100 gün… Yaklaşık dört ay boyunca sabah saat yedi buçukta, kahvede içilen ilk çaydan sonra, dikkatli bir şekilde bağlanan her pankartta, artık sabah işe giderken belediyenin önünden geçenlerin duymaya alıştıkları, Mustafa Zengin’in bir türlü alışamadığı ya da alışmak istemediği sloganlarla bir başka direniş gününe başladı Maltepe Belediyesi Taşeron İşçileri..
Dört ay boyunca beraberce kırılan tahta parçalarıyla ısındı işçiler, yaktıkları ateşten çok bir arada verdikleri mücadele, tüm baskılara rağmen kararlılıkları ısıttı onları. Dört ay boyunca birbirlerine duydukları inanç ve güven sayesinde büyüttüler “Taşeron” denen belaya karşı mücadelelerini.
Belediyenin önündeki her direniş günündeki sloganlarını sahiplenen ya da sahiplenmeyen herkese davalarının haklılığını anlatmaya çalıştılar. Anlatmaya çalıştılar çünkü kazanmaya çalıştıkları üç kuruş para yüzünden maruz kaldıkları adaletsizlikler, zorbalıklar, baskılar efendilerin zulümlerine maruz kalan herkes için aynıydı. Farkları, bu sömürüye ve bu sömürü sistemine karşı birlikte mücadele etmenin önemini anlamış olmalarıydı. Bu örgütlü tavır tüm Maltepe halkını, başkan koltuğunda somutlaşan efendinin iktidarına karşı bu mücadeleyi sahiplenmeye itti.
Zengin Başkanın Hesapları Tutmuyor
Efendinin sömürmeyi yasallaştırdığı bu döngüyü kırmak için sendika çalışmaları yaptı Maltepe Belediyesi Taşeron İşçileri. Bu düzeni ifşa etmek için basın açıklamaları yaptılar. Bu çalışmalardan, basın açıklamalarından dolayı işten atıldılar. İşten atılan arkadaşları için eylem yaptılar; işten atılmalara yenileri eklendi. Efendi baskısını arttırdıkça yılmadılar, aksine mücadeleyi sağlamlaştırdılar. Başkanın sarayının önünü direniş alanı bellediler.
28 gün boyunca belediye binasının önünde eylemliliklerini sürdüren Maltepe Taşeron İşçileri’nin kararlılığı belediye başkanı Zengin’i korkutmuş olacak ki direnişi sönümlendirmek için bir komisyon kurarak işçilerin tüm taleplerinin kabul edildiği açıklandı.
Patronların, yöneticilerin düzenbazlık geleneğini Zengin Başkan devam ettirdi. İşçilerden taraf olduğu, onların haklarını verdiği yanılsaması uyandırarak 28 gün boyunca direnen işçileri oyaladı.
Bu oyalama ve kulislerle işçilerin birlikteliğini ve direnişini kırabileceğini zannetti.
100.gün: Uçan BaşkanDirenişin 100. gününde, her zamanki gibi erkenden pankartlar asılmış, belediyenin önünde bekleyiş başlamıştı. Zengin Başkan, her zamanki saatinde sarayına girerken, işçi Ahmet Ekici’nin, Maltepe sokaklarını ısıtan sloganlarından biri daha yankılanmıştı. Zengin Başkan rahatsız olmuş olacak ki slogana küfürle karşılık verip “uçan tekme” vari tekmesini işçi İlhan Yıldırım’a sallamıştı. Korumaları ile işçilere saldıran başkan, İlhan Yıldırım’ın parmağını kırmış, akabinde direniş alanını dağıttırmıştı.İlerleyen saatlerde direniş alanına gelen diğer işçiler ve devrimciler için de belediyenin önüne polis yığılmış, müdahale için kılıf aranıyordu. Aranan kılıfı bulmak zor olmadı. İşçilerin 100 gündür durduğu yeri, direniş alanını terk etmeleri isteniyordu. İşçiler ve devrimciler bu isteğe zincir oluşturup sloganlarla cevap verince, kolluk kuvvetleri belediye önündeki 13 kişiyi yaka paça gözaltına almıştı. Gözaltından çıkan işçiler, çıktıkları gibi belediyenin önüne giderek baskılar karşısında yılmayacaklarını gösterdiler. Bu şekilde biten 100. Gün bir hafta boyunca sürecek olan kolluk kuvvetleri/belediye baskısının habercisiydi sanki…
28 günden sonra işçiler eylemliliklerine devam ederek Zengin Başkan’a kararlılıklarını bir kez daha gösterdiler.
