“Krallar cömertlik bahşeder ve köleler, kralım çok yaşa diye bağırır.” La Boetie
Dünyanın en zenginleri, sahip oldukları servetlerinin en az yarısını, hayır işlerinde kullanmak üzere The Giving Pledge kampanyasıyla bağışlamaya hazırlanıyor. Bill Gates’ten Warren Buffet’a, Rockefeller’lardan Facebook’un kurucusu Zuckerberg’e dünyanın sayılı zenginleri var olan eşitsizliği, adaletsizliği gidermek üzere, bu kampanyayı destekliyor. Geçtiğimiz on yıl içinde zenginler arasında giderek yaygınlaşan bu kampanyalar, yine aynı zenginlerin öncülük ettiği vakıflar tarafından düzenleniyor. Bu vakıf kampanyalarının yerel versiyonları da mevcut. Örneğin Güler Sabancı’nın öncülük ettiği Sabancı Vakfı çalışmaları bu nitelikte.
Bu hayırseverlik çalışmaları son dönemde o kadar önem kazandı ki Willim J. Clinton Vakfı başkanı Bill Clinton, içine girilen ekonomik, ekolojik, sosyal krizlerden çıkmak için hayırseverliğin propagandasını yapıyor. Yakın zamanda Time dergisinde, var olan kapitalist sistemin yarattığı olumsuzlukları giderecek hayırseverlik projelerinden bahseden Clinton, kapitalizmin yeni tarzının sözcülüğünü yapıyor. Peki bu küresel vicdan sahipleri, bu “iyilik”lerinin altında hangi amaçlarını gizliyor? Ya da bu hayırseverlik kapitalistlere nasıl bir meşruluk sağlıyor?
Kapitalizmin Hayırsever Yönü: Filantrokapitalizm
Zenginler, hayırseverliği ekonomik adaletsizliğin vuku bulduğu ilk zamandan bu yana kullanmıştır. Hayırsever zengin, ezilen ile arasındaki sosyal, ekonomik adaletsizliği “bir nebze de olsa gidererek” yaptığı yardımlarla, “merhamet” sahibi kişiliğiyle toplumda kendini ve zenginliğini meşrulaştırır. Yani yarattığı toplumsal sorunlara yine kendisi çözüm bulur.
Bu durumu ya da bu durumun şimdilerde ulaştığı boyutu “Philanthrocapitalism” olarak tanımlıyor Mathew Bishop. Bishop, ünlü The Economist dergisinin Amerikan İş Dünyası Editörü. Bishop’u “hayıseverlik”in önemini anlattığı Sabancı Vakfı’nın etkinliklerinden tanıyoruz. “İnsanlığın yararı için çalışan bir kapitalizmin” mümkün olduğunu söyleyen Bishop, hayırseverlik faaliyetlerinin zengin olmanın vazgeçilmez ön koşulu olduğunu belirtiyor.
“Hayırseverlik” uzun zamandır var olan bir durum. Ancak Bishop’a Micheal Green ile birlikte bu işin kitabını yazdırmaya ihtiyaç hissettirecek şey nedir? Kapitalizmin şu an içinde bulunduğu evre.
Finans krizleri, iklim değişikliği, ölüme yol açan salgın hastalıklar gibi kapitalizm kaynaklı sorunlarla mücadele etmeye yönelik ihtiyaç, tam da bu “vicdan sahibi” kapitalistlerin asıl manipüle etmek istediği şey.
Küresel Kapitalizmin Mucizeleri
Küresel sorunlara çözüm bulma şiarıyla yola çıkan küresel şirketler, bir çok özel vakıf içerisinde ekonomik kimliklerini gizleyerek, hayırseverlik etkinlikleri yürütmektedir. Sayısı gün be gün artan vakıflar ve bu vakıfların kampanyalarının amacını Bill-Melinda Gates Vakfı kurucusu ve dünyanın sayılı zenginlerinden biri olan Bill Gates “Dünya son yüzyılda daha iyiye gitmekte fakat milyarlarca insan kapitalizm mucizelerinden yararlanamamaktadır” diyerek özetliyor.
ABD’de bir piyasa haline gelen “hayırseverlik”, David Rockefeller, Henry Ford, Andrew Carnegie gibi zenginliklerini küresel sömürüye borçlu olan hayırseverlerin girişimleriyle kurumsal bir nitelik kazanmıştı. Özellikle 90’lı yılların sonlarında, bağışlarla finanse edilen birçok ekonomik ve sosyal proje gerçekleştirildi.
İçinde bulunduğumuz yüzyılın en büyük hayırseverleri ise Microsoft’un sahibi Bill Gates ve birçok finans şirketinin sahibi Warren Buffet. Bu ikili, öncülük ettikleri yeni tarz hayırseverlikle, hayırseverliği aynı zamanda iyi bir yatırım alanı olarak kullanmayı planlıyor.
Hayırseverlik Dünyayı Değiştirebilir Mi?
Sabancı Vakfı, Aralık 2010’da bu başlıkla düzenlediği bir seminerde, King Baundin Vakfı temsilcisi ve Mathew Bishop öncülüğünde, işte bu meseleyi tartıştı. Kapitalizm kaynaklı sorunların, dünyanın her yerinde sosyal, siyasi, ekolojik, ekonomik biçimlerde hissedildiği bir zamanda, kapitalistler yarattıkları bu sorunların çözümünü kendileri için rant alanları haline getirmeye çalışıyor. Örneğin, yakın bir zamanda yaşanan sel felaketleri nedeniyle ekonomik ve idari yapılanması ağır darbe alan Haiti’ye, Clinton Vakfı’nın yaptığı yardımlar sağlık güvenliği, ekolojik gelişim, ekonomik güçlendirme adı altında gerçekleşiyor. Tabi ki bu yardımlarla birlikte, Haiti’nin ekonomisi ve siyasi mekanizmaları da dönüşüyor. Ekonomiyi kalkındırma adına vakfın attığı her adımda küresel bir şirket inisiyatif alıyor; çiftçiler ekonomik yardım adı altında küresel bankalara borçlu kılınıyor, endüstri kalkındırma hamleleri adı altında küresel şirketlerin doğrudan kontrolüne giriyor. Aynı vakıf Malawi’de 4.5 milyon ağacı iklim değişikliği programı için dikerken, program farklı ekonomik geri dönüşler üzerine kuruluyor; küçük işletmeler ekonomik olarak desteklenirken, ülke ekonomisine “hayırsever” müdahalelerde bulunulabiliyor. Ya da Bill-Melinda Gates Vakfı, tsunami sonrası büyük bir yıkıma uğrayan Sri Lanka’ya yaptığı ekonomik ve sağlık yardımı karşılığında, ülke kıyılarını “turizm cenneti” haline getirme hakkını, vakfın gizlediği şirketlere veriyor.
Merhamet Maskesi
Tabi ki bu küresel vakıfların hayırseverlik etkinlikleri, medya aracılığıyla iyice belirginleştirilerek, vakıf üyesi zenginler “merhametli insanlar” kategorisinde yüceltiliyor. Sosyal adaletin sağlanması, yoksulluğun sona ermesi, toplumun kalkındırılmasına yönelik çalışmalar yürüttüklerini iddia eden bu ”vicdan sahibi” kapitalistler, yarattıkları adaletsizlikleri, merhamet maskesinin altına gizliyor.
Zenginlerin bu yeni tarz “hayırsever sömürüsü”, kapitalizmin kesintisiz işlemesine ön ayak oluyor. Yoksulluk durumunu zenginliğin aksine “kader” olarak benimsetecek bu vakıf etkinlikleri, “yardım alan ve hayır işi yapan” arasındaki itaat ilişkisini de derinleştiriyor. Ezilenlerin bu adaletsizlikleri kabullenmesini, sisteme ucuz emek kaynağı olarak kalmalarının sürekliliğini garanti altına alacak “hayırseverlik etkinlikleri”, orta ya da uzun vadede “yardım edilen” bölgelerde gerçekleştirilecek yeni girişimlerle, kapitalistlerin kârlarına yeni kârlar sağlamayı amaçlıyor.
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 4. sayısında yayımlanmıştır.