Tunus’ta, Cumhurbaşkanı Kays Said’in başbakan Hişam el Meşişi’yi görevden alması, parlamentonun tüm yetkilerini 30 gün süreyle dondurması ve milletvekillerinin dokunulmazlığını askıya alması sonrası yaşanan gerilim sürüyor. Koalisyonun büyük ortağı, Müslüman Kardeşler (İhvan) bağlantılı An Nahda Partisi’nin lideri Raşid el Gannuşi, “darbe” olarak nitelendirdiği karar sonrası halkı sokağa çağırırken, 15 Temmuz benzeri bir karşı çıkışı örnek gösterdi.
Said’in görevden aldığı başbakan Hişam el-Meşişi, 16 Ocak’ta kabinesindeki 25 bakanlıktan 11’inde değişikliğe gittiğini açıklamış, Cumhurbaşkanı Kays Said ise kabine revizyonuna dait güvenoyu oturumundan bir gün önce değişikliğin anayasaya aykırı olduğunu, yeni bazı bakanların yolsuzluklar nedeniyle çıkar ilişkileri bulunduğunu savunarak kabine değişikliğine onay vermemişti. Said’in bu vetosu sonrası An Nahda, taraftarlarını sokağa çağırarak kararı protesto etmelerini istemişti. Ülkede yaşanan bu siyasi kriz, küresel kredi derecelendirme kuruluşu Moody’s tarafından Tunus’un kredi notunun da düşürülmesiyle, Korona Krizi nedeniyle ciddi bir mali daralma yaşayan ekonomiyi durma noktasına getirmişti. Cumhurbaşkanı Kays Said’in, Ankara başta olmak üzere kimi devletler tarafından “darbe” olarak nitelenen kararına, yıllardır devam eden geçim zorlukları, yolsuzluklar ve artan işsizlik gibi etkenlerin neden olduğu yorumları da yapılıyor.
Mısır’da Hüsnü Mübarek yönetiminin devrilmesi, Libya’da NATO saldırıları sonucu Muammer Kaddafi’nin öldürülmesi sonrası iç çatışmaların yaşanması, Suriye ve Yemen’de devletlerin ve cihatçı çetelerin dahil olduğu savaşlar, Şii nüfusun çoğunluğu oluşturduğu, ancak Suudi Arabistan güdümlü yönetimin iş başında olduğu Bahreyn’de ise Suud destekli “Yarımada Kalkanı” adı altında gerçekleştirilen operasyonla binlerce kişinin yaşamını yitirdiği katliamlar, Aralık 2010’da Tunus’ta fitili ateşlenen Arap Ayaklanmaları sırasında yaşananlardı. 17 Aralık 2010’da işporta tezgahına zabıtalar tarafından el konulan seyyar satıcı Muhammed Bouazizi’nin kendisini yakması sonrası başlayan eylemler, Tunus’u 1987’den beri yöneten Başbakan Zeynel Abidin Bin Ali’nin 14 Ocak 2011’de istifa etmesine yol açmıştı.
Bin Ali’nin istifası sonrası kurulan hükümette An Nahda, seküler eğilimli Cumhuriyet İçin Kongre ve Emek ve Özgürlük Bloku ile troika (üçlü) koalisyonu kurdu. Bu “siyasi uzlaşı” An Nahda lideri Raşid el Gannuşi’ye, insan hakları savunucusu kimliği ile bilinen ve o dönem cumhurbaşkanlığı görevini yürüten Munsif Mazruki ile birlikte Chatham House ödülünü getirdi. Ancak, Londra merkezli bu “düşünce ve ifade özgürlüğü savunucusu” kuruluşun ödülüne mazhar olan koalisyon, yolsuzluk, rüşvet, usulsüzlük gibi icraatlarının yanı sıra, An Nahda ile yaşanan “kısmi laiklik” tartışmaları nedeniyle bozuldu. 27 Ekim 2014’te yapılan seçimleri seküler Nida Tunus Partisi’ne kaybetmesine rağmen koalisyona giren An Nahda’nın lideri Gannuşi, 2016’da “Siyasal İslam‘ı bırakıp, demokratik İslam’a geçiyoruz” açıklaması yaptı. Ancak An Nahda’nın bu “uzlaşı” mesajlarına karşın, “kafirlikle” suçlanan bazı film gösterimlerinin protesto edilmesi, 2013’te iki seküler siyasetçi Şükri Belaid ile Muhammed Brahimi’nin suikaste uğraması ve 2015’te IŞİD bağlantılı Ensar el Şeria’nın gerçekleştirdiği ve 38 kişinin yaşamını yitirdiği plaj katliamı ile 19 kişinin yaşamını yitirdiği Bardo Müzesi baskını, merkezinde An Nahda’nın yer aldığı, dini temelli gerilimlerin sonuçları olarak yorumlanacaktı.
Tunus’ta yaşanan son gelişmeler, Ankara tarafından da yakından takip ediliyor. 2010’da Tunus’ta başlayan Arap Ayaklanmaları, Tunus’ta İhvan bağlantılı bir siyasi oluşumu iktidara ortak ederken, ikinci uğrağı olan Mısır’da 2012’de yine İhvan menşeli Mursi’yi iktidara taşımıştı. Arap Ayaklanmaları etkisiyle 2011’de Suriye’de başlayan protesto gösterileri Batı devletlerinin desteği ve Körfez monarşileriyle girilen ittifakla savaşa evrilirken bu mevcut tablo AKP’de, Tunus’tan Suriye’ye yayılan domino taşı etkisiyle bir “İhvan kuşağı” beklentisi doğurmuştu. Ancak söz konusu domino taşı etkisi, Temmuz 2013’ten itibaren tersine dönmeye başladı. 3 Temmuz 2013’te Mısır’da Mareşal Abdülfettah es Sisi’nin gerçekleştirdiği askeri darbe, İhvan’ın seçimler yoluyla iktidara gelmeyi savunan siyasi modelini, monarşik devlet yapıları önünde tehdit gören Suud ve Emirlikler (BAE) tarafından desteklendi. AKP’nin Suriye Savaşı’ndaki ortakları arasında çatırdamaya da yol açan bu destek, zamanla Körfez monarşilerinin Suriye’de rejim değişikliği fikrini de terk etmesi ile sonuçlandı. Tunus’ta yaşanan son gelişmeler ise, Kuzey Afrika’dan Suriye’ye yayılması beklenen “İhvan kuşağı” projesinin, Suriye, Mısır ve Libya’da ortaya çıkan tabloyla birlikte, başarısız bir biçimde sonuna gelindiğini gösteriyor.