Koltuğu çek, süpür, yerine koy, yatağı kaldır, azar işit.
Masayı çek, yerleri sil, bulaşıkları yıka, ütü yap, tezgâhı sil, eşyaları yerleştir, azar işit.
Yemek yap, halı yıka, bardakları indir, bibloları kaldır, azar işit.
Tozları al, camları sil, kışlıkları indir, bavulları yerleştir, yıka, temizle, as, ütüle, azar işit.
Yaşadığımız ülkede bedeni iflas edene kadar- yani yaşamı boyunca bu işi yapanların sayısı 2012 yılı itibariyle 24.7 milyon. Kendi evinin dışında ek olarak temizlik işçiliği yapanların sayısı ise, ‘kayıtsızlıktan’ ötürü tahmin dahi edilemiyor. Bütün gün en az 8, ama çoğunlukla 8 saati de aşan saatlere varan bu çalışma temposu, kadınların bütün bir yaşamının doğal bir rutini. Bugün kadınlar, işi bitse bile asla tükenmeyecek, gerekirse kendilerini tüketecek bir döngünün parçası halindeler. ‘Kadınlık’ ise, istifa ederek kapıyı çekip çıkamayacağın, çıkarsan da bir işten değil, hayatının sana biçilmiş değerinden vazgeçmek zorunda bırakıldığın bir meslek gibi. Paran varsa tutabildiğin bu kadınlar, istenildiğinde geri yollanabilecek bir ‘meslek erbabı’ olarak piyasa değerini ifade ediyor.
Yoksul kadınlar yalnızca kendi evlerinde değil, başkalarının da evinde, bazen günde 2 tane daha evi bu tempoda temizlemek zorundalar. Elbette bu kadar yoğun tempodaki çalışma koşullarıyla, vücut alarm veriyor. Ev kadınları ise bu hastalıkları çoğunlukla kader, yapması gereken işin çekilmesi gereken cefası olarak görüyor. Kadınlar kader dese de demese de bu kadar “of” ile “ah”ın sonucunda kadınlar ‘hastalık hastası’ muamelesi görüyor.
Hastalık hastası değil: Fibromiyalji
Kadınların ev içindeki çalışma koşulları, yaşadığı fiziksel ve psikolojik baskının sonucunda çok ciddi fiziksel sorunlarla karşılaştığı bilinen bir gerçek. Kadınların evde yaşadığı bütün bu sağlık sorunlarını, sanki kendi nazından ya da “ilgi çekmek” için yaptığı kanısı ise, hem hastalık tanısının koyulmasını güçleştiriyor hem de kadınları daha da büyük psikolojik baskının altına sokuyor.
Peki bu hastalıklar hangileri?
Halk arasında “hastalık hastalığı” olarak bilinen Fibromiyalji, Türkiye’de %80 oranında kadınlarda görülüyor. 20-40 yaş arasında depresyon, stres ve dinlendirmeyen uyku rahatsızlığı çeken kimselerde görülen bu hastalık, yaygın kas ağrıları ile seyrediyor. Sabahları uyandıktan sonra vücutta tutukluluk ve yorgunluk gibi yakınmalara yol açan yumuşak doku romatizmasına sahip fibromiyalji hastaları, içinde bulundukları durumu genellikle “İş yapmasam bile sürekli yorgunum”, “Her yerim ağrıyor”, “Vücudumdan tüm enerji çekiliyor; kol ve bacaklarımda derman kalmıyor” gibi cümlelerle ifade ediyor. Üstelik kadınlar, kaynağı teşhis edilemeyen ağrı, yorgunluk ve diğer yakınmaları nedeniyle yıllarca çeşitli doktorlara başvuruyor ve hiçbir sonuca ulaşamıyor. Türkiye koşullarında düşünüldüğünde, doktora gidebilme şansına sahip bir kadın, doktordan “bir şeyin yok bol su iç” cevabını aldıktan sonra, hastalığının teşhisi şansını tamamen kaybedip, ömür boyu “hastalık hastası” olmakla itham ediliyor. Hastalık, genç olmasına rağmen stresli bir yaşam süren ev kadınlarında ağırlıklı olarak görülüyor.
Menisküs olmak için futbolcu olmaya gerek yok. Menisküs, aşırı yüklenme yapılan dizdeki disklerin yırtılması ile oluşuyor. Özellikle kadınların çok çalıştığı ve yük kaldırdığı, dizlerinin üzerinde çömelerek yer silme hareketi yaptığı koşullarda sıkça görülüyor. Hayatı boyunca uzun süre temizlik yapmış 40 yaş üstündeki kadınların, minibüsten inerken dizine yüklenmesi sonucu dahi yırtılabilen bu diskler, kalıcı sakatlıklara ya da yürüme sıkıntılarına yol açabiliyor.
