Amerika’da TC Konsolosluğu Önünde Kadına Şiddete Karşı Eylem

Metropolitan Anarşist Koordinasyon Konseyi (MACC), Amerikan Kürt Derneği ve Rojava Acil Durum Konseyi ile birlikte, 14 Ekim’de New York’taki TC konsolosluğunun önünde kadına yönelik artan şiddet ortamında, kadınlara ve queer bireylere destek için ve Ankara’nın İstanbul Sözleşmesi’nden çıkmasına karşı eylem gerçekleştirdi.

Eylemde yapılan açıklamayı Meydan Gazetesi olarak yayınlıyoruz.

Türkiye’nin Cinsiyete Dayalı Şiddet Uygulamalarına Son Verin!

Türkiye’de Kadın Cinayetlerini Durdurun!

Türkiye’nin cinsiyete dayalı şiddete karşı bağlayıcılığı bulunan İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesine karşı çıkıyoruz. Kadına yönelik dünya çapında yükselen şiddetin ve TC hükümetinin komşularına ve yurtiçindeki ve yurtdışındaki Kürt hareketine karşı otoriterliğini protesto ediyoruz, ki bu doğrudan, cinsiyete dayalı baskıyla ve kadın cinayetleriyle bağlantılı. İşte TC’nin gerçekleri: Cinsiyete dayalı şiddet Türkiye’nin her yerinde.

  • Kadına yönelik şiddet Türkiye’de derinden kök salmış yaygın bir sorun. 2009’daki bir çalışmaya göre 15-60 yaşındaki kadınların %42’si evli oldukları erkekler ya da sevgilileri tarafından psikolojik ya da cinsel şiddete maruz kalıyor. Bu sorun her yıl daha da kötüye gidiyor: 2019’da 474 kadın erkek arkadaşları ya da akrabaları tarafından katledildi. Yıldan yıla artış gösteren oranlar geçtiğimiz on yılın en yüksek oranı. Bu şiddet oranı Korona Krizi’nin yarattığı karantina koşullarında daha da arttı.

Reformlara Mizojinik (kadın düşmanı) ve homofobik karşı duruş:

  • Erdoğan’ın iktidar partisi AKP, çoğunlukla bu sorunu görmezden geliyor. Cinsiyete dayalı şiddetle suçlanan erkeklerin çoğu dindar olmaları ya da tutkuyla hareket etmeleri ya da mahkemede iyi giyinmiş olmalarından dolayı serbest bırakılıyor. Çocukların evlendirilmesini sağlamak için yasayı değiştirdiler, cinsel saldırganların, tecavüzcülerin nasıl affedileceğine dair planlar yapıyor ve aile içi şiddet bile olsa, boşanmaların önüne geçmeye çalışıyorlar.
  • İstanbul Sözleşmesi kadınlar ve queer bireyler için koruma sağlıyor. İstanbul Sözleşmesi uluslararası anlamda aile içi şiddet ve cinsiyete dayalı suçlarda bağlayıcılığı bulunan bir anlaşma, taciz, psikolojik şiddet, cinsel şiddet (tecavüz dahil), fiziksel şiddet, bir kişinin rızası olmadan yapılan cinsel nitelikteki tüm eylemler, zorla evlendirme, kadın sünneti, zorunlu kürtaj, zorunlu kısırlaştırma ve namus cinayetleri de buna dahil. Ayrıca imzacıların cinsiyete ya da cinsel kimliğe dayalı ayrımcılık yapmaktan kaçınması gerekiyor ve eğitim materyallerinin basmakalıp olmayan cinsiyet rollerini de kapsaması gerekiyor.

