Eduardo Galeano, Latin Amerika’nın Kesik Damarları‘nda, İspanyol sömürgecilerin Latin Amerika’nın altın ve gümüşünü nasıl talan ettiklerini şöyle anlatır:
“İspanyollar adeta büyülenmişlerdi. Tıpkı maymunlar gibi durup durup okşayarak elleriyle tartıyorlardı altını. Büyük sevinçlerini gösteren taşkın hareketlerle oturup kalkıyorlardı. Yürekleri gençleşmiş ve ışımıştı sanki. Delice arzu ettikleri şey besbelli ki buydu. Aç domuzlar gibi saldırıyorlardı altına. Kocaman bir altın top yaptılar orada ve geri kalan ne varsa, değerli olup olmadığına bakmaksızın ateşe verip yaktılar. Sonra da altını çubuklar haline getirdiler.”
Galeano, 600 yıl öncenin işgalcilerini anlatıyor. Burada anlatılan bir yağma, istila ve zor eylemi. Peki onu işgal yapan, denizaşırı yerlerden gelen zorbaların halkın yaşam alanına el koyması mı sadece? İşgalciler hep deniz aşırı, sınır ötesi yerlerden mi gelir?
Devlet varsa işgal vardır. Devlet, egemen olduğu her bir karış toprakta, kontrol ettiği her bir yaşamda işgalcidir. Sınır ötesi değildir işgal, sınır varsa işgal vardır. Devletlerin işgali yüzyıllardır biçim değiştirerek sürüyor.
Dün altın için Latin Amerika’yı yağmalayanlar, bugün bazalt ocağı için İkizdere’de karşımıza çıkıyor. Elimizde avucumuzda olana, taşımıza, toprağımıza göz koyan aç gözlü kapitalistler, sokağa çıkmayı yasakladıkları gün iş makinelerini vadiye sokuyor. Varoluşu gereği her zaman halkın karşısında olan devlet bir kez daha İkizdere’de halkın karşısına dikiliyor. Devlet mi demeliyiz? Cengiz Holding’e işgal ettiği dağı, taşı, doğayı hibe eden devlet değil mi?
Elbette Latin Amerika’da işgalcilere karşı çıkan ses, İkizdere’de de yankılandı. Patikalardan, dağlardan tırmana tırmana tırmana geldiler. “Bizi yenemezsiniz!” diye haykırdılar devletin suratına. Devlet mi demeliyiz? Halkın karşısına, şirketin yanına jandarmayı diken devlet değil mi?
Lojistik Merkez ve Liman Tesisi yapacaklarmış Rize’ye. Bunun için de deniz doldurulacakmış. İkizdere’den yağmalayacakları taşlarla dolduracaklarmış denizi. 16 milyon ton taş!
Rize’de 3-5 zenginin karı için yapılacak, halkın herhangi bir ihtiyacını karşılamayacak bir tesis için 16 milyon ton taş çalınacak. İkizdere’de tek dikili ağaç bırakmayacaklar; yazları çöle dönecek, kışları çamura batacak. Rize’de deniz bir yıl sonra geri gelecek betonun işgal ettiği sahile. Rize’yi sel alacak. Sular halkları yutacak. Sonra “doğal afet” diyecekler adına.
Artık Karadeniz’in de damarları kesik. Şirket, devlet, jandarma, mahkeme, bilirkişi el birliğiyle kestiler Karadeniz’in damarlarını. Dağlardan akacak su, sularla dolacak vadi bırakmadılar. İkizdere köylülerinin çayına, suyuna, canına kastediyorlar şimdi. Bir tane patron için, 3 kuruş para uğruna yağmalıyorlar Karadeniz’i.
Ama Karadeniz’in suyunu bitirmeye hiçbirinizin gücü yetmez. Biz, patika yollardan, çay tarlalarından gelenler; adına iş dediğiniz yağma makinalarına, jandarma jopuna, Rize Valisi’ne, Cengiz Holding’e ne pahasına olursa olsun geçit vermeyeceğiz. Karadeniz isyancıdır, Karadeniz’in isyancı damarını kestirmeyeceğiz!
İsmail Xevali