Bugün itibariyle alınan “tedbirler” gereği iş alanlarımız yeniden kapatıldı. Lebaleb kongrelerin tamamlanmasının ardından ilk işleri, kolaylıkla vazgeçilebilecek iş kollarından birinde çalışan biz restoran, lokanta, kafe, bar işçilerini yine işsiz bırakmak oldu. Birçok işletmenin zaten kepenk indirdiği, birçoğunun ise günü kurtaramadığı iktidar tarafından gayet iyi biliniyorken bu yeni “tedbirlerin” tamamen siyasal olduğu ortada. Halk sağlığını sözde çok önemseyen iktidarın, kapalı salonlardaki kongrelerini ertelemek gibi basit önlemleri bile almaktan aciz olduğunu, bunun yerine milyonlarca insanı işinden etmekten geri durmayacağını bu yüzden öngörüyorduk. Talebimiz hiçbir zaman maddi bir destek olmadı, gölge etmeseler yeterdi belki…
Neyse ki restoran, lokanta, kafe gibi işletmelere bu süreçte paket servis yapabilme seçeneği lütfedildi. Bu lütufun ilk getirisi kuryelerin iş yükünün artması olacak. Halihazırda zaten hızlı olmaları istenen kuryelerden daha hızlı olmaları istenecek. Bu, daha çok baskı ve iş cinayeti demek oluyor. Zaten bu süreçte türlü zorluklarla iş bulmuş olan işçi, hem şanslı hem de şanssız mı saymalı kendini?
Nisan başında Kısa Çalışma Ödeneği’nin kaldırılması ile işçiye Ücretsiz İzin Ödeneği adı altında komik bir rakamı bile çok görenler, geçim sıkıntılarımızı elbette göz önüne almıyor. Ellerinde sıkı sıkıya tuttukları pandemi koşulları bahanesiyle sokaktaki kalabalık toplanmaları engelleyenler, iş kendi kapalı salon kongrelerine geldiğinde kalabalığı marifet sayıyor. Açlığın sayelerinde azaldığını savunanlar, yaşanan intiharları duymuyor. İşsizlere “iş beğenmiyor” diyenler, iktidar ve patron ortaklığıyla işçiyi Kod29 fişlemesiyle işsiz bırakmaktan söz etmiyor. Onların “yok” demesiyle koşullarımız bir anda değişmiyor tabi, işsizlik de açlık da yoksulluk da “var”. Ama kime? Yukarıda saydığımız iş yerlerinin Ramazan ayı boyunca kapalı olacağını sadece iki hafta öncesinden öğrenip muhtemelen bugün itibariyle işsiz kalan bizlere, yani milyonlara. İşsiz kaldık diye faturalar gelmeyecek, ev sahibi kira istemeyecek değil ya! Tek seçenek faturayı borçlanarak ödemek, kirayı bir sonraki aya ertelemek olacak. Şimdi işsizlik, yoksulluk, açlık yok mu gerçekten? Artık kimse buna inanmıyor.
İktidar, işsizliğin “yok” demekle yok olmadığını anlamış olacak ki her fırsatta koşullardan halkı sorumlu tutmaya başladı yine. Fahrettin Koca, “Vakaların artmasında sorumlu hepimiziz, 84 milyon!” diyerek işsizliğimizden, yoksulluğumuzdan, açlığımızdan da bizim sorumlu olduğumuzu söylüyor. Yaşamak için dip dibe çalışmak zorunda olan biz işçiler, sınavlara gitmek zorunda olan öğrenciler, toplu taşıma araçlarını kullanmak zorunda olanlar mıyız sorumlu? Yoksa… Gerisini sormaya bile gerek yok, vakaların artışından sorumlu olan iktidardır.
Pandemi sürecinin başından beri virüse yenik düşmeyenler, sisteme yenik düşecek; virüsün öğütemediği işçi kapitalizmle devletin arasında öğütülmüş olacak bu şekilde. Başında “Hayat eve sığar” naraları atanlar bile kendilerine inanmıyor. “Birlikte Başardık” tabelalarının yerini “Birlikte Başaracağız” tabelaları alırken “Yeni Normal” tanımının yeriniyse “Daha Yeni Normal” aldı. “Bitti, ha bitecek, yaza atlatırız…” gibi lafügüzaflar unutuldu.
Erdoğan bugün Kabine Toplantısı sonrası yaptığı açıklamada, nasıl olsa yine unutulacağını düşünerek bir itirafta bulundu: “Fabrikalarımız mal yetiştirmek için gece gündüz çalışıyor, taleplere yetişebilmek için sürekli yeni yatırımlar yapıyoruz.” Belki kendisi bile ne söylediğini unutacak ama her seferinde pandeminin faturasının kesildiği biz işçiler unutmayacağız. Kar uğruna değersizleştirilen yaşamlarımızın her gününde büyüyen kavgamız, yaptıklarının yanlarına kar kalmayacağını onlara da hatırlatacak.
Sergen Saka – Genç İşçi Derneği