Türkiye’de Kürt Kadın Kimliğinin Silinişi ve Kadın Cinayetleri:

  • Pınar Gültekin Kuzey Kürdistan (Bakur) Bitlis’ten Kürt bir kadın. Bunun, Türkiye’deki feministler ve Türkiye’de kadına yönelik şiddet eylemlerinde Kürt kadınlarının kimliğini silmeye eğilimli ana akım milliyetçi medya tarafından tanınması çok önemli. Aynı günlerde, katledilen başka bir Kürt kadını daha var, Fatma Altınmakas. 6 çocuk annesi ve 7 aylık hamile. Evli olduğu erkek ve onun erkek kardeşi tarafından defalarca tecavüze uğradığını dile getirmesi üzerine, Muş’ta katledildi. Bununla birlikte hikayesi Pınar kadar öne çıkmadı çünkü belli ki kültürel olarak apaçık Kürt bir kadındı. Oysa Pınar başlangıçta Türkiyeli feminist kitleleri etrafında toplayabilmek için modern, batılı, Türk bir kadın olarak tasvir edildi. Aslında yakın zamanda Fatma’nın Türkçe konuşamadığı sadece Kürtçe konuştuğu için polise verdiği ifadenin reddedildiği ve nihayetinde eşi tarafından katledildiği açığa çıktı.
  • Kürt kadınlarının silinmesine ve hedef gösterilmesine yönelik bütün bunlar, yerel ve küresel olarak Kürt kadın öznesinde kurumsallaşmış ırk şiddeti sorusunu doğuruyor.

Buna, devletlerin ataerkil ordularının düşmanı olarak poz vermeye cesaret ettikleri için cinsel işkencenin, sistematik tecavüzün ve militan kadınları fahişe olarak tasvir eden propagandanın etrafında toplanan, ırkçılığın ve cinsiyetçiliğin iğrenç bir birleşiminin kullanıldığı, ağır devlet şiddetine maruz kalan silahlı Kürt kadınlarını da dahil etmek gerek. Bu, TC devletinin, gerilla kadınların ölü bedenlerini kadın dayanışmasına, kolonyalizm ve egemenliğe karşı direnişe karşı nekro-politik alanlar olarak kullandığını büyük ölçüde ortaya çıkarıyor. Ne yazık ki on yıllardır vahşice cinsel olarak katledilen Kürt kadınlar Türkiye ve dünya çapında yüzbinlerce kadının sahip olduğu “siyah/beyaz kadınların güçlendirme” kampanyasına katılma lüksüne sahip olacak kadar şanslı değillerdi.

  • Erdoğan’ın sözleşmeden çekilme tehdidinin ardından kadına karşı şiddette belirgin bir artış var. Dövülen ve eski sevgilisi tarafından boğularak katledilen Pınar Gültekin’den geriye kalanlar ormanlık bir alanda yakıldıktan sonra çöpe atılmış şekilde bulundu. Pınar’ın yaşamını yitirmesinden sonra düzinelerce kadın cinayeti yaşandı.
  • AKP, İstanbul Sözleşmesi’ne mizojinik ve homofobik ifadelerle karşı çıktı.
  • Bu yılın başlarında Recep Tayyip Erdoğan kadına yönelik şiddeti durdurmanın yolunun aile kurumunu güçlendirmekten geçtiğini söyledi. AKP Genel Başkan Yardımcısı Numan Kurtulmuş İstanbul sözleşmesinin çok yanlış olduğunu ve Türkiye toplumunda İstanbul Sözlemesi’nin “LGBT ile marjinal unsurların” eline geçtiği algısının oluştuğunu iddia etti
  • Sözleşmeyi eleştirenler kadını yasal olarak güçlendirmenin ailenin ahlaki birliğini tehdit edeceğini ve homoseksüelliği teşvik edeceğini iddia ediyor.

Uluslararası Bir Sorun:

TC’nin sözleşmeden çekilme tehdidi ataerkil otoriteyi ve kadına ve queer bireylere yönelik şiddeti yeniden güçlendirmeye yönelik uluslararası çabaların bir parçasıdır. Polonya’da milletvekilleri benzer şekilde çocuklara cinsiyet ve onun “ideolojik doğası” hakkında bir şeyler öğretme gerekliliğini öne sürerek anlaşmadan ayrılmak isteklerini belirtiler. Bu konu Hırvatistan ve Sırbistan’da da tartışılıyor.

American Kurdish Association / Emergency Committee for Rojava / Metropolitian Anarchist Coordinating Council