“Çatlaktan Sızanlar: Deniz”- Gizem Şahin

Küçükken hep görürdük ya kötü rüyalar. O da görürdü. Gecenin ala şafağında korktuğu rüyasından uyandı. Ağlamadı anne diye. Yürüdü pencereye doğru. Gökyüzünde ay vardı. Aydan ne çok korkardı. Gecenin karanlığını daha da ürkütücü kılıyordu zihninde. Ama dedesi orada kimsenin yaşamadığını söylediğinde rahatlamıştı. Ayın ışığını seyrederken sokakta koşup oynayan köpekler gördü. Dedesinin sesini duydu hemen ardından. Özgürlük deyivermişti usulca. Akşamüstleri kırlangıçlar konan alnını öptü kızın ve yatağa yatırdı. Uykusunda öğrendi özgürlüğün ne demek olduğunu.

Küçük olan yüreği annesi öldüğüne daha da küçüktü. Dedesiyle sürekli deniz kıyısına giderlerdi. Deniz isminin dalgalara mı yoksa annesine mi daha çok yakıştığını kestiremezdi. Sessizce dalgaların kıyıya vuruşunu izlerdi. Annesini bulurdu sanki. O’na hayranlık duyardı. Ne çok isterdi onun gibi sonsuz olmayı. Bu yüzden severdi dalgaları. Korkardı denizden ama deniz olmak isterdi. Onun gibi özgür olmayı dilemişti defalarca. Belki o geceleri gördüğü köpekler değdirirdi ayaklarını suların ılıklığına. O zaman köpekler daha mutlu olurdu. Anlamıştı köpekler ondan kaçıyordu. Sadece ondan da değil köpekler şehirden kaçıyordu. Eğer deniz olsaydı kaçmazlardı. Bir öğle vakti dedesiyle dolaşırlarken de görmüştü aynı köpekleri. Ne kadar da yorgunlardı. İnsanlar hep yürüyordu. Kaldırımlarda hep ayak sesleri vardı. Dükkanların uğultuları insan seslerini bastırıyordu. Makinelerin birbirine girmiş çarkları arasında yitip gitmişti baharın kokusu. Çığırıyordu makinalar gökdelenler dikmek için.

Güneşi de götürmüştü makineler. Sesler beynini kemirdi kızın. Koşup kaçmak istedi, betonlardan, makinelerden kaçmak. Denize koşmak istedi bütün arzusuyla.

Gece olunca duruyordu makineler. Sokağa dikilen bina hayaleti andırıyordu. Gülümsemesini kaybetmiş biri gibi donuk, duruyordu sokağın ortasında tüm çirkinliğiyle. Anlayamıyordu insanlar bunu neden yapıyorlardı. Köpeklerin sesiyle sıyrıldı düşüncelerinden. Yine koşmaya başlamışlardı. Nasıl da mutlulardı. Şehrin gürültüsü durunca, sokaklarda da kimse kalmamıştı. Arabalar durmuştu. Hep arabalar geçerdi. Köpekler sevmezlerdi arabaları. Her an altında ezilme korkusu yüzünden oynayamazlardı. Bazen büyük arabalar geçerdi. Adına panzer demişti bir gün kızın dedesi. Köpekler hemen havlardı onu görünce. Çünkü bilirdi köpekler o arabalar hep sokaklara zarar verirdi. Sokaksa köpeklerin her şeyiydi. Ama şimdi yoktu o büyük arabalardan. Korku da yoktu. Birbirlerine yaklaşıp sokuldukça özgürlüğün kokusu yükseliyordu.

Sahi neredeydi bu özgürlük? O köpekleri ne zaman görse dedesinin özgürlük diye fısıldayışı gelirdi aklına. Kötü bir şey miydi özgürlük? Annesinin ölümü bu yüzdendi.

Korkardı özgürlükten. O köpekleri, denizi, özgürlüğü düşlerken, yakalanmaktan korkardı. Yasaklamışlardı özgürlüğün hayalini kurmayı. Gerçekten kötü müydü özgürlüğü hayal etmek? Hayır, özgürlüğü hayal etmekten korkmuyordu. Söz verdi hiç korkmayacaktı.

Anneannesi ve dedesi girdi içeri. Gülümseyip ne yaptığını sordular.

“Ben deniz olmak istiyorum.” deyiverdi kız. ”Korkuyorum ama istiyorum. Onun gibi sonsuz. Kızgın bazen, sert kayalara çarpan dalgaları kadar öfkeli. Bazen de özgürlüğe koşan köpeklerin ılıklığını hissedecek kadar sakin. Ama hep özgür.”

Kızın bir çırpıda dudaklarından dökülen bu kelimeler duvarları yıkıp denizi dalgalandırdı. Anlam veremedi küçük kız, dedesinin ellerinin titreyişine, anneannesinin buğday teninin bembeyaz oluşuna. Annesinin çocukluğunu düşünmüştü. Belli ki anneannesi de aynı şeyi düşünüyordu. Kızı özgürlük demişti ölmeden önce. Şimdi torunu vardı karşısında. O da özgürlük diyordu. Korktu. Canı acıdı. Yoruldu. Kafesini yapan kuşlar gibiydi tam o anda. Küçük kızın gözlerinde umudu gördü.

Kızın anlattığı köpekleri anımsadı. Hatırladı karanlık sokaklarda köpeklerin nasıl özgürce koştuğunu. Ve yine hatırladı kızının umutla kaldırım taşlarının altında kumsal var deyişini. Hissetti torununun denize baktığında neler hissettiğini.

Tüm şehir sessizliğe büründü bir anda. Şalterler atmış, makineler durmuştu. Dükkânların uğultusu kesilmişti. Köpekler kalktılar kaldırımlarından. Koştular. Küçük kız da koştu onlarla. Çıkardı ayakkabılarını. Ayaklarına değen kum tanelerini hissetti. Kumsalı hissetti küçük kız betonlardan sıyrılıp. Artık şehir özgürlük kokuyordu.

Bu haber Meydan Gazetesi’nin 1. sayısında yayımlanmıştır.