Bu kararlılık karşısında bocalayan başkan önce yüzlerce zabıtasını taşeron işçilere saldırtmış, pankartlarını, giysilerini, yiyeceklerini gasp ettirmiştir. Bu yetmezmiş gibi saldırıya maruz kalan işçiler, Zengin Başkan’ın isteği ile devletin kolluk kuvvetleri tarafından gözaltına alınmıştır.
Bütün bunlar yetmezmiş gibi direniş alanı olan Maltepe Belediyesi önündeki parkta keyfi bir şekilde tadilat yaparak direnişteki taşeron işçilere zorluk çıkartmaya çalışmıştır.
Tüm bu yıldırma ve sindirme politikalarına karşı azim ve kararlılıklarıyla direnişlerini sürdürmeye devam ettiler. Direnişlerini İstanbul’un farklı yerlerine, onlar gibi direnen taşeron işçilerin direnişlerine taşıdılar. Sadece İstanbul ile sınırlı kalmadı bu direnişin haklılığını anlatmaları. Mücadelelerini 15 gün boyunca süren bir yolculuk sonunda Ankara’ya taşıdılar. Yol boyunca sadece kendi sıkıntılarını, dertlerini dillendirmediler. Devletin ve kapitalizmin yaratmış olduğu farklı sorunlara ilişkin söz söylediler, basın açıklamaları yaptılar.
100 günde uygulamaya koyduğu hukuksal yaptırımları, açtığı davaları, zabıtalarının ve polislerinin saldırılarıyla istediği sonucu alamayan, yani işçilerin örgütlü direnişini kıramayan Zengin Başkan önce kendisi bir işçiye saldırarak işçinin parmağını kırdı. Sonra saldırıya maruz kalan işçileri gözaltına aldırdı. Aynı gün direnişteki diğer işçileri mafyatik ilişkileri vasıtasıyla tehdit etti ve onları da gözaltına aldırdı. Bu saldırıların yaşandığı hafta boyunca polise talimat vererek, direniş pankartının açıldığı her anda kolluk kuvvetlerini işçilerin üzerine salmaya devam etti.
Siz Hiç İşçi Senfoni Orkestrası Dinlediniz Mi?
Daha önce senfoni ihalesiyle adını duyuran Mustafa Zengin’in, senfoniye milyarlar yatırırken işçileri görmezden gelmesi işçileri harekete geçirmişti. İşçiler “İşçi Senfoni Orkestrası“ kurarak belediye önünde eylem yapmıştı. Direnişin simgelerinde biri haline gelen “Siz Hiç İşçi Senfoni Orkestrası Dinlediniz Mi?“ pankartına ise saldırılar sırasında kolluk kuvvetleri tarafından el konuldu.
Uzlaşmacı Sendikacıları İfşa
En başından beri yeni sömürü sistemi taşerona karşı olduklarını mücadelelerinin her alanına ilmik ilmik ören işçiler, kendileri gibi taşeron sistemin sömürülerine maruz kalan taşeron işçilerle beraber geliştirdikleri ortak eylemlilikler ve benzeri dayanışma eylemleri içinde oldular. Bu tutumla beraber, taşeron sistemin tam da yapmak istediği emek alanlarını ayırıp işçileri örgütsüz kılma projesini, diğer işçilerle beraber geliştirilen tavır sayesinde aşabildiler.
