İktidar, kötülüğün örgütlenmesidir. İktidar, kendisinden başka örgütlü bir güç istemez. Çünkü kontrolü altında olmayan bir güç varsa iktidarını kaybetme korkusuyla kendisini tehdit altında hisseder. Bu yüzden iktidar, bırakalım kendisine karşı doğrudan mücadele eden örgütlenmeleri, tehdit olarak gördüğü en küçük örgütlülüğü bile sona erdirmeye çalışır. Bunun en son örneğini AKP’nin başta barolar olmak üzere meslek örgütlerine yönelik saldırısında görüyoruz.
Yıllar içinde özellikle Taksim İsyanı’ndan sonra AKP, iktidarını kaybetme korkusuyla toplum üzerindeki kontrol mekanizmalarını arttırmaya çalıştı. Devrimciler zaten her zaman iktidarın hedefi altındaydı ve hedefi altında olmaya devam ediyor. Ama AKP sadece devrimcileri değil en küçük toplumsal muhalefeti bile bastırmaya çalıştı. Örneğin muhalif gazetecileri yazdıkları gazetelerden attıran AKP, uyguladığı ekonomik baskılar sonucu gazeteleri de satın almaya başladı. Kendi medyasını oluşturabilmek için gereken parayı kimi patronlara ihale vererek bir havuzda topladı. AKP bunun için şirketlerin yaşadığımız toprakları istedikleri gibi sömürmelerinin önünü açtı. Biz ezilenleri sadece işimizle, ekmeğimizle değil her alanda sıkıntıya sokmaya çalıştı.
Geçtiğimiz yıllarda Kürt Özgürlük Hareketi’nin AKP iktidarının mecliste tek başına çoğunluğu ele geçirmesini engellemesiyle birlikte, AKP yaşadığımız topraklarda var olan savaşı arttırmaktan bir an bile geri durmadı. Başlattığı savaşın ardından önemli Kürt siyasetçileri hapsetti. Hapsetmeye devam ediyor. Terörist ve vatan hainleri lafları iktidarın ağzından bir an bile düşmüyor. Kendisine karşı çıkan herkes artık AKP için birer terörist. Ve herkes her an hapse yollanabilir.
Olağanüstü hal bahane gösterilerek sadece iktidarı ele geçirme yarışı içinde olduğu örgütlenmeleri değil yaşadığımız topraklarda örgütlü bir şekilde mücadeleyi sürdüren pek çok örgütlenmeyi kapattı ve herkesi terörist diye ölüme mahkûm etmeye çalıştı. Bunlara karşı çıkan örgütlü güçlerse tüm baskılara rağmen var olmaya devam etti.
Bu süreçte kendisine karşı çıkanlar arasında meslek örgütleri de vardı. Şimdi başta barolar olmak üzere sıra meslek örgütlerine geldi. Çünkü AKP iktidarı, karşısında kendisine çıkan hemen hemen hiçbir örgütlenmeyi görmek istemiyor. AKP’ye mevcut barolar birliği başkanını yanına çekmek yetmiyor. AKP, yarın karşısına muhalif bir barolar birliği başkanı çıkarabilir diye baroların yapısını değiştirmeye çalışıyor. Çünkü kötülüğün bir örgütlenmesi olarak iktidar her an koltuğunu kaybetmeye korkusu yaşıyor. İktidarı kaybetme korkusu büyüdükçe baskılar da büyüyor. Bu yüzden yıllardan beri faaliyetlerini engellemeye çalıştığı devrimci avukatlardan sonra kendisine karşı muhalif bir güç odağı olan barolar iktidarın hedefi oluyor. Kendilerine yönelik bir tehdit olmadıkça eyleme geçmeyen barolar şimdi adalet diyerek iktidara karşı direnişte.
Sivas Katliamı’nın yıldönümü yaşadığımız şu günlerde devletin adaletsizlik demek olduğunu adalet diye eylemler gerçekleştiren barolara saldırmasından da bir kez daha anlıyoruz. Bundan 27 yıl önce 2 Temmuz 1993’te Sivas’ta Pir Sultan Abdal Şenlikleri için bir araya gelen Aleviler ve şenlikler için şehre davet edilen sanatçılar, planlı bir şekilde katledilmişti. Gerçekleştirilen saldırılar sonucu bir otel binasına sığınmak zorunda bırakılan onlarca insan, kolluk kuvvetlerinin gözetimi altında diri diri yanarak yaşamını yitirdi ve birçok insan yaralandı. Katliama binlerce insan katılmasına rağmen, katliamdan sonra göstermelik mahkemelerde şova dönüşen yargılamalar yapıldı. Sivas’ta diri diri yakanlar, 27 yıl boyunca katliamcı devletin hukukuyla korundular. Katliamın faillerinin avukatlarından bazıları daha sonra şu an iktidarda olan AKP’nin kurucu kadrosunda yer aldı. 27 yıl önce 33 kişiyi diri diri yakanlar “zamanaşımıyla” aklandılar. Sivas Katliamı bir kez daha gösterdi ki devlet, adaletsizliktir. Devletin adaleti Sivas’tır.
Bu örgütlü kötülüğe karşı biz ezilenler de hayatta kalmak için, hayatımızı savunmak için, geleceğimiz için ancak örgütlü bir şekilde mücadele edebiliriz. Özgürlüğümüz için örgütlenmekten başka hiçbir seçeneğimiz yok.
*Bu yazı, Yunanistan’da yayınlanan anarşist gazete “Toprak ve Özgürlük“ün yeni sayısında yayınlanmıştır.