İnsanın doğa ile kurduğu ilişkinin bir yansıması olan, sadece geçim kaynağı olarak görülmeyen aynı zamanda farklı değerler de atfedilen tarım, günümüzde kapitalizmin önemli bir sektörü haline gelmiştir. Artık bir yatırım alanı olarak bakılan tarım ve hayvancılık sektörü, son zamanlarda büyük patronların gözdesi olmaya başladı. Koç, Doğan, Saray Halı, Özler gibi küresel arenada boy gösteren birçok şirket, tarıma yönelmiş durumda. Son zamanlarda yaklaşan gıda krizi tartışmaları da düşünülürse, büyük patronların bu yönelimi sürpriz olmasa gerek.
Otomotivden tekstile, enerjiden inşaat ve turizme kadar birçok sektörde tekelleşme yaratan, kölece çalışma koşullarıyla işçileri sömüren, birçok farklı bölgede yaşam alanlarını yok eden ve taşeron sistemini ciddi anlamda büyüten küresel şirketler, son zamanlarda tarıma ve hayvancılığa yöneldi. Bu yönelimde AB çerçevesinde verilecek teşvikler ile Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın verdiği destekler ve özellikle TİGEM’e (Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü) ait geniş çiftlikler ve hazine arazilerinin kiralama yöntemiyle tahsisi önemli bir etkiye sahip. Ayrıca “sanayileşen tarım ile beraber bitkisel ve hayvansal üretim potansiyelinin“ bu yönelimi etkilediği söylense de, büyük patronların bu yöneliminin esas odağının yaklaşan gıda krizi olduğu düşünülüyor.
Haziran ayından bu yana başta ABD olmak üzere Avrupa ve Asya’da yaşanan kuraklık ile beraber buğday ve tahıl üretiminin büyük oranda düşmesi (özellikle Ukrayna’da buğday fiyatlarının % 13 oranında artması) yeni gıda krizinin habercileri oldu. Hatta Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker geçtiğimiz ay gıda krizi hakkında “Kuraklık bizi etkilemez” diyerek kapitalizmin üç yıl önceki ekonomik krizinde de söylenen “bizi teğet geçer” lafazanlığını devam ettirmişti.
Gıda krizinin artık yaklaşmaktan öte yaşanmaya başlandığı tartışmaları sürerken; spekülatör George Soros’un tarım arazilerini akıllı yatırım olarak önermesi ve yine bir spekülatör olan Jim Rogers’ın “gıda fiyatları artarsa hepimiz aç kalacağız“ kehanetiyle beraber dünyada birçok farklı yerde verimli toprak satın alması tartışmalara farklı boyutlar kazandırıyor. Bahsi geçen kimselerin spekülasyonlar üstünden gelir elde ettiği düşünülürse, sadece bu küresel spekülasyon üzerinden verimsiz bir sektörü daha verimli ve cazip bir şekle sokup, bunun üzerinden gelir elde edecekleri de tartışmaların başka bir boyutu.
Bu tartışmaların sonucu ve kazandığı yeni boyutlar bir tarafa, T.C’nin küresel arenada boy gösteren şirketleri de bu tartışmaları görüp, tarım ve hayvancılık sektörlerine önemli yatırımlar yapmaya başladı.
Koç Grubu, Urfa’da “GAP’ın en büyük tarım ve besicilik işletmesi” olarak adlandırılan işletmeyi kurdu ve Denizli Acıpayam’daki Devlet Üretme Çiftliği’ni kiraladı. Doğan Holding, Kelkit’te açtığı hayvan besi çiftliğiyle AB tarafından “Doğu Anadolu’nun en büyük hayvan besi çiftliği” ünvanı verilerek ödüllendirildi. Cıngıllıoğlu Holding, Niğde’nin Bor ilçesinde 22 Milyon Dolarlık yatırımla, organik tarım yapmaya başladı. Özaltın Holding, 120 dönümlük bir sera kurdu. Sel Group, Aydın Sultanhisar’da 8 milyon Euro yatırımla 65 dönümlük sera kurdu. Gürmen Giyim’in sahibi ve Ramsey’in ortağı Hüseyin Doğan, Aydın Sultanhisar’da 148 dönümlük sera kurdu. Tahincioğlu, Salihli’de meyve bahçeleri kurdu. TOBB(Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği) Başkanı Rıfat Hisarcıklıoğlu Turgutlu’da jeotermal seracılığa başladı.
Büyük patronların bu yatırımları sonucu tarım sektöründe tekelleşmenin ciddi bir artış göstermesinin yanı sıra satılan veya satılacak olan toprakların ücretleri de katlanmaya başladı. Bu katlanmaya dair bir konuşmasında Manisa Alaşehir Ziraat Odası Başkanı Necdet Türk tarla fiyatlarında en fazla artışın verimli arazilerde yaşandığını vurgularken, Alaşehir’de verimli topraklarda fiyat artışının üç yıl öncesine göre 4-5 kat arttığını belirtiyor. Bu katlanma sadece verimli topraklarla da sınırlı değil; yine Alaşehir’de verimsiz toprakların ücretlerinin de katlanarak arttığını belirten Necdet Türk, “Ekili olmayan fiyatı 3-4 bin lira olan normal tarlanın dönümü, 10-15 bin liraya satıldı” diyerek verimsiz toprakların dahi ne ölçüde katlandığını vurguladı.
Gerçek bir gıda krizinin olup olmadığı tartışmaları tarım ve hayvancılık sektörünü ne kadar bulanık ve anlaşılmaz bir hale getirirse getirsin, TC ‘deki büyük patronların bu sektörlere büyük yatırım ve yönelimleri gerçeğini değiştirmiyor. Tarım ve hayvancılık sektörünün giderek daha fazla endüstriyel hale gelmesinden, şirketlerin küçük çiftçileri yok etmesine; tarımın GDO’lu tohumlara mahkûm edilmesinden gıda fiyatlarının ciddi anlamda artıyor olmasına kadar kriz ya da spekülasyonlar krizin, efendileri değil ezilenleri etkileyeceğini açıkça ortaya koyuyor.
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 3. sayısında yayımlanmıştır.