ABD, 2020 yılına girer girmez bütün dünyanın gündemine oturan bir saldırı gerçekleştirerek İran’ın Ortadoğu’daki politikasını belirleyen en önemli komutanını öldürdü. Kasım Süleymani, uzun yıllardır İran’ın dış politikasında özellikle askeri anlamda en önemli kişisiydi. Ancak önemi muhtemelen bundan sonra çok daha iyi anlaşılacaktır. Çünkü bizzat kendisinin İran-Irak savaşından beri kurduğu ilişkiler onun kariyerini belirlemiş ve bu ilişkiler Süleymani’yi oldukça istisnai bir konuma getirmiştir.
İran’ın “Efsanesi”: Kasım Süleymani
Kasım Süleymani, hakkında birçok efsane olan bir isim. İran’ın dini lideri Ali Hamaney’in zamanında Süleymani’yi “Cephede defalarca şehit olduğu halde hâlâ yaşayan bir devrim şehidi” olarak tanımlamasından da görüleceği üzere birçok defa hakkında öldü söylentileri çıkarıldı. Bundan 40 sene önce cephede bizzat yer aldığı gibi ölümünden öncesine kadar da cephelerde yer aldığı fotoğrafları çıktı. Ancak sadece cephelerde yer alan bir isim değil Süleymani. Süleymani’yi daha önemli hale getiren örgütlenmedeki “başarı”sıydı. Öyle ki Irak eski Cumhurbaşkanı Celal Talabani’ye attığı ve Talabani’nin de dönemin ABD’nin Irak’taki en önemli ismi General David Petraeus’a gösterdiği mesajda kendisini şöyle tarif ederken haklıydı: “Benim adım Kasım Süleymani. Şunu bilmelisin ki İran’ın Irak, Lübnan, Gazze ve Afganistan politikalarını ben kontrol ederim.”
ABD’nin ne kadar önemli ve etkili bir hamle gerçekleştirdiği açık. Çünkü yukarıda sayılan devlet isimlerine başta Suriye olmak birkaç devletin daha isminin eklendiğini rahatça söyleyebiliriz. Asıl önemli olansa bundan sonra ne olacağı.
3. Dünya Savaşı mı?
Devletler milyonlarca ezilenin hayatını hiçe saydığı savaşları çıkarmaya hazırlanırken “Ortadoğu uzmanları” da son gelişmelerden kimin daha karlı çıktığını belirlemeye çalışıyor. ABD mi yoksa İran mı? ABD artık Irak’ta pozisyonunu mu kaybediyor? Trump bu hamleyle azlinin mi önüne geçmeye çalışıyor? İran artık Irak’ta daha fazla mı söz sahibi olacak? Sorular birbirini kovalıyor.
Sosyal medyada da durum farklı değildi. Süleymani’nin öldürülmesinden sonra sosyal medyada en çok konuşulan konulardan biri 3. Dünya Savaşı oldu. Herkes, İran’ın bu saldırıya karşı vereceği cevabı beklemeye başladı. İran’ın cevap vereceği kesindi ama rengi ne olacaktı ve bu cevap 3. Dünya Savaşı’nı başlatır mıydı? Yoksa Ortadoğu’da kartlar yeniden ve yeniden mi dağıtılırdı?
İran, makul koşullarda kendisinden beklenen cevabı verdi. ABD’nin Süleymani’yi öldürdüğü operasyonu gerçekleştirdiği Irak’taki üsse füze saldırılarında bulundu. İran, 80 ABD’li askerin öldürüldüğünü hatta daha fazlasının da öldürülebilecekken bunu yapmadıklarını iddia ederken ABD, yaralanan askerlerinin dahi olmadığını açıkladı. İran, füze saldırılarını bekleneceği üzere uluslararası hukuktaki meşru müdafaa hakkına dayandırdı. Bu açıklamanın devletlerarası siyasette kabul edilebilir bir açıklama olduğu, saldırılardan sonra ABD’nin düzenlediği basın toplantısından da rahatça anlaşılabilecektir. ABD Başkanı Trump, arkasına generalleri alarak bu saldırılara karşı olarak askeri bir girişimin değil ekonomisi zaten ambargo altında olan ve ezilenlerin iyiden iyiye ezildiği İran’a yönelik ekonomik yaptırımların artacağını açıkladı.
