Yunanistan’da krizi bahane ederek işçileri baskı altına almaya çalışan, sıkıştıklarında da fabrikaları terk eden patronların bıraktığı yerlerde, yavaş yavaş işçiler öz-örgütlülüğe geçiyor! Selanikte’ki VIO.MET Fabrikası işçileri bunun en güzel örneği oldu.
2011 Mayısında, Filkeram Johnson’a bağlı VIO.MET yönetimi, ekonomik krizi bahane edip, fabrikayı terkederek, ortadan kaybolmuştu. Bunun ardından işçiler fabrikadaki malları ve makineleri patronun kaçırmasını engellemek için nöbet tutmaya başlamışlardı. Aradan geçen süre sonunda yaptıkları toplantılarda, işçilerin tamamı fabrikayı öz-örgütlülükle işletme konusunda karar aldı.
Halen toplantılarına devam eden işçiler, başlangıç için gereken sermayeyi bulmak, kooperatifleşmek ve fabrikanın işleyişini sağlamak konusunda çalışmalarına devam ediyorlar.
Meydan Gazetesi inisiyatiflerinden Özlem Arkun, öz-örgütlülük kararı alan VİOMETAL işçilerinden Makis Anagnwstou’yla süreci öğrenmek için bir röportaj gerçekleştirdi.
Özlem Arkun: Merhaba geçen yıl Filkeram Johnson’un alt firması olan VIO.MET’in yönetimi fabrikayı terketmişti. Bu durumu hazırlayan koşullar nelerdi? Bu durum ve Yunanistan’daki ekonomik kriz arasında nasıl bir bağlantı var?
MAKİS ANAGNWSTOU: Merhaba. Öncelikle mücadelemize gösterdiğiniz ilgi için çok teşekkür ederiz.
VIO.MET’in kapanmasıyla Yunanistan’daki ekonomik kriz arasında çok büyük bir bağ var. Çalıştığımız fabrika fayans derzi gibi yapı malzemeleri üretiyor. Krizin şiddetlendiği geçtiğimiz iki yıl boyunca inşaat sektöründeki daralmaya bağlı olarak fabrikanın satışlarında %40’a varan bir azalma yaşandı. Bu da elbette patronun karında bir düşüşe neden oldu. Buna bağlı olarak patron kardaki düşüşü, bizim maaşlarımızı azaltarak çıkarmaya çalıştı. Her birimizi ayda bir hafta işsiz gösterdi ve biz patrondan alacağımız parayı işsizlik maaşı olarak devletten aldık. Patron daha bunun gibi bir sürü numaraya başvurdu.
Bize göre, Filkeram-Johnson fabrikasında olduğu gibi, patronun üretim birimini kapatıp üretimi ucuz iş gücünün yoğun olduğu ülkelere taşıyacağı zaten açıktı. Maalesef, Filkeram-Johnson Fabrikası İşçileri Sendikası, fabrikanın çalışmaya devam etmesi için hiç mücadele etmediler. Sadece ödenmeyen maaşlarını ve tazminatlarını talep ettiler. Makinelerin başka bir yere taşınmasına ve üretimin başka bir yerde devam etmesine izin verdiler.
Bizim talebimiz, yani bir kooperatif kurmak ve fabrikayı çalıştırmak, aklımıza gelen ilk şey değildi. İlk başta, hem işçiler, hem de satışlar açısından işe yarayacağını düşündüğümüz somut bir üretim planı yapmaya çalıştık. Ama patron bunu engelledi. Bunun ardından, Filippou’nun(fabrikanın sahibi) VIO.MET’i kapatacağını ve muhtemelen yurt dışındaki daha karlı bir yatırım için bizden kurtulmak isteyeceğini tahmin ediyorduk.
Ö.A: Yönetim fabrikayı terk ettiğinde VIO.MET işçilerinin tepkisi ne oldu?
M.A: Bu hikâye aslında fabrikanın terkedilmesinden öncesine dayanıyor. VIO.MET Sendikası Temmuz 2011 başlarında maaşlarımızı alabilmemiz için art arda 48 saatlik 2 greve gitti. Yönetim, ödenmeyen maaşları için mücadele eden Filkeram-Johnson Sendikası’nın kapıları açarak malların dışarı çıkarılmasına izin verdiği takdirde, maaşları ödeyeceğini vadetti. Bu iki sendika, bizim kapıların kapalı kalmasına yönelik çabalarımıza rağmen hiç bir zaman bizimle ortak hareket edebilmeyi ve bu mücadeleleri ortaklaştırmayı başaramadı. Patron bizi bu koşullar altında maaşlarımızı alamayacağımız konusunda uyardı ve biz de yönetimdeki herkesi fabrikadaki ofislerinden atıp, içerideki makineleri ve malları korumak için vardiyaları ayarlamaya başladık. Çünkü paramızı alabilmenin tek yolu buydu. Şu anda biz konuşurken depolarımızda 400.000 € değerinde mal stoku var.
Ö.A: Fabrikada çalışan kaç işçi vardı? Bu işçilerden kaçı şu anda bu mücadelenin içinde?
M.A: VIO.MET’in 70 çalışanı vardı. Bütün yönetim kadrosu ayrıldı (yaklaşık 18 kişi) ve 5 işçi de işten çıkarıldı. Kalan 38 kişi sendika üyesi ve aktif bir şekilde mücadelenin içindeler.
Bizim önerimiz fabrikayı bir işçi kooperatifi olarak bir ön sermaye ile işletmeye başlamak. (Ön sermaye üretimi yeniden başlatmak için gerekli olan çimento, kimyasallar ve bunlar gibi malzemeleri almak için gerekli). Bu sermaye de 65 işçinin OAED’den (Devlet İşsizlik Kurumu) yıllık alacağı paraya denk düşüyor. Bu kooperatifin içinde olacak 65 işçi, sendika üyelerinden ve mücadelemize destek veren ve bunun bir parçası olmak isteyen işsiz insanlardan oluşacak. İşçilerin öz örgütlülüğüyle, bütün ücretlerin eşit olduğu bir yapı oluşturmaya çalışıyoruz.
Ö.A: Bize son durumdan ve öz örgütlülük kararınızdan bahseder misiniz? Öz örgütlülük kararı sizin için neden önemliydi?
M.A: Şu anki durumumuz dramatik. Ne işimiz var; ne de işsiziz. En son yardım parasını (aylık 350 Euro) bu Eylül’de alacağız. Ailelerimizle birlikte yaşam mücadelesi vermeye çalışıyoruz. İşlerimize geri dönmemiz lazım.
Öz örgütlülük kararı önemliydi çünkü ilk olarak kapitalisti dışarıda bırakıyorsun. Böylece senin emeğini sömürerek kârını arttıramıyor. Ayrıca bu piramidin altında farklı bir sosyal örgütlenme oluşturuyorsun, bu kapitalist krizden çıkış için üretim araçlarına sahip olan egemen sınıfı devre dışı bırakan bir çözüm önerisi sunuyoruz. Bize göre VİO MET işçi sınıfının da sahip olabileceği ucuz ve kaliteli ürünler üretebilir. Tahminimiz o ki, kooperatif işletmesi ile üretimimiz %20 daha artacaktır. Tüm bunlarla birlikte, bizim durumumuzun kapanan ve terk edilen Yunanistan’daki bütün fabrikalar için bir örnek oluşturmasını istiyoruz. Ve bu en önemli olanı.
Ö.A: Siz fabrikayı işletmeye karar verdikten sonra, ne gibi zorluklarla karşılaştınız?(ekonomik, hukuki vs.)
M.A: Bizim mücadelemiz fabrikayı patronun yönetimi olmadan çalışır durumda tutabilmek ve bunu uzun süreçte yapabilmek. Bu nedenle, bu ülkede işçi kooperatiflerinin yasal olarak tanınması için gereken düzenlemelerin yapılmasını istiyoruz. Karşılaştığımız en büyük zorluk, bu tür kooperatiflerle ilgili Yunanistan’da hiçbir yasal düzenlemenin olmaması. Bununla birlikte, başlangıçta ihtiyacımız olan endüstriyel birimler ve ham maddeleri elde etmek için büyük maddi problemlerle karşılaşıyoruz. Tekrar üretime başlamak ve bunu işçilerin öz örgütlülüğüyle başarmak adına ihtiyacımız olan parayı elde etmek için bir yol bulmalıyız.
Ö.A: Devlet ve kapitalizmin bu öz-örgütlülük kararının karşısında olduğu çok açık, peki sizin üzerinizde somut bir baskı oluşturuldu mu? (polis, patron baskısı vs.)
M.A: Şimdiye kadar somut bir baskıyla karşılaşmadık, çünkü fabrikayı tekrar üretime geçirmeye çalışmadık. Bizim yapmaya çalıştığımız şey toplumsal destek kazanmak ve mücadelemizi görünür hale getirmek. Böylece, dayanışmayla daha da güçleneceğiz. Eminiz ki bir sonraki adımı attığımızda, hem devlet baskısı (polis müdahalesi) hem de finansal zorluklarla boğuşmamız çok olası.
Ö.A: Başka fabrikalarda benzer örnekler var mı, sizin başka mücadeleler ile ilişkileriniz var mı?
M.A: Maalesef, şu anda Yunanistan’da benzer bir mücadele yok. Yine de, Arjantin, Sırbistan ve Almanya’da az çok aynı şekilde çalışan, işçilerin öz örgütlülüğündeki fabrikalarla bağlantılarımız var. Önümüzdeki Çarşamba Selanik’te Doğrudan Demokrasi Buluşması’nda büyük bir deneyim paylaşımı gerçekleşecek. Bu buluşmada Arjantin’de işgal edilmiş fabrikaların çalışanlarıyla birlikte öz örgütlü üretim tasarımızı sunacağız. Bununla birlikte, ismi çok bilinen Yunanistan Kilkis’teki öz örgütlü hastane ile bazı bağlantılarımız var ama onların durumu biraz daha protestoya benziyordu ve pek uzun sürmemişti. Selanik’te başka öz örgütlü yerlerle buluştuk. Bunlardan birkaçı ‘Beleville sin patron’ (Patronsuz Belleville), ‘Zerminal’ ve ‘Mikropolis’. Genel olarak, bu insanlarla karşılaştığımız için kendimizi şanslı hissediyoruz ve deneyimlerimizi paylaşıp hatalarımızdan ders çıkarmaya ve mücadeleyi bir adım daha öteye taşımaya çalışıyoruz.
Ö.A: Toplumsal muhalefet sizin öz örgütlülük kararınız hakkında ne düşünüyor? Sizin toplumsal muhalefetten beklentileriniz nelerdir?
M.A: Birçok politik örgüt, grup, sendika ve bağımsız birey, bizimle çok büyük bir dayanışma içerisinde. Şimdiden Selanik ve Atina’da Dayanışma İnisiyatifi yaratmayı başardık. Ve bu hafta bizlerle konuşmak ve dayanışma kampanyasını başlatmak için, bizi davet eden insanlarla buluşmaya, Volos ve Patra’ya gitmeyi planlıyoruz. Tüm bu insanlar, moral desteğinin yanında, başka meselelerde de yardım teklif ediyorlar; örneğin yemek. -ki bu birçok iş arkadaşımız ve aileleri için çok önemli- Planladığımız şey, bu dayanışma hareketinin mümkün olduğunca güçlenmesini sağlamak. Ve böylece gereken tavrı daha sert bir şekilde gösterip, devletin üzerine baskı kurabilir ve isteklerimizi kabul ettirebiliriz. Bu dayanışma hareketlerinin dışında, yukarıda bahsettiğimiz gibi bize yakın duran gruplar ve insanlarla da daha güçlü bağlar kurmaya çalışıyoruz. Böylece devlet ve hükümet üzerinde çok yönlü bir şekilde baskı kurabilir ve bu mücadeleyi kazanırız.
Desteğiniz ve dayanışmanız için teşekkürler. .
Ö.A: Teşekkür ederiz. Meydan gazetesi olarak devlete ve kapitalizme karşı verdiğiniz mücadeleyi selamlıyoruz.
*Bu röportajın çeviri ve yapılış aşamasında bizimle dayanışan Selanik’ teki İşçilerin Öz örgütlülüğü ve Özgürleşmesi Hareketi’ne (Movement for Labour Self-organization and Emancipation) teşekkür ederiz.
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 3. sayısında yayımlanmıştır.