Kapitalizm, iktidarı eline alan böylelikle de “erkekleşen” kadınlar yaratarak kendini daha da vazgeçilemez bir hale getirmeyi amaçlıyor.
Ezilenlerin farkındalıklarının üstünü örtmek için türlü iyileştirmeleri bir yöntem olarak kullanan kapitalizmin, kadınlar üzerindeki “ekonomik iyileştirme” projeleri artarak sürüyor. Turkcell, Türkiye İsraf Önleme Vakfı (TİSVA) ve Türkiye Grameen Mikrofinans Programı ortaklığıyla yeni bir proje geliştirildi. “Ekonomiye Kadın Gücü” adı verilen bu projeyle, “dar gelirli” kadınların, “sosyal borçlanma” adlı modelle iş hayatına patron olarak girmesi planlanıyor. Projenin hedefi, 4 yılda 100 bin kadın.
Kapitalizmin, eve kapatılan kadının “ekonomik bağımsızlığını kazanması” diyerek ortaya attığı bu tip projelere fazlaca önem atfetmesi bilinçli bir önlem. Çünkü bu projeler “ezilen” kadını, ekonomik, sosyal ve kültürel olarak ekonomik iyileştirmeler adıyla sisteme daha kolay entegre ederken, aynı zamanda“erkekleştirme” sistematiğinin birer parçası haline getirmektedir. Böylece kadın “erk”ekleşerek” ezilen kimliğini görünmez kılan, bir ezen kimliğe dönüşebilecektir.
Günümüzde her sektörün işçisi aynı zamanda tüketicisi olan kadın tarihsel süreç boyunca “ucuz iş gücü” olarak var olmuştur. “Dar gelirli” kadınların işçi olma durumuysa patronlar tarafından önemli bir tercih sebebidir. Kadınları “uysal” birer işçi olarak daha uygun gören patronlar sayesinde kadın işçilerin sayısında artışlar gözlenmiştir. 2004-2005 yıllarında kadın işçi oranı %23,3 iken, 2011-2012 yıllarına gelindiğinde %28,8 e kadar yükselmiş; işçi olarak görülmeyen ev işçilerinin oranı ise %35’lere varmıştır. Kayıt dışı geçici işlerde çalışan,seks işçiliği yapan çok sayıda kadın ise bu oranların dışındadır.
İşçi kadınların yanı sıra kendi işinin patronu olan, şirket veya holding patronu kadınların sayısı da dikkat çekici. “Patroniçe” olarak adlandırılan bu kadınlar, çalışan kadınlar arasında beşte bir orana sahip. Bu da yaklaşık bir buçuk milyon “kadın patron” demek. “Kişisel bağımsızlığını ve bağımsız kazanç sağlamayı” da aşarak, patronlaşan bu kadınlar hayatlarında, hemcinslerinin karşılaştığı sosyal, kültürel ve ekonomik şiddete maruz kalmak bir yanda, bunların uygulayıcıları olurlar. Kapitalizmde, iktidarın ilişkiler bütünü içerisinde kadın olmasından dolayı ezilse de, patronlaşarak ezen kimliğine bürünmüş bu kadınlar, iktidarı ellerine alarak kadın görünümüne bürünmüş bir “erk”ek halini alırlar. Böylece toplumsal yaşamın her alanında sosyal, kültürel ve ekonomik olarak kadınların ezilmesine duyarsızlaşırlar. Duyarlılık adına kendi konumlarına onlar gibi “fırsat yakalayan” birkaç tane daha kadın getirerek, aslında bu ezilme durumunu süreklileştirirler. Böylece, kapitalizmin ezen ezilen ilişkisinde ezenlerin safında yer tutarlar.
İnsanlar arasındaki hiyerarşinin ortaya çıkmasıyla paralel bir şekilde var olan kadının ezilmişliği, kapitalizmle kendini daha da görünür kılıyor. Kadın, evde, iş yerinde sosyal hayatın her alanında sömürüye maruz bırakılıyor. Bunun yanında devlet çıkardığı yasaları ve cinsiyetçi uygulamalarıyla kadını dilediğince baskılıyor. Kadına sunulan ezilmekten başka bir hayat seçeneği, ezerek kazanabileceği bir hayat oluyor.
Kadının hayatına ekonomik ve sosyal türlü iyileştirmeler adıyla giren kapitalizm, iktidarı eline alan böylelikle de “erkekleşen” kadınlar yaratarak kendini daha da vazgeçilemez bir hale getirmeyi amaçlıyor. Bu anlamda biz kadınlar için erkek egemen bir dünyaya karşı koymak ve mücadele etmek, kapitalizmin olmadığı, ekonomik ve sosyal olanın adaletli paylaşımı için tek iyileştirme yöntemi olacaktır.
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 4. sayısında yayımlanmıştır.