Süleymani’nin öldürülmesinden sonra beklenen savaş başlamamıştı. Ancak sonrasında yeni gelişmeler yaşandı.
Bu gelişmelerden en önemlisi nükleer silah yapma uğraşı içerisindeki İran’ın, sivilleri taşıyan yolcu uçağını ABD’nin misilleme yapacağından korkarak “yanlışlıkla” vurması oldu. İran, başta bunu ABD’nin bir yalanı olarak yaftalarken daha sonra uçağı “yanlışlıkla” vurduklarını kabul etmek zorunda kaldı. Kasım Süleymani’nin cenazesi sırasında yaşanan izdihamda da onlarca kişi yaşamını yitirdi. Yani savaş başlamadan birçok ölüm haberi gelmeye başladı.
İran, Avrupa’yı da Karşısına Almaya Başlıyor
İran, kamuoyunu mobilize etmek için Batı karşıtlığı yaparken özellikle seçici davranıyor ve çıkar ilişkileri olan Avrupa devletlerini bu söylemlerin dışında bırakıyordu. Ancak İngiltere, Fransa ve Almanya, İran’ın nükleer anlaşmadan kaynaklanan yükümlülüklerini yerine getirmediği gerekçesiyle, 2015 tarihli nükleer anlaşmanın maddeleri yer arasında alan İhtilaf Çözüm Mekanizması‘nı işletme kararı aldı. Sorun bu mekanizmada çözülemezse konunun Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi’ne taşınması ve İran’a yönelik yaptırım kararlarının alınma ihtimali doğabilir. Bu gelişmelerin üzerine İran, artık Batı karşıtı söylemlerinde Avrupa devletlerini de ayırmamaya başladı. İran Cumhurbaşkanı Ruhani, “Bugün Amerikan askerleri güvende değil. Yarın Avrupa askerleri de güvende olmayabilir. Gelin, nükleer anlaşmaya geri dönelim.” demişti.
Gelişmeler İran açısından pek iyi değil. İsviçre, Davos Zirvesi olarak bilinen 50. Dünya Ekonomik Forumu’na İran Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif’in katılımını iptal etti. Cevad Zarif de aynı gün gerçekleştirdiği açıklamada eğer nükleer anlaşma BM’nin önüne giderse İran’ın, anlaşmadan çekileceğini açıkladı. İran’da yöneticiler dış politikada zor durumda olduğu gibi “içeride” de büyük bir ayaklanma korkusu yaşıyor. İran’da insanlar geçtiğimiz aylarda ekonominin içinde olduğu durum nedeniyle birçok büyük eylem gerçekleştirdi.
Doğu Cephesinde Yeni Bir Şey Yok
ABD, Ortadoğu’da çeşitli devletlerle işbirliğini sürdürerek politikalarını uygulamaya devam ediyor. İran da ABD kadar üst düzeyde olmasa da aynı yolu izlemeye devam ediyor. Zaman zaman güç gösterileriyle çeşitli suikastlar ve büyük tehditler devam ediyor. İsrail ve Suudi Arabistan gibi devletler fırsattan yararlanmaya çalışıyor. Filler tepişirken çimler yani ezilenler ezilmeye devam ediyor. Sonuç olarak diyebiliriz ki Doğu cephesinde yeni bir şey yok. Ancak çok büyük ateşlerin başlaması küçük kıvılcımlara baksa da 1. Dünya Savaşı’nın çıkışına neden olduğu ileri sürülen Avusturya-Macaristan İmparatorluğu Veliahtı Franz Ferdinand, 28 Haziran 1914’te öldürüldüğünü ancak savaşın bundan 1 ay sonra 28 Temmuz 1914’te başladığını düşününce kıvılcımların alev almasının da uzun sürdüğünü akılda tutmakta fayda var.
Savaşların çıkmasında Kasım Süleymani’nin öldürülmesi gibi büyük olayların etkisinin büyük olduğu açık. İran gibi dış politikada aktif olmaya çalışan bir devletin içerisinde olacağı bir savaşın, küçük bir bölgeyle sınırlı kalması imkansıza yakın. Bize yansıyan gelişmeler de “büyük devletlerin” 20. yüzyıldaki savaşlarda milyonlarca insanın yaşamını yitirdiğini kolayca unuttuğunu gösteriyor.