Maltepe Taşeron İşçileri, kapitalizmin yeni sömürü sistemi taşerona karşı mücadele etmedi yalnızca. Kapitalizmin sömürülerine karşı örgütlü mücadele etme isteği ile sendika çalışmaları başlattıklarında, bu çalışmalara tepki gösteren sendikalara ve sendikacılara karşı da mücadele ettiler. Verdikleri mücadeleyle, sendikayı işçilerle patron arasında uzlaşma aracı olarak gören uzlaşmacı sendikacıları da ifşa ettiler. Bu ifşa zaten direniş başladığından beri onları işten atan ama aynı zamanda taşeronluk sistemine karşıymış gibi görünen CHP’ye karşı girişilmiş bir mücadeleydi.
Bu mücadele, sözde işçiden emekçiden yanaymış gibi gözüken sendikaların ve partilerin foyasının ortaya çıktığı zemindi.
Taşeronlaşmada Devlet Müdahalesi
Maltepe Belediyesi Taşeron İşçileri’nin direnişi, aynı diğer belediye taşeron işçilerinin direnişlerinde olduğu gibi çok sert müdahale ve yıldırma politikalarına maruz kaldı. Devletin, o bölgedeki ‘yönetim organı’ olan belediyeler, genelde uyguladığı ‘meşru güç kullanma hakkını’, yerelde otoritesine ve izlediği kar politikalarına karşı geliştirilen her örgütlü söze duruşa ve harekete karşı keyfi bir şekilde kullanıyor.
Belediyelerin bu ‘meşru güç kullanım hakkı’ taşeron sistemin özellikle yerellere girmesi ve daha iyi işlemesi için kullanılmaktadır. Bu tarz bir işleyiş kapitalizmin yerellere girişini hızlandırırken, devletin korumasında kendini meşru kılıyor. Diğer taraftan bu korumayı üstlenen devlet yapılanmaları kapitalizmin bu politikalarından kar sağlıyor. Bu danışıklı dövüşte başkanlar Zengin olurken kapitalist işleyiş sömürü olanağını genişletiyor.
Bu çıkar birlikteliklerinden dolayı belediye direnişlerinin hepsi bu kadar sert ve çetrefilli geçiyor. Belediye taşeron işçilerine yönelik müdahalelerde belediyeler, devletli karakterlerini unutmayıp kolluk kuvvetlerini acımasızca kullanmakta sakınca görmüyor. Bu yüzden belediye başkanları birer patron gibi davranıyor.
İşçilerin maruz kaldıkları bu baskıları, zulümleri, sert müdahaleleri ve işçilerin bütün bunlara karşı verdikleri mücadeleleri tarih bize hatırlatıyor.
1892’de ABD, Homestead’da işlerinden atıldıkları için, çalışma koşulları ağır olduğu için, iş saatleri fazla olduğu için direnen Homestead işçilerine de o zamanın ‘Zengin’leri ve kolluk kuvvetleri saldırmıştı. Bu saldırılara karşı işçilerin vermiş olduğu mücadele, daha sonraları patronlara, zenginlere ve onların kolluk kuvvetlerine karşı dünyanın farklı yerlerinde verilmiş mücadelelerde cesaret kaynağı olmuştur.
Maltepe Belediyesi Taşeron İşçileri’nin dört ay boyunca vermiş oldukları mücadele Homestead’daki ezilenlerin tükenmez cesaretini, taşeron adı altındaki devlet ve kapitalizm işbirliğine karşı yükseltti.
Homestead’da ne olmuştu?
19. Yüzyılın işçi eylemleri sırasında patronlar sendikalara sızmış, işçilerin fabrikaya girmesini engellemiştir. Bilinaen en büyük çatışma, 1892 yılında Homestead Grevi sırasında yaşanmıştır. Grev sürerken kolluk kuvvetlerinin fabrikaya girmeye çalışmasıyla 7 kolluk kuvveti, 9 grevci işçi ölür. Daha sonra bu grevin ve çatışmanın etkisinde ABD genelinde büyük eylemler gerçekleşir. Alexander Berkman, yaşananlar etkisiyle fabrika patronu Henry Clay Frick’e suikast girişiminde bulunur.