66 Yıl önce bugün, 1955 Yılının 6 Eylül akşamı başlayıp, ertesi gün boyu süren, daha sonradan devlet destekli olduğu ortaya çıkan ve Rumlar başta olmak üzere, İstanbul’da ve İzmir’de yaşayan Rumlara ve Yunanlara yönelik ırkçı saldırılarda net sayıları hala belirlenemeyen 15 kişi yaşamını yitirmiş, 300 civarında kişi de yaralanmıştı.
Bu can kayıplarının yanı sıra, devlet tarafından provoke edilen ırkçı faşist gruplarca başta Rumlar olmak üzere, Ermeni, Yahudi ve Süryanilere ait evler, iş yerleri, mezarlıklar, ibadet yerleri yağmalanır ya da yakılırken 400 civarında, azınlık halklara mensup kadına tecavüz edildi, Hristiyan din adamları zorla sünnet edildi.5 Eylül günü 130 bin olan İstanbullu Rum nüfusu kısa sürede 2 bine düştü.
Devlet Destekli Provokasyonda Fitili Bir Yalan Haber Ateşliyor
1950’li yıllarda Türkiye Yunanistan arasında Kıbrıs Adası üzerinden başlayan gerilim,1955’den itibaren baş gösteren ekonomik sorunların gizlenmesi adına iktidardaki Demokrat Parti hükümeti tarafından, ırkçı-faşist kalabalıkları provoke etmek amacıyla kullanılmaya başlandı.
Aynı dönemlerde kurulan ve devlet tarafından da açıkça desteklenen Kıbrıs Türktür Derneği, 6-7 Eylül provokasyonunun başından itibaren DP iktidarınca taşeron olarak kullanıldı. 1955’in yaz ayları boyunca, Kıbrıs gerilimi üzerinden, özellikle Hürriyet gazetesinde İstanbul’da yerleşik Rumlara karşı bir kışkırtma kampanyası başlatılmıştı.
6 Eylül 1955 tarihine gelindiğinde ise, İstanbul’daki başta Rumlar olmak üzere azınlıklar bir yalan haberle hedef haline getirildi. O dönem TC iktidarında olan Menderes hükûmetine yakın İstanbul Ekspres gazetesi tarafından yapılan “haberde”, Mustafa Kemal’in Selanik’te bulunan evine Yunanlılar tarafından bomba atıldığı yazıyordu.
Yazar Kamil Bulut İzmir’de tanık olduğu provokasyonu şöyle anlatıyor;
“İkinci Baskı çıktı! Ekspres yazıyor! Rumların Atamızın evini yaktıklarını yazıyor!” Kalabalık durmadan artıyor, insanların kin ve nefreti yükseliyordu. Dönüp baktım, arkam dolmuş! Kendimi kalabalığın arasında buldum. Başı çekenlerin, milleti kışkırtanların ellerinde baltalar, sopalar vardı. Bunlarla ne yapacaklardı? Anlayamadım. Öndeki adam bağırmaya başladı:“Palikaryalara ölüm! Rumlara ölüm!”
Ancak haber, gerçekleştiği söylenen bomba atılması olayından iki saat kadar önce yapılmış ve normalde 20 bin basılan ancak o gün 290 bin basılan İstanbul Ekspres alelacele yayımlanmıştı. Sokağa çıkan ırkçı gruplar, 39 dükkandan 32’sinin azınlıklara ait olduğu Yeniköy’ü bağırarak talan etmeye başladı; “Ya malınızı ya canınızı!”
O gün Selanik’teki bombalama olayı doğruydu ancak bombayı hukuk fakültesi öğrencisi olan bir Türk atmıştı. Adı Oktay Engin olan ve sonrasında MİT’çi olduğu ortaya çıkan Nevşehir Valiliği, emniyet müdür yardımcılığı gibi görevlerde bulunan Oktay Engin, daha sonra itiraflarında bombayı İstanbul’daki olayları kışkırtmak için attığı söylemişti.
6-7 Eylül Katliamı sonrasında tutuklananlar arasında bulunan Kıbrıs Türktür Derneği başkanı Hikmet Bil’in, hapishaneden gönderdiği “ya bizi serbest bırakırsınız, ya da bazı şeyleri açıklarız” mesajı sonrası serbest bırakılması ise,6-7 Eylül-devlet ilişkisine dair örneklerden bir başkası olarak kayıtlara geçecekti.
6-7 Eylül provokasyonunun devlet tarafından gerçekleştirildiği konusunda en açık itiraf ise eski bir generalden geldi.Kontrgerilla olarak bilinen,Genelkurmay’a bağlı Özel Harp Dairesi’nde(o dönemki adı Seferberlik Tetkik Kurulu) görevli olan emekli general Sabri Yirmibeşoğlu, bir gazeteciye verdiği röportajda,”6-7 Eylül bir Özel Harp işidir.Muhteşem bir devlet örgütlenmesidir,amacına da ulaşmıştır.” ifadelerini kullandı.
6-7 Eylül’de devlet destekli gerçekleşen provokasyon, cumhuriyet öncesi dönem İttihat-Terakki Cemiyeti’nce başlatılan, Anadolu’yu Müslüman olmayanlardan temizleme politikasının devamıdır. Bu politika doğrultusunda 1915’te 1.5 milyon Ermeni soykırıma uğratılırken, sağ kalanlar ise ya Müslümanlaştırılıp asimile edilmiş, ya da sürgün edilmişti.1919’da da Karadeniz bölgesinde yaşayan 353 bin Pontos Rumu, yeni kurulan ulus-devlet anlayışına bağlı rejimin sahibi Kemalistlerce katledilmişti. Geride kalan Rumlar ise 1923’te imzalanan Lozan Antlaşması uyarınca “mübadeleye” yani zorunlu göçe tabi tutularak Yunanistan’a gönderildi, taşınmaz malları devlet tarafından gasp edildi.
6-7 Eylül provokasyonu devlet destekli grupların provoke edilmesi sonucu yaşanan katliamlara yönelik ilk örnek olmadığı gibi, son da değildir. Öncesinde 1934 Trakya Yahudi pogromu ve sonrasında 1978’de Maraş’ta,1993’te Sivas’ta Alevilere,1995’te İstanbul Gazi Mahallesi’nde yine Alevilere ve devrimcilere yönelik devlet destekli saldırı ve katliamlar, bu noktada sicili oldukça zengin olan TC devletinin tarihinden verilebilecek örneklerden sadece birkaçı olarak tarihe geçti.
“Atamızın evini yakmışlar Palikaryalara ölüm!, Rumlara ölüm!…”