Güney Kafkasya’da Ermenistan ve Azerbaycan arasında geçtiğimiz Temmuz ayında tekrar başlayan, “birilerinin” kah tansiyonun artması nedeniyle ellerini ovuşturduğu, kah arkadan itekleyerek bizzat yükselttiği gerilim savaşın eşiğine gelmiş görünüyor. Dağlık Karabağ’da yaşanan çatışmalar sonrası iki taraf karşılıklı olarak “kısmi savaş hali ve seferberlik” ilan etti.
Dün sabahki çatışmaların adresi olan Dağlık Karabağ bölgesinde 30 yılı aşkın bir zamandır yaşanan ve halkları birbirine düşman eden sorun aslında SSCB dönemi bakiyesi. Nüfus anlamında Ermenilerin çoğunlukta olduğu Dağlık Karabağ ya da Ermenice adıyla Artsakh, SSCB döneminde Sovyet Azerbaycan’da özerk bir cumhuriyet olarak tanındı, ancak bölgedeki sorunlar Moskova’nın “demir yumruğu sayesinde” ancak halının altına süpürülebildi. Nitekim SSCB’nin yıkılma emareleri gösterdiği 1988’de Karabağ Ermenilerinin, Karabağ’ın Sovyet Azerbaycan’dan Sovyet Ermenistan’a devredilmesini talep etmesiyle gerilim tekrar su yüzüne çıktı.
Geçtiğimiz Temmuz ayında Ermenistan ve Azerbaycan arasında, tartışmalı bölgeler Nahçıvan ya da Dağlık Karabağ’da değil, Tovuz (Az.) /Tavuş (Erm.) bölgesinde iki devleti ayıran sınırlarda yaşanan çatışmalar, 2-6 Nisan 2016’daki “Dört Gün savaşı” sonrası ilk ciddi sıcak temastı. 12 Temmuz’da başlayan çatışmalarda her iki taraf birbirini ilk saldırıyı başlatmakla suçlarken, sıcak temasın 18 Temmuz’a dek yer yer sürdüğü bölgedeki gerilimin “sözde de olsa” düşmesi için Rusya, ABD, İran ve BM “itidal” çağrısı yaptı. Bir müstesna hariç!
Dış politikasını, şahsına münhasır bir fetihçi anlayışla militarize eden Ankara, derhal devreye girerek “iki devlet bir millet” mottosu eşliğinde kendisinden beklendiği üzere, itidal çağrısı yapmak yerine bizzat Savunma Bakanı Hulusi Akar aracılığıyla“Bu açtıkları kumpasın altında kalacak ve yaptıklarının hesabını ödeyecekler” tehditleri savurdu. Aynı günlerde Azerbaycan Savunma Bakan Yardımcısı ve Hava Kuvvetleri Komutanı Ankara’da ağırlandı. Bir süre sonra da iki devletin kara ve hava kuvvetlerinin, aralarında Nahçıvan’ın da olduğu 5 farklı bölgede 12 gün sürecek bir tatbikat yapacakları duyuruldu.
Azerbaycan ve Ermenistan arasında dün sabah erken saatlerde Dağlık Karabağ’da başlayan çatışmalardan birkaç gün önce gündeme gelen ve Suriye’den Azerbaycan’a cihatçı çetelerin sevk edildiği iddialarını da Ankara’nın, Libya’dan aşina olduğumuz, cihatçı mobilizasyonundaki “mahareti” ve söz konusu gerilimi yükseltme konusundaki “motivasyonu” ile birlikte düşünmek gerek. Bu “motivasyonun” askeri ve mali ayağında da henüz 16 Temmuz’daki çatışmalar ortada yokken devlet güdümlü “medyada” Haziran ayında “Azerbaycan ordusu Türk silahlarıyla güçlenecek” başlıklı haberlerin ve 200 milyon liralık mali yardımın olduğunun altı çizilmeli.
Dağlık Karabağ’dan iki gündür gelen çatışma ve karşılıklı “seferberlik haberleri, TC’nin “her an şaha kalkmaya hazır” savaş çığırtkanlarını da tetikleyerek “Erivan’ın merkezine bomba düşmesi” temennileri ve Kafkas İslam Ordusu’nun kurulması “taleplerini” getirdi. Devletin en tepesindeki isim olan Cumhurbaşkanı Erdoğan ise, Ermenistan’ı bölgede barışın önündeki en büyük tehdit olarak nitelendiren bir açıklama yaptı.
Meis’ten tornistan yapan Oruç Reis, “vatan” denilip, müzakere masasına konulan Mavi Vatan, Libya ve Suriye’de girilen çıkmaz sokaklardan ve sessiz sedasız gündemin üst raflarından indirilen bu “fetih hayallerinden” sonra, Azerbaycan-Ermenistan gerilimi, -bu topraklardaki kadim Ermeni düşmanlığı da düşünüldüğünde- devlet iktidarı için iç politikada, kullanışlı bir “milli dava” ya da beka meselesi” argümanına dönüşebilir. Kaldı ki, son HDP operasyonu,Sakarya’daki ırkçı saldırı ve Van’da helikopterden atılan köylüler ve gittikçe artan ırkçı saldırılar iktidara şovenist politikalarını hayata geçirmede uygun bir zemin sunuyor. Bu ve benzeri “milli davalarda” ivedilikle iktidarın arkasında hizalanan “muhalefetin” geçmişteki benzer pratiklerini de düşündüğümüzde bu “zeminin” güçlenebileceği söylenebilir.
Ancak iktidar açısından mesele, Azerbaycan-Ermenistan geriliminden devşirilecek gündemin, kendisini dayatan ve bir hafta gibi bir süreye sığan, dövizdeki artışa bağlı yükselen ekonomik kriz, Korona Krizi nedeniyle iflas eden sağlık politikaları, sanalda çöken, ancak reelde çöktüğü çoktandır aşikar olan eğitim sistemi gibi diğer gündemler karşısında ne kadar dayanıklı olacağı ile ilgili.
Emrah Tekin