Meydan Gazetesi’nin bu sayısından itibaren başlattığımız yazı dizimizde anarşist kimliğini gizlemeden sanatsal faaliyet üreten sanat grupları/kolektifleri, ressamlar, şairler, müzisyenler, tiyatrocular, sinemacılar, romancılar, dansçılar, karikatüristler, fotoğrafçılar, mimarlar ve sanat tarihçileri yer alacak. Farklı farklı yerlerde sanatından ötürü bildiğimiz kimilerinin anarşist kimliğini öğreneceğiz, anarşist kimliğini bildiğimiz pek çoklarının ise sanatla kurduğu ilişkiyi öğrenmiş olacağız. İlk bölümü Akdeniz ülkelerinde ünü dünyanın geri kalanından biraz daha fazla olan söz yazarı ve şarkıcı Fabrizio de André’ye ayırdık.
İtalya’nın dünya anarşizmine olan katkısı yalnızca İtalya devletinin ve onun sömürgelerinin sınırlarıyla çevrili kalmamıştır. İtalyan devrimciler kültür alanından toplumsal mücadelelere dek hemen her yerde, ABD’den Mısır’a, Osmanlı’dan Güney Amerika’ya dek dünyanın dört bir yanında adaletsizliklere karşı isyanın, esarete karşı özgürlüğün sesi olmuşlardır. Bu özgürlük özleminin yarattığı kültür içerisinde büyüyen ve yaşamını inandığı ideallerle bezeyen Fabrizio de André ilk ismini anacağımız isim oldu bu yazı dizisi kapsamında.
Yaşamı
Fabrizio de André 18 Şubat 1940’ta kendisi gibi müzisyen babası Giuseppe De André ve Luisa Amerio’nun ikinci çocuğu olarak Cenova Pegli’de dünyaya gelir. 2. Dünya Savaşı yıllarında oradan oraya taşınarak geçen çocukluk yaşantısı sırasında 14 yaşındayken annesinin teşvikiyle gitar çalmaya başlayan Fabrizio, kısa sürede çeşitli yerel sahnelerde kendine yer edinmeye başlar. Gençlik yıllarında babasının Fransa’dan getirdiği kayıtlarla bir başka anarşist müzisyen olan George Brassens’ten etkilenen De André, kendini yetiştirmeye başlar. 19 yaşındayken İtalya Anarşist Federasyonu’na bağlı Carrara Anarşist Federasyonu’na katılması onun yaşantısını kökünden değiştirecektir. Politik yaşantısına ilişkin önemli bir dönüm noktası olan bu günlerden ölene kadar De André anarşist mücadele içerisinde yer almaya devam etmiştir.
Üniversite yıllarında Edebiyat, Tıp ve Hukuk Fakülteleri’nde dolaştıktan sonra müzisyen olarak yaşamını sürdürmeye karar verip bütün zamanını yaşamak istediği hayata adayan De André, çeşitli canlı müzik mekanlarında sahne almaya devam etmektedir. Ona dünya çapında bir ün kazandıran pek çok savaş karşıtı şarkıyı bu dönemde bestelemiştir. “La guerra di piero”, “Carlo Martello (Ritorna Dalla Battaglia Di Poitiers)” ve 1982 Lübnan Savaşı’na karşı yazdığı “Sidún” gibi savaş karşıtı şarkılar De André’nin çocukluğunda yaşadığı ve onun üzerinde yaşamını zorlaştırmasıyla kötü etkileri olan savaşlara karşı olan öfkesini politik duyarlılığıyla birleştirdiği eserler olarak karşımıza çıkmaktadır. De André savaş karşıtlığının yanında, yazdığı “taşlamalarla” Katolik Kilisesi’ne de adeta şarkılarıyla savaş açmıştır. Fabrizio’nun babası da devrimci mücadelenin aktif bir militanı olarak yıllarca faşizme karşı savaşmıştır. Antifaşist kimliğiyle polis baskısını sürekli üzerinde hisseden ailesiyle beraber pek çok kez yer değiştirmek zorunda kalmaları bu sebeple olmuştur.
Zamanla Cenova burjuvalarından biri haline gelen bir aileden gelmesine rağmen, bütün tevazusuyla anarşist düşünce ve harekete olan sempatisini genç yaşlardan beri gösteren De André, ilerleyen yıllarda da bu tutarlılıkta davranmaya devam edecektir.
Sanatı ve Politik Yaşantısı
Fabrizio De André, şarkılarında sisteme entegre olmayan insanları konu etmesiyle öne çıkmaktadır. Müzikal olarak aktif olduğu 40 yıla 13 stüdyo albümü ve pek çok konser çalışması sığdıran De André, “Sotto le ciglia chissà” isimli bir romanın da yazarı ve PFM olarak bilinen büyük progresif rock grubu Premiata Forneria Marconi ile ortak çalışmalara imza atan devrimci anarşist bir müzisyendir.
Sokakta yaşayan insanlardan, yoksullardan, translardan, göçmenlerden, zorunlu askerlerden, isyancılardan bahseden müzikleriyle De André her zaman ezilenlerin safında olmuştur. Onun özgürlükçü düşüncelere ve ezilenlere olan ilgisinin kaynakları daha önce de ismini andığımız, De André’nin birkaç şarkısını çevirip söylediği George Brassens’i keşfetmesine kadar geriye götürülebilir. De André’ye göre Brassens de bir anarşistti ve şarkıları toplumun zihnine kazındı. Brassens sadece onun için bir öğretmen değildi, nasıl şarkı söyleneceğini öğretmesinin yanı sıra bir düşünce ve eylem insanı olarak onu etkilemekteydi. Örneğin elma hırsızlarının kaçmasına nasıl destek olduğunu ona anlatan ve mülkiyeti sorgulatan Brassens olmuştu. Dayanışmanın, halkın bir arada yaşamasının, güçlü olanın değil ezilenin, aşağılananın safında olmak gerektiğini ona yine Brassens öğretmişti…
Pek çokları tarafından en politik albümü olarak kabul edilen “Storia di un impiegato” yani “Bir işçinin hikayesi” isimli albümünde yer alan “Canzone del Maggio” sözleriyle -tıpkı Albert Camus’nün “Düşüş”te yaptığına benzer bir şekilde- bütün umursamazlara, görmezden gelenlere ya da mücadeleye sırtını dönenlere seslenmektedir: “Bizim Mayıs günlerimiz/ sizi ürküttüyse de/ bakmaya korkunuzdan/ ağzınızı açamaz olduysanız/ alevler sizin arabanızı da/ sıyırıp geçtiyse/ beraatinize karar verilmiş olsa da/ farketmez her şeye dahilsiniz/ ne demişlerdi size/ önemli bir durum yok/ yakında iş başı yapılır/ bir iki öğrenci tutuklanır yine/ her şeyin aceleyle oynadığımız/ bir oyun olduğuna inansanız da/ fark etmez her şeye dahilsiniz.”
Le Nuvole’de yer alan Ottocento ise dünyaya ve mücadeleye bakış açısını aslında bir nevi özetler: “Bana zamanımızın şarkısını söyle/ altta kalanların/ kinini ve hoşnutsuzluğunu/ bizi ileri götüren/ bu motorun kokusunu/ duymak istemiyorum.”
Bu doğrudan referansların dışında konserler sırasında söylediği şarkıların bazılarında sözlerle oynayarak sözcükleri “anarşi/anarşizm” ile değiştirip dinleyicilerini şaşırtmayı da seven De André ayrıca yerel dillerin, kültürlerin korunmasına ve Roman halkının durumuna özel ilgi göstermiştir. 1984 yılında yayınladığı “Crêuza de mä” albümü baştan sona bir Cenova lehçesi olan Liguryanca söylenmiştir. Şarkı sözlerinde çokça yer verdiği Romanlar için ise De André bu halkın Nobel Barış Ödülü’nü hak ettiğini çünkü iki bin yıldır hiç savaşa neden olmadan Avrupa’yı gezdiklerini söylüyordu. Bir yoldaşının ona dair yazdığı yazıda bahsettiği gibi De André, “Romanların duyarlılığını mükemmel bir şekilde anladı”, onları aynı zamanda toplumsal sorunların sebebi olarak değil bu sorunlara rağmen büyük değerlerin taşıyıcıları olarak görüyordu.
Anarşist Örgütlerle Olan Dayanışma İlişkileri
Fabrizio De André anarşizmi sanatına ün kazandıracak “popülist” bir argüman olarak düşünmemiştir hiçbir zaman. Paolo Finzi’nin onun anısına, yoldaşı olarak kaleme aldığı kitapta da belirtildiği gibi De André’nin anarşist düşüncesi “ütopik bir özgürlüğe kayıtsız bir özlem değil, anarşizm teorisyenlerinin sağlam okumalarıyla desteklenen bir düşüncedir. Malatesta, Bakunin, Stirner ve diğer anarşist militanların eserlerini okuyarak politik ve sosyal bir yaklaşım olarak anarşizm düşüncesini geliştirmiş, benimsemiştir.”
Fabrizio De André muhalif kimliğini yansıttığı şarkılar dışında da onu İtalyan anarşizmi için önemli bir figür haline getiren sorumluluklu bir ilişki geliştirmiştir. Hayatı boyunca Şubat 1979’da ilk sayısını yayınlayan, aylık olarak yayımlanmakta olan ve hala yayın hayatına devam eden A Rivista Anarchica’nın destekçilerinden biri olmuştur.
Yoldaşları, onun anısına dergide yer verdiği yazılardan birinde “Fabrizio De André ile ilişkimiz çok yoğun ve gerçekten özeldi.” diyorlar. “A Rivista her zaman onun dergisi olmuştur, her gittiği yere cebinde katlayarak taşıdığı bir nüshasını götürür, konserleri sırasında görülen yerlere iliştirirdi.”
Bu dayanışma ilişkisinin en çok belirginleştiği yerlerden bir tanesi de kara kızıl bayraklar altında düzenlediği dayanışma konserleri olmuştur. İlki 1982’de Carrara’da olmak üzere 1991’de Napoli’de (“Umanità Nova” ve “A Rivista” ile dayanışmak için) ve 1975’te Rimini’de, 1976’da da Bolonya’da düzenlediği konserler pek çok insanın özgürlükçü fikirlerle tanışmasını sağlamıştır. Bu kayıtlardan bazılarını konser kaydı olarak yayınlayan De André konserlerinin çoğunu “İster Cenova’nın dar sokakları ister Sardunya’nın kırsal kesimlerinden olsun, her tür özgürlükçü çevreye olan ilgisi ve anarşist düşünceleri olduğunu bildiği insanlarla yapılan sohbetlere” teşekkür ederek sonlandırmıştır.
Fabrizio De André, yetiştiği ortam ve onun bir yansıması olan samimiyetiyle İtalyan anarşizminin saygı duyduğu bir isim olarak yaşamı boyunca mücadele etmiştir ve hala hatırlanmaya devam etmektedir.
Meltem Çuhadar
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 54. sayısında yayımlanmıştır.