Yaşamı boyunca anarşizm için mücadele eden devrimci anarşist Alexander Berkman tarafından 1928’de yazılan, daha önce farklı dillerde “Anarşizm Nedir?, Anarşizmin ABC’si, Anarşist Komünizm Nedir?” isimleriyle yayınlanmış ve bugüne dek Türkçe çevirisi yapılmamış olan kitabın 9. bölümünü sizlerle paylaşıyoruz. Paylaşılmış bütün bölümlere buradan ulaşabilirsiniz.
Ne yapılmalı?
Yoksulluk, baskı ve zorbalık nasıl ortadan kaldırılır? Kötülük, adaletsizlik, yolsuzluk nasıl yok edilir? Suç ve cinayete nasıl son verilir? Ücretli kölelik nasıl ortadan kalkar? Herkes için özgürlük ve mutluluk, neşe ve güneş ışığı nasıl temin edilir?
Kilise “Tanrı’ya dönün.” diye buyurur: “Dünyayı yalnızca bir Hristiyan hayatı kurtarabilir.”
Reformcu “Yeni bir yasa çıkaralım.” der: “İnsan, iyi olmaya mecbur edilmelidir.”
Politikacı “Bana oy verin!” der: “Çıkarlarınızı gözeteceğim.”
“Sendika” işçi arkadaşına tavsiyede bulunur: “Burası senin umudun.”
Sosyalist “Yalnızca sosyalizm kapitalizmi ve ücretli köleliği ortadan kaldırabilir.” diye ısrar eder.
Bir başkası “Ben bir Bolşevikim.” der: “Yalnızca proletarya diktatörlüğü işçileri özgürleştirecektir.”
Anarşist “Yöneticilerimiz ve efendilerimiz olduğu sürece köle olarak kalacağız.” diyor: “Yalnızca özgürlük bizi özgür kılabilir!”
Korumacılar1 ve Serbest Piyasacılar, Tek Vergiciler2, Fabiancılar, Tolstoycular ve Karşılıkçılar ve diğer toplumsal doktorlar, toplumun hastalıklarını iyileştirmek için kendi özel ilaçlarını reçete olarak veriyorlar. Kimin haklı olduğunu, gerçek çözümün ne olduğunu merak ediyor olabilirsin.
Bu reçetelerden birini –benimki de dahil- körü körüne kabul etmekten daha büyük bir hata yapamazsın. Yanlış yapacağından emin olabilirsin.
Doğru yolun ne olduğuna yalnızca kendi aklın ve deneyimin ile karar verebilirsin. Çeşitli önerileri incele ve kendi sağduyunla hangisinin en mantıklı ve pratik olduğunu belirle. Ancak o zaman kendin için, işçiler ve insanlık için neyin en iyisi olduğunu bilebilirsin.
Öyleyse farklı planlara bakalım.
Kilise sana yardım edebilir mi?
Belki bir Hristiyansın veya başka bir dinin üyesisin: Yahudi, Mormon, Müslüman, Budist vs…
Fark etmez. Bir insan neye isterse ona inanmakta özgür olmalıdır. Önemli olan dini inancının ne olduğu değil dinin yaşadığımız kötülükleri ortadan kaldırıp kaldırmayacağıdır.
Daha önce de söylediğim gibi, bu dünyada yaşayacak tek bir hayatımız var ve bundan en iyi şekilde yararlanmak istiyoruz. Öldükten sonra bize ne olacağını bilmiyoruz ve büyük ihtimalle asla bilemeyeceğiz. Bu yüzden buna kafa yormanın kimseye bir faydası yok.
Buradaki soru ölümle değil yaşamla ilgilidir. Bizim ilgilendiğimiz yaşamdır; seninle, benimle ve kendimiz gibi başkalarıyla. Dünya yaşamamız için daha iyi bir yer haline getirilebilir mi? Bilmek istediğimiz bu. Din bunu yapabilir mi?
Hristiyanlık yaklaşık 2.000 yaşında. Herhangi bir kötülüğü ortadan kaldırdı mı? Suçu ve cinayeti ortadan kaldırdı mı? Bizi yoksulluktan ve sefaletten, despotluk ve zorbalıktan kurtardı mı?
Dahası: Kilise, kayzerlerin ve kralların savaşlarının toplamından bile daha fazla acıya ve kan dökülmesine sebep oldu. Din, insanlığı karşıt inançlara böldü ve en kanlı savaşlar dini farklılıklar bahanesiyle yapıldı. Kilise fikirleri nedeniyle insanlara zulmetti, onları hapse attı ve öldürdü. Katolik Engizisyonu tüm dünyayı terörize etti, sözde kafirlere işkence yaptı ve onları diri diri yaktı. Diğer kiliseler de güce sahip olduklarında aynı şeyi yaptılar. İnsanları her zaman cehalet ve karanlıkta tutmak için köleleştirmeye ve sömürmeye çalıştılar. İnsanın zihnini geliştirmek, durumunu iyileştirmek için gösterdiği her türlü çabasını suç ilan ettiler. Bilimi lanetlediler ve bilgiye susamış insanları susturdular. Bugüne kadar kurumsallaşmış din, sözde Kurtarıcı’nın Yahuda’sıdır. O cinayeti ve savaşı, ücretli köleliği ve kapitalist soygunu onaylar; her zaman Nasıralı’yı (İsa) çarmıha geren “yasa ve düzen”i temsil eder.
Düşün: İsa bütün insanların kardeş olmasını, barış ve iyi niyet içinde yaşamasını istedi. Kilise ise eşitsizliği, halk kavgalarını ve savaşı destekliyor.
isa zenginleri, fakirlerin kanini emen engerekler ve onlara zulmeden zalimler olarak adlandırd. Kilise ise zenginlerin önünde eğilir ve servetine servet katar.
Nasıralı bir ahırda doğdu ve hayatı boyunca yoksul kaldı. Yeryüzündeki sözde temsilcileri ve sözcüleri ise şimdi saraylarda yaşıyor.
İsa uysallığı vaaz etti. Kilise Prensleri’yse kibirli ve cüzdanlarıyla gurur duyuyorlar.
Mesih “Çocuklara yaptıklarınızı bana yapmış sayılırsınız.” dedi. Kilise, küçük çocukları köleleştiren ve onları erkenden mezara götüren kapitalist sistemi destekliyor.
Nasıralı “Öldürmeyeceksin!” diye emretti. Kilise ise infazları ve savaşı onaylıyor.
Hristiyanlık, kayıt altına alınmış en büyük ikiyüzlülüktür. Ne Hristiyan milletler ne de Hristiyan bireyler İsa’nın hükümlerini uygulamazlar. İlk Hristiyanlar onu takip etti ve çarmıha gerildiler, kazığa bağlandılar ya da Roma arenasındaki vahşi hayvanların önüne atıldılar. Daha sonra Hristiyan Kilisesi iktidardakilerle uzlaştı; halka karşı zorbaların yanında yer alarak para ve nüfuz kazandı. Mesih’in kınadığı her şeyi onayladı, bu sayede kralların ve efendilerin iyi niyetini ve desteğini kazandı. Bugünün kralı, efendisi ve rahibi bir üçlüdür. İsa’yı her gün çarmıha geriyorlar; onu sözle yüceltiyorlar ve gümüş parçalar için ona ihanet ediyorlar. İsmini övüyorlar ve ruhunu öldürüyorlar.
Hristiyanlığın insanlığın en büyük uydurması ve utancı olduğu açıktır. Hristiyanlığın vaazının kendisi bir yalan olduğu için tam bir başarısızlıktır. Kiliseler vaaz ettiklerini uygulamazlar. Dahası, onlar sana uyamayacağını bildikleri bir müjdeyi vaaz ediyorlar; sana bunu yapma şansı vermeden senden “daha iyi bir insan” olmanı istiyorlar. Yani kiliseler seni “kötü” yapan koşulları savunurken “iyi” olmanı emrederler. Mevcut rejimden maddi olarak faydalanırlar ve finansal olarak onu sürdürmekle ilgilenirler. Katolik Kilisesi, Protestan, Anglikan, Hristiyan Bilimi, Mormon ve diğer mezhepler, günümüzde hepsi dünyanın en zengin örgütleri arasındadır. Sahip oldukları mallar, işçilerin kanını ve etini temsil ediyor. Etkileri, insanların nasıl kandırıldığının kanıtı oluyor. Din peygamberleri öldü ve unutuldu; geriye sadece kâr kaldı.
“Ama gerçekten Hristiyan bir yaşam sürecek olsaydık, dünya farklı olurdu.” diyorsun.
Haklısın dostum ama mevcut koşullarda Hristiyan bir hayat yaşayabilir misin? Kapitalizm böyle bir yaşam sürmene izin veriyor mu? Devlet bunu yapmana izin verecek mi? Kilise bile sana Hristiyan bir yaşam sürmen için bir şans verecek mi?
Sadece bir gün dene ve başına neler geleceğini gör.
Sabah evinden ayrılırken o gün Hristiyan olmaya karar ver ve sadece gerçeği söyle. Köşedeki polisin yanından geçerken, ona Mesih’i ve O’nun emirlerini hatırlat. Ona ‘düşmanını kendisi gibi sevmesini’ söyle, sopasını ve silahını atmaya ikna et.
Ve sokakta askerle karşılaştığında, İsa’nın “Öldürmeyeceksin!” dediğini ona anlat.
Dükkanında veya ofisinde patronuna gerçeği anlat. Nasıralı’nın uyarısını ona anlat. “Bütün dünyayı kazanmak için ruhunu ve onun kurtuluşunu kaybetmen sana ne kazandıracak?” Son ekmeğimizi fakirlerle paylaşmamızı emrettiğinden bahset çünkü o, zenginin cennete gitme şansının, devenin iğne deliğinden geçebilme ihtimalinden daha fazla olmadığını söyledi.
İyi Hristiyanların huzurunu bozmaktan mahkemeye getirildiğinde yargıca şunu hatırlat: “Yargılama ki yargılanmayasın!”
Aptal ya da deli ilan edileceksin. Seni bir tımarhaneye ya da hapishaneye kapatacaklar.
Artık gökyüzü pilotunun (Papa) sana Hristiyan yaşamını vaaz etmesinin nasıl bir ikiyüzlülük olduğunu görebilirsin. Kapitalizm ve devlet altında Hristiyan yaşamı sürmenin bir ‘devenin iğne deliğinden geçmesinden’ daha fazla ihtimali olmadığını senin kadar o da biliyor. Hristiyan gibi davranan tüm bu iyi insanlar, Hristiyan bir yaşam sürmen için sana herhangi bir fırsat vermeyen, uygulanamayacak şeyleri vaaz eden münafıklardır. Hayır, palavra ve yalan söylemeden, sahtekârlık ve hilekârlık olmadan, normal olarak düzgün ve dürüst bir hayat sürmene bile fırsat vermezler.
Nasıralı’nın emirleri takip edilseydi buranın yaşamak için farklı bir dünya olacağı doğrudur. O zaman ne cinayet ne de savaş olurdu; hile yapmak, yalan söylemek ve kar etmek olmazdı. Ne köle ne de efendi olurdu ve hepimiz kardeşler gibi barış ve uyum içinde yaşardık. Ne fakir ne de zengin, ne suç ne de hapishane olurdu ama kilisenin istediği bu değil. Anarşistlerin istediği şey bu ve bunu daha sonra tartışacağız.
Öyleyse dostum, Hristiyan Kilisesi’nden veya herhangi bir kiliseden bekleyeceğin hiçbir şey yok. Dünyadaki tüm ilerleme ve gelişmeler, kilisenin iradesine ve isteklerine aykırıdır. Dilediğin dine inanabilirsin ancak kiliseden toplumsal gelişme bekleyemezsin.
Şimdi reformcunun veya politikacının bize yardım edip edemeyeceğine bakalım.
1: Korumacılık veya himayecilik, ithal ürünlere koyulan gümrük vergileri, kısıtlayıcı kotalar ve çeşitli diğer hükûmet düzenlemeleri gibi yöntemler yoluyla ithal ve yerli ürünler/hizmetler arasındaki adil rekabeti sağlamak için devletler arasındaki ticareti kısıtlayan ekonomi politikasıdır.
2: Tek bir vergi olmasını destekleyenler. Şu ana kadar hiçbir yerde uygulanmamıştır.
Çev. Burak Aktaş