Sorular soralım kendimize, cevapları devrim olan.
Yaşamak ama nasıl yaşamak?
Her sabah 5’te uyanıp evden çıkmak, sıkış tepiş binmek bir otobüse; sıcakta terlemek, soğukta ıslanmak, geç kalmak. Biz hep geç kalırız; eve, işe zamansızlıktan geç kalırız. Geç kalmanın utancıyla fabrikanın, şirketin kapısında kalırız. Ödenmeyen faturalar tek tek kesilir. Kesmeye gelen de bizden biridir ama yine de “kesme” derken utanırız. Yolun olmadığı yerlere gece gizli gizli konmamışsak evlerimiz hep kiradır bizim. Kira demek bitmeyen, sonlanmayan demektir ve aksamadan ödenmez. Aksatıp ödeyemediğinde de utana utana konuşursun ev sahibiyle. Anne ya da babaysan evin ihtiyacını karşılayamazsın, utanırsın çocuklarından. İlkokula giden, gidemediği geziden utanır. Liseye giden, ayakkabısından eşofmanından. Üniversiteyi kazanamayan, dershanesizlikten; üniversiteli, yemekhane dışında yemek yiyememekten utanır. Kışın çamurlu ayakkabından, pantolonundan; yazın yapamadığın tatilden utanırsın.
Utanırsın çünkü duyguların, düşüncelerin vardır. Değerlerin vardır. Başkasının hakkını çalmazsın. Kıt kanaat yaşarken hakkını başkasıyla paylaşırsın. Değerleri olmayan utanmaz; çalmaktan, çırpmaktan, sömürmekten utanmaz. Sen utanırsın.
Utanmaktan utanma. Bu utanç bizi insan yapandır. İnsanı insan yapan. Biz insanca yaşarız değerlerimizle, yoksuluz diye vazgeçmeyiz. Ama yoksul da yaşanmaz. Kabullenmemek gerekir yoksulluğu. Kim kabullenir ki? Ya “böyle gelmiş böyle gider” deyip dizilerle, filmlerle, maçlarla, yarışmalarla dolu illüzyon bir dünyada yaşayan kabullenir yoksulluğu ya da cennete gitmek için allahın bir armağanı diye düşünen. Halbuki karşı konulması gereken bir şeydir yoksulluk. Adaletsizliktir, tutsaklıktır. Değişmesi, devrilmesi gereken bir şeydir. Devrim düşüncesini beğenelim ya da beğenmeyelim, istediğimiz budur: Her şeyin değişmesi. Yoksulluğumuzun, yoksunluğumuzun değişmesi; çoğunluğun fakir, azınlığın zengin oluşunun değişmesi; fakirlik, zenginlik gibi kavramların olmadığı bir dünyayı yaratacak değişiklik. Yani devrim. İşte bizim için yaşamak adalet ve özgürlük inancından vazgeçmemektir. Umutla yaşamaktır.
Umut ama nasıl bir umut?
Yaşadığımız bu dünya devletlerin, şirketlerin dünyasıdır. Ve biz bir şekilde yaşıyoruz bu dünyada. Yalancı bir umut mu sağlıyor bunu, anlamadığımız her şeye rağmen yaşamamızı? Yalancı umut, fakirken bir gün zengin olacağına inanmaktır. Zenginleşip mutlu olacağına inanmaktır. Bu umut, zenginlerin kazancına kazanç katmak için çalışmanı sağlar. “Ben de zengin olacağım.” derken hep fakir kalırsın, zenginler ise hep zengin. Yalancı umut, kazanman için bir başkasının kaybetmesini söyler sana. Ne sen kazanırsın ne de kazanmak için vurduğun kazanır, ikiniz de kaybedersiniz. Yalancı umut sadece kendini kurtarmaktır. Kendini kurtarırsan her şeyin değişeceğini sanmanı sağlar. Sen yalnızlaşırsın; yalnızlaştıkça seni şekillendirmek, sömürmek kolaylaşır. Yalancı umut, emekli olunca mutlu olacağını savunur. Gençliğin geçer, “keşke”lerle yaşlılığın geçer. Yalancı umudun her vaadi maddi değildir, manevi vaatleri de vardır. Tüm bunlarla yaşarken manevi olanları da kazanmak için yaşarsın. Şimdi için değil yaşamını yitirince kazanacağın cennet için. Bu da basittir. Kurallar vardır, kurallara uyarsan cenneti kazanırsın ve bu kurallar, kapitalizmle karşı karşıya gelmeyen kurallardır. Kim fakir kim zengin diye düşünmek gereksizdir. Hatta fakirliğin, cenneti kazanman için fırsattır. Allahın bir fırsatı. Yalancı umut, şimdiki dünyada zenginliği kazanmanın, sonraki dünyada cenneti kazanmanın umududur.
Gerçek umut bu yoksul yaşamını sorgulamakla başlar. Üretmek nedir? Tüketmek nedir? İhtiyaç nedir? Emir nedir? Komut nedir? Suç nedir? Ceza nedir? Kira nedir? Mal nedir? Mülk nedir? Benim nedir? Bencillik nedir? Rekabet nedir? Patron nedir? İşçi nedir? Sorgularken sorular bitmez. Adalet nedir? Özgürlük nedir? Gerçek umut, sora sora oluşacak farkındalıkla içinin içine sığmamasıyla sürer; içinde isyan hissedersin. Umut, bu sorgulamanın içinde kendi kendini bulmuştur. Her şeyi değiştirme isteğidir bu. Devrimin gerekliliğinin ve gerçekliğinin anlaşılmasıyla başlayan umut. İşte bu umuttan korkar kapitalizm. Bu umudu, yalancı umutlarla kafaları karıştırıp değersizleştirmeye çalışır. Devrim hepimiz için umut ama gerçek bir umut. Yalancı umutlar gibi geleceğin muammalarında değil şimdi şu anda burada başlayan şeydir.
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 54. sayısında yayımlanmıştır.