Gözümüzün içine baka baka bizimle dalga geçiyorlar. Boğazımızdan geçen kuru ekmeğe bile göz dikiyorlar. Koltuklarına kurulmuşlar, yemekten şişirdikleri karınlarıyla kahkahalar atıyorlar. Meclistekilerden bahsediyoruz, bizim seçimimizle mecliste olduğu iddia edilenlerden. Elmastan, pırlantadan, yat ve tekneden özel tüketim vergisi almayıp ezilenin boğazından geçen her lokmadan vergi alınmasına karar verenler, meclisteki vekiller artık boğazımızdan geçen kuru ekmeğe de göz dikiyor.
Yaşadığımız topraklarda asgari ücretli çalışan işçiler, 2 bin 324 lira 70 kuruşluk maaşı alabilmek adına vergi ve diğer kesintileri karşılayabilmek için 122 gün çalışmak zorunda kalıyor. Meclistekilerin tuzu kuru. Meclistekiler bizim artık üzerlerine alarm koyulan peyniri alırken ödediğimiz vergi kadar paraya meclis lokantasında üç öğün yemek yiyip ağızlarını temizlemeden ekmeğimize de göz dikiyor.
Mecliste 2021 yılının bütçe görüşmeleri sürüyor. Daha birkaç gün önce Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı Zehra Zümrüt Selçuk ülkede yoksulluğun olmadığını söyledi. Sorun yokmuş, refah varmış bakana göre. Bakan çıkıp “Yoksulluk, özellikle aşırı yoksulluk, uluslararası dokümanlarda da ifade edildiği gibi artık Türkiye için sorun olmaktan kalktı. Biz daha ziyade refahı paylaşmayı ve bu süreçteki acil durumlarda vatandaşlarımızın yanında olmayı hedefleyen bir sosyal yardımı önemsiyoruz.” diyebildi. Üstelik çıkıp bir de korona krizinde işsizlik sigortası fonundan işçiden çok patronların yararlandırılmasını savundu. Bakan Selçuk, bu fonun işçilere ait olmadığını ve sadece onlar tarafından kullanılamayacağını söyledi.
Bu sözler iktidarın her anını denetlediği medyada gündem dahi olmadı. Sadece sosyal medyada, hemen her konuda olduğu gibi, iki gün konuşuldu ve unutuldu. Aynı bakanın sorulan sorulara rağmen görmezden geldiği -bir eline iş, bir eline de aş yazarak- intihar eden bir insanın unutulduğu gibi.
Dün mecliste bunlarla yetinmediler. Yalan söylemekten geri durmayan vekiller dalga geçmeye de başladılar. İktidarı eleştiren Engin Altay’ın “Millet aç, herkesin midesine bir şey giriyor, kuru ekmek giriyor.” demesi üzerine iktidardaki partiye mensup bir vekil -anlaşılan durumu kabullenerek- “O zaman aç değiller” diyebildi. Muhalif vekil istediğini almıştı, hemen bunu söyleyen vekile dönüp bu sözlerin geçeceği tutanağı alacağını söyledi. Bunun üzerine bu sözleri sarf eden Şahin Tin kendisini savunarak “Bizi bilen bilir, bilmeyen de kendi gibi bilir.” dedi. Tin’in derdi, söylediği sözlerin sosyal medyada gündemleşme ihtimaliydi.
Onların derdi iktidar. Biri iktidardan düşmemek, diğeri onun koltuğuna oturabilmek için onu iktidardan indirmenin derdinde. Bizim derdimizse ekmeğimiz. İstediğimiz sadece gözlerini diktikleri kuru ekmek değil bizden çaldıkları. Birilerinin aç kaldığı, yoksul kaldığı için intihar etmesini değil herkesin sağlıklı bir şekilde yaşamlarını sürdürebilmesini istiyoruz ve istediğimizi alacağız. Onlar saraylarda, konaklarda sefahat içinde yaşarken biz bu düzeni kabul etmeyeceğiz. Bundan yıllar önce Kropotkin’in de dediği gibi; bizim görevimiz herkese ekmek bulmak, kimsenin aç kalmamasını sağlamak. “Ekmek! İlle de ekmek! Devrime ekmek gerek!” dedikten sonra Ekmeğin Fethi’nde şöyle söylemişti Kropotkin:
“Burjuvazinin görevi, devrim sırasında, yüce ilkeler, daha doğrusu yüce yalanlar üzerine düşünce üretmektir. Halkın göreviyse herkese ekmek bulmak, kimsenin aç kalmamasını sağlamaktır. Burjuvazi ve burjuvalaşmış işçiler, lakırdıhanelerinde, laklakhanelerinde büyük adam rolleri oynarlarken, ‘pratik kişiler’ yönetim biçimleri üzerine bitmez tükenmez yüksek düşünceler üretirlerken bizler, ‘ütopistler’, ekmek üzerine, bu olmazsa olmaz şey üzerine kafa yormalıyız.”
Evet ezilenler olarak bizim derdimiz herhangi birisinin koltuğu, iktidar falan değil. Bizim derdimiz herkesin boğazından ekmek, sıcak bir yemek geçmesi. Ezildiğimiz, ötelendiğimiz, katledildiğimiz, bir de bunların üstüne dalga geçildiğimiz bu topraklardan başlayarak özgür bir dünya yaratmak için mücadelemize devam edeceğiz.
Batuhan Çotur – Genç İşçi Derneği