Bir şeyler yapılması gerektiği 1999’un hemen ardından konuşulmaya başlansa da çalışmanın bugünkü halini alması 2017’yi buluyor. Tabi 2019’a geldiğimizde travma biçimlerine yenileri de ekleniyor ve “Doğal Afet, Göç, Terör, Cinsel İstismar, Ölüm ve Yas, İntihar” başlıklarıyla genişletilmiş bir travma önleyici içerikle karşı karşıya kalıyoruz.

Başa dönersek gündeme gelen tartışma “Cinsel İstismar Travması” başlığında kullanılan görsele dair. Görseller gerçekten de sıkıntılı ama şaşırtıcı değil. Görsellerde çocuklara temas etme biçimlerindeki doğru ve yanlışlar gösterilirken her seferinde başörtülü kadın doğru olanı temsil edecek şekilde kullanılmış ve başı açık kadın da yanlış olan temas biçimini işaret etmek üzere kullanılmış. Üstelik, çocuklara yönelik cinsel şiddetin faillerinin hangi cinse ait olduğu yadsınamayacak bir çoğunlukla ortada olduğu halde kitapçıkta bu temsil için istisnasız olarak kadınlar kullanılmış. MEB ilk açıklamasında bu kitapçığın çocuklara değil uygulamacılara dağıtılacağını söyleyerek işin içinden çıkmaya çalışsa da, kitabın toplatılması için ardışık çabalar sürmekte.

MEB’in bu konuya yaklaşımınıysa daha önceki pekçok örnekten de biliyoruz. İlkokul ders kitaplarında kadınları yalnızca “anne” olarak temsil eden görsellerin kullanıldığı da, kız çocuklarına evliliğin öğütlendiği de daha önce çokça gündeme geldi. Aynı şekilde, din temasının okul öncesi eğitimden başlanarak müfredatın her bir köşesine yerleştirildiğini; ortaokul ve lisede ise dine zorlayan uygulamaların var olduğunu söylersek abartmış olmayız. Bunlar hepimizin bildiği “gerçekler.”

Yani MEB’in cinsiyetçi olduğunu da çocuklarımızın”muhafazakar ideolojiye” göre eğitildiğini de ilk kez bizden duymayacaksınız.

Ama…

Gelin, gündemimize girmiş olan bu konuya bir başka pencereden daha bakalım. Çünkü yanlış olan kullanılan görsellerle sınırlı değil.

Görünen o ki, MEB çocukların yaşadığı psikolojik travmalara karşı önleyici bir takım işler yapmaya çalışıyor. İlk bakışta bir tuhaflık yok tabi, hatta uzun bir süreçte olumlu bir iş çıkacakmış gibi bir izlenim de yaratıyor.

Peki ama MEB’in yürüttüğü çalışmaların dayanağı nedir?

Milli Eğitim Bakanlığı da diğer tüm bakanlıklar gibi T.c devletinin içerisinde yer alan, kararlarını bağımsız olarak değil, devletin iç-dış politikalarına bağlı olarak sürdüren bir mekanizmadır. Hatta devlet için bir önemi de bugünün çocuklarını devletin resmi ideolojisine uygun şekilde “eğiterek” yarının toplumunu oluşturmasıdır.

Hal böyleyken travma meselesine geri dönelim.
Çocuklarda, hatta toplumdaki her bir bireyde travmayı yaratan nedir?

Cevap açık, sorunların kaynağı neyse söz konusu psikolojik travmaların yaşanmasında da, oranlarının artışında da sebep odur. Yani yaşadığımız sistemdir.

Örneğin, göç sürecinin bireyde yarattığı travmayı yok saymamak gerekirse de saldırı ve tehdit altında, yoksulluğa terk edilerek yaşadığı yerden koparılıp tamamen başka bir coğrafyada, kültürde yaşamak zorunda bırakılan bir insanda travma hiç yoktan var olmamıştır, bunu da unutmamak gerekir.

“Cinsel İstismar Travması” başlığına da bu şekilde bakarsak, ortaya çıkan fatura kabardıkça kabarıyor. Devletin el ele kol kola verdiği Ensar Vakfı’nda çocukların tecavüze uğramasının üzerinden çok geçmedi. Yıllarca devlet tarafından desteklenen vakıftaki “hoca”ların çocuklara uyguladığı cinsel şiddetin saklandığını biliyoruz, devletin din anlayışıyla örtüşen tarikatlarda yaşananlar da ortada, e daha örnek vermeye gerek yoksa bile çocuklara yönelik cinsel şiddet davalarında çıkmış olan “rızası vardır” kararları da aklımızda. Üstelik şimdi “Cinsel İstismara Af Yasa Tasarısı” da gündem edilmeye çalışılıyor… Devlet iktidarı çocuklara uygulanan cinsel şiddeti böyle meşru görüyorken, hatta bunun faillerini serbest bırakmaya çalışıyorken MEB’e düşen de çocukların yaşadığı psikolojik travmayı aşmak mı oluyor?

İşte bir başka travma da bu, hepimizin akıl sınırlarını zorlayan, sorunun kaynağını bulmamızı engelleyen bir travma. Bir yanda travmayı yaratan, diğer yanda travmayı çözermişçesine projeler üreten üstelik bu projeyi bile kendi anlayışının dışına çıkarak yapamayıp eline yüzüne bulaştıran bir sistem…

Kaynak: Anarşist Kadınlar