Sabah kalktığınızda elinizde uyuşma mı hissediyorsunuz? Karpal Tünel Sendromu, el bileğinin içinden sinir ve damar gibi oluşumların geçtiği tüneli koruyan dokunun zarar görüp şişmesi sonucu, sinirleri sıkıştırması durumudur. Eldeki sinirlerin uyuşması ile sıkışan sinir ağrır ya da uyuşur. Elini çok fazla kullanan insanlarda görülen bu hastalık çoğunlukla ‘temizlikçi hastalığı’ olarak bilinir. Bulaşık yıkamak, ütü, çamaşır çitilemek gibi el bileğini kullanmayı zorlayan hareketler sonucu sık görülür. Zamanla hasta el becerisi gereken işleri yapmakta zorlanır ve sonunda eşyaları taşıyamaz hale gelerek, elinden eşyaları düşürmeye başlar. Hastalık uyuşma, duyu kaybı, elin kullanımının kaybolması gibi sonuçlara varabilir. Erkeklere oranla kadınların bu hastalığa 3 kat daha fazla yakalanması dikkat çekicidir. En tipik bulgusu sabah kalktığında karşılaşılan elde uyuşma ve ağrı hissidir. Bilek fıtığı, yine aynı şekilde sıkma, çevirme ve bileği kullanmayı gerektiren işler yapan ev kadınlarının en büyük problemlerinden biri.
Elbette birileri camları silmek zorunda. Omuz sıkışma hastalığı omuzun fazla yük altındayken hızla uzatılması sonrasında oluşuyor. Fırlatmaya dayalı sporlarda görülmekle birlikte, gündelik yaşamda en çok boya ve cam silme gibi hareketlerin sık yapılması sonrasında görülür. Hastalıkla birlikte omuzda hareket kısıtlılığı, kolun kaldırılması, arkaya götürülmesi ve baş üzerindeki hareketlerde ağrı oluşur.
Bel ağrısı ve fıtık denilince aklımıza belini tutan kadınlar gelir. Türkiye’de yapılan araştırmalara göre “bel ağrısı” en çok ev kadınlarında görülmekte. Bel ağrılarının yüzde 90’ı mekanik nedenlerden kaynaklanıyor. Bel kaslarını zorlayacak biçimde yük kaldırmak bunlardan en sık rastlanılanı. Üstelik evde oturup yalnızca ev işi yapan bir kadın için, spor yapıp kemikleri taşıyan kasları geliştirmek de bir lüks. Koltuk çekerken, yük kaldırırken, evdeki her türlü eşyanın yer değiştirmesi ve bulaşık yıkama, yer silme gibi uzun süren ve aynı pozisyonda kalmayı zorunlu kılan hareketlerin birçoğu bel ağrısına sebep olabiliyor. Tabi bel kasları hareketsizlikten ötürü gelişmemiş kadın, ilk önce bel ağrısıyla, ardından bu bel ağrısının önünün alınmaması ve aynı hareketlerin yapılmasına düzenli devam etmesi sebebiyle bel fıtığına maruz kalıyor. Bel ağrısının kalçaya, tek veya iki bacağa yayılan ağrı, yürüme güçlüğü, bacakta uyuşma ve güçsüzlük, nadir olarak idrar kaçırma gibi semptomları bulunuyor. Bel fıtığı ise ciddi yürüme sıkıntılarını beraberinde getiriyor.
Temizlik malzemesi vb. kimyasallara maruz kalan ev kadınlarının astım riskiyle karşı karşıya olduğu, uzun süredir konuşulanlar arasında. Son yapılan açıklamaya göre, 192 çeşit uçucu özellik taşıyan organik katkılı temizlik ürününden 90’ı astım hastalığına yol açıyor. Akciğer kanserine de neden olan bu kimyasallar, kadınlar için temizliğin vazgeçilmez unsurları olmasına karşın, çok ciddi hastalıklara neden olabiliyor. Keza alerjik astım sahibi hastaların “meslek” dağılımı araştırıldığında ortaya çıkan bulguda hastaların %62,2’sinin ev kadını olduğu görülüyor.
Ev içinde yaşayan ve gün boyu temizlik, çocuk bakımı ve yemek ekseninde bir hayat yaşayan kadınların en büyük dertlerinden biri de depresyon. Üstelik yaptığı onca işe rağmen hiçbir işe yaramamakla itham edilen kadın, ev ekonomisini döndürmeye çalışırken kocasıyla yaşadığı şiddetli geçimsizlik ve maruz kaldığı şiddetle beraber çok ciddi bir buhran içine giriyor. Yoksulluk, ağır çalışma koşulları, ‘gidilen evlerde’ maruz kalınan muamele ve hastalıklarla boğuşan bir kadın için, intihar ve cinnete varabilecek psikolojik rahatsızlıklar artık hayatın bir parçası.
Öte yandan, cam temizlerken yüksek kattan düşen kadınların yaşadığı ölüm vakaları saymakla bitmiyor. Elektriğe kapılan, merdivenden düşerek ölen kadınlar, yaptıkları işin tehlikesinden değil de sanki ‘kaderden’, ‘beceriksizlikten’ ya da ‘dikkatsizlikten’ ölüyor.
Günümüzde kadınların mutfak çekmecesinde 10 çeşit ilaç var. Evde çeşit çeşit yemek yapan, pantolonu ütüsüz, karınları aç bırakmayan ama her nasılsa çok sevilen bu ‘kutsal’ kadınlar ya zamanla sakat kalıyor ya da yavaş yavaş acı çekerek ölüyor. Her ev işçisi kadının bir meslek hastalığı olduğu gerçeği ise, yanı başınızda.
Bu hastalıkların kader olmadığı açık. Ve artık yüzyıllardır ezilen kadınlar köleliğin kutsallığını değil, kendi yaşamlarını geri istiyor. Birlikte yaşamalıyız kabul, ama